Oscar ödülleri gözümden düştü

Haberin Devamı

Biri çıksa.. Bir Kadının Anatomisi filminde kolunuzun göründüğü sahne vardı ya! İşte o sahne için size “En İyi Yardımcı Delikanlı Ödülü”nü veriyoruz.. Hayrını görün.. dese.. Temsil yani.. Tövbe almaya bile gitmem.. Onun yerine yüz lira isterim..

Ne “Oscar” töreniymiş böyle?

Gecemizi telef etti.. Telef etmekle kalmayıp siniryâb etti..

Hıncal Uluç büyüğüm gibi başıma gelenleri televizyondan cihazından bilsem, dekoderi değil tutup televizyonu camdan atacağım..

Ondan sonra da yenisini almak için “Acaba nerede taksitli kampanya var..” deyip, dört döneceğim..

İşin yoksa “G Noktasını Araştırma Çalışmaları”nı bitirmek üzere olan başda-nışmanım Kemal Yıldırım’ı kefil olması için ikna etmeye çalış..

***


Adı “Oscar” adayları arasında geçen ne kadar film varsa seyretmişim..

Bu hizmeti sağlayan Rus Mafyası’na.. Korsan filmlerin ülkemize girmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İstanbul Mafyasına..

Filmlerin basım ve kopya-lanmasını temin eden yeraltı imâlâtçılarına..

Ellerinde zembil, kapı kapı dolaşarak dağıtımını üstlenen mesuliyet duygusu yüksek torbacılara..

Velhasıl kelâm, sinema kültürünün yayılmasına emeği geçen “stajyer mafyacılar” dahil herkese teşekkür ederim..

ELEŞTİRMEN AKLI

En iyi film dalında ödül “No Country For Old Men” filmine gitti..

Önceden tahmin etmiştim.. Ne kadar akil sinema yazarı varsa, ne kadar sinema eleştirmeni varsa bu filmi favori gösteriyorlardı..

Film baştan sona silah takırtılı..

Afgan savaşı kadar adam telef ediliyor.. Amerikan ahalisinin silaha takıntısı malûm.. Sinema Akademisi’nin kayıtlı üyelerinden başka bir sonuç çıkmazdı..

Bu arada o güzelim Kefaret (Atonement) filmi kaynayıp gitti..

Elizabeth / Golden Age filmine Yeşilçam çıkışlı Battalgazi filmi muamelesi yapıldı..

Diğer ödüller için de aynı adaletsizlik söz konusu..

Eastern Promises filminin ki en azından “En İyi Senaryo Odülünü” alabilirdi, başrol oyuncusunun dört dörtlük performansı es geçildi..

İçime hiç sindiremediğim film ise “Jeno”ydu..

Edith Piaf’ın hayatını oynayan Marion Cotillard’ın harika performansı olmasa “Jeno” filminin küçük kızına neredeyse ödülü teslim edeceklerdi..

***


Nitekim “En İyi Orijinal Senaryo” ödülünü bu filmi yazan adama verdiler..

İnsan zekâsıyla alay eden basitlikte bir senaryo..

Bir kız ki on altı yaşında, okuldaki sevgilisinden hamile kalıyor..

Babasına ve üvey annesine durumu tebliğ ediyor.. Onlar da el kadar kızın hamileliğini sanki o günkü ödevini yapmayan bir çocuğun yaramazlığı gibi algılıyorlar..

Kız çocuğunu zengin bir karı kocaya vermeye niyetleniyor..

Gazete ilânından bulduğu karı kocanın evliliği hamilelik süresince bozuluyor..

ADAMI DÖVERLER

Okuyunca “Eeeee!” çekmişsinizdir.. “Eeesi..” bu.. Hepsi bu..

Ne bir gerilim, ne bir akıl zorlaması, ne bir çatışma.. Hiçbir şey yok senaryoda..

Otur bunu bir dizinin ilk bölümü diye kaleme al.. Faruk Bayhan’a götür, teklif et.. Bu senaryoyu getireni Kanal 1’in kapısından Bebek’teki Lucca’ya kadar kovalar..

Senaryoyu Faruk Bey’in eline kırsal alanda teslim ederken, kovalamakla kalmaz bir de arkadan taş atar..

Böyle enayi filmin senaryosuna ödül verdiler..

Bizim Yeşilçam bir zamanlar kovboy filmlerine merak salmıştı.. Neyimize güvendiysek, sabah akşam “Anadolu Westerni” çekerdik..

Arada bir kanallarda denk geldiğimde keyifle izliyorum..

Oradaki bütün kötü adamların ortak adı var.. “Ramon..”

Ramon’un çetesi geldi, Ramon’un adamları kız kaçırdı, Ramon esas oğlana tuzak kurdu.. Ramon hakkın rahmetine kavuştu..

Bir Allah kulu da çıkıp “Arkadaşlar.. Anasını sattığımın Amerikası’nda bütün kötü adamların ismi Ramon mu olur? Başka isim yok mu?” diye sormamış..

İşte bu “Juno” filminin senaryosu da aynen böyle bir yaratıcılıkta.. Ödül almasına isyanım bundandır..

***


Tek tesellim Sweeney Todd adlı zırva sapan müzikale ödül vermeyişleri..

Sinema meraklılarını şimdiden uyarıyorum.. Gidip o filme para kaptırmayın.. Hayatınızı karartmak için tasarlanmış bir proje o..

Onun yerine “Ayşecik Yavru Melek” filminin DVD’sini alıp kendi kendinize eziyet edin.. Hiç değilse kimseye düşman olmazsınız..

BUNLAR ÇETE İŞİ..

Son “Oscar Töreni”nden sonra emin oldum ki bu işin adaleti neyim yok.. Ödüllerin arkasında koca bir pazarlama çetesi var..

Kimi isterlerse tepeye çıkarıyorlar, kimi görmezlikten geleceklerse gereğini yapıyorlar..

Tam dört dörtlük çete organizasyonu.. Yarım akıllı Amerikan Sinema Akademisi üyeleri de yardım ve yatakçıları..

Bizde de oluyor böyle şeyler..

Aynen Elif Şafak’ın insanı okumaktan soğutan, keşke okumayı hiç bilmeseydim, dedirten “Siyah Süt” romanı gibi..

Daha çıktığının haftasında en çok satanlar listesinin tepesine oturtuldu..

Geçen gün bir kitapçıdaydım.. Kitap yine “Çok satanlar” rafının tepesinde.. Görevli kıza “Satıyor mu?” diye sordum..

Sırıtmamdan anladı ki soru imalı.. “Eh..” dedi.. “Arada bir alan çıkıyor..”

***


Türkçeyi kullanamayan yazarımıza da Nobel verdiler..

“İmam günde beş kez caminin balkonuna çıkıp ezan okuyordu..” dediği için mi?

Orasını bilmem ama bildiğim şu ki düzeltecek halimiz de yok..

İmam değil, müezzin.. Caminin balkonu değil minarenin şerefesi.. “Günde beş kere” dediğinden “Beş vakit” deyip nefes tüketmek insanın ömrünü tüketir..

Bereket onun kitaplarını sonuna kadar okuyan çıkmadığı için sinirsel tahribatı bu kadar yüksek olmuyor.. Ama sinema öyle mi?

İnsanın zorla gözüne gözüne sokulan bir sanat.. Kaçış yok..



DİĞER YENİ YAZILAR