Yönetmen marifetiyle niteliksiz film terörü..

Haberin Devamı

Kendinize işkence etmek istiyorsanız iki lira doksan kuruştan piyasaya sürülen Code Inconnu filmini satın alıp seyredin.. Sonra oturup halinize şükredin.. (Boşluğumuza denk geldi, DVD’nin ucuzuluğundan da şüphelenmedik..)

Okura vasiyetimdim.. Evde film seyrederken hüccetten gidersem kanımı Bülent Korman ile Aytekin Hatipoğlu’ndan sorsunlar..

Reha Muhtar’da kabahat aramasınlar..

Yine de Reha Muhtar’ı karakola çekip sıkı bir dayaktan sonra “Çıkardığın sesler sayesinde suçsuzluğun anlaşıldı..” deyip serbest bırakırlarsa itirazım olmaz..

Ama diğer ikisine müebbet verseler içim soğumaz..

***


Reklam dünyasının yakından tanıdığı bir isim olan Bülent Korman tipik sinema kurdu..

Kitap kurtluğu da var ama bu merakının çevreye zararı yok..

Asıl hasarı sinema üzerine..

Tuttu bir film getirdi.. Code Inconnu.. Meali “Gizli Kod” oluyormuş..

Şimdi bazı okura “Kod” ile pantolon imalinde kullanılan “kot” kumaşının farkını anlatacak halim yok.. “Kod”un mânâsını bilenler yazıya devam etsin..

TUZAĞA DÜŞTÜK

Film önerisi sinema kurdundan geldi ya! Biz de aldık DVD’yi, cihaza yerleştirdik.. Pazar gecesi kafamıza göre sinema keyfi yapacağız..

Çıka çıka karşımıza yönetmen Michael Haneke çıktı..

“Fransızlara sinema filmi çekmesi yasaklanmalı..” başlıklı seri risalelerimde anlattığım adam..

Koyuyor kamerayı tripotun üzerine.. Kayıt düğmesine basıyor.. Gidip çayını, kahvesini içtikten sonra dönüyor..

Artık kamera neyi kaydettiyse, hooop montajda filmin içinde..

Beni yanıltan DVD’nin kapağında duran Juliette Binoche’un bebeksi yüzü oldu..

Kadın hem güzel hem seksi hem de gizemli.. İyi oyuncu.. Filmlerde, af buyurun orasını burasını açma alışkanlığı da var..

Bir sinemasever daha ne ister?

***


Film başladı.. Konu filan yok.. Oradan bir sahne, buradan bir görüntü.. Üç beş sıkıcı diyalog.. Üstüne üstlük Juliette Binoche hayatının en paçoz görüntüsünü vermiş..

Issız bir adaya onun bu görüntüsüyle düş.. Hindistan cevizi ağacından tahriklenirsin, bu kadının filmdeki görüntüsü hissiyatını harekete geçiremez..

Uzun lafın kısası gecemiz berbat oldu..

ORGANİZE İŞLER

Bugün işe geldiğimde Bülent Korman ile Aytekin Hatipoğlu ikilisini masa başında sohbette gördüm..

Bulaşmak için ağzımı açmaya fırsat kalmadan Aytekin “Filmi getirdin mi?” diye sordu.. Kendini sıraya yazmış..

Allah bilir filmi seyredeceğim heyecanından Pazar gecesi uyumamıştır da.. (Tipik Cihangir nüfusuna kayıtlı vatandaş..)

“Getirdim..” dedim..

“DVD cihazına da gerek yok.. Öyle bir yere takacağım ki cam gibi seyredeceksin..”

O andan itibaren de Michael Haneke adlı yönetmen şahsın, sinema konusunda ne kadar önemli biri olduğunu dinlemek zorunda kaldım..

Bunlar şebeke..

Kendilerini sinema yapamayan adamlara adayan gizli bir örgütün üyeleri..

Analarını, babalarını vur.. “Kader böyleymiş..” deyip boyun bükerler..

Mazallah Michael Haneke veya onun arkadan çekişli versiyonu François Ozon’a bir laf et.. Kan davası başlatırlar..

***


“Peki..” diyorum.. “Ben kameranın sekiz dakika kesintisiz gösterdiği boş bir sokağı seyretmek zorunda mıyım?”

Hani birincilik kazanan “Cache” filmi vardı, onu hatırlatarak..

Bunun bir sinema tercihi olduğunu fark etmesem, DVD cihazını bozuk diye söktürecektim..

Efendim.. İkisi de Avrupa’dan nefret ediyormuş.. İkisi de Avrupa’nın “Bizden başkası yalan..” kültürüne tepkiliymiş..

İnadına böyle filmler çekiyorlarmış..

OĞLAN BİZİİİM..

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy tam bu nefreti yaratan sebepmiş..

Kendilerini var eden insanlara, özellikle yıllarca kanlarını emdikleri üçüncü dünya ülkelerine yönelik aşağılayıcı, dışlayıcı tavrın baş savunucusuymuş..

Bak şimdi.. Fransa Cumhurbaşkanı ile aramı bozacaklar.. Adam Carla Bruni ile evlenirken bizi düğüne çağırmayacak..

Oysa geline bir burma bilezik takmayı plânlamıştım..

Ayrıca bu iki yönetmen de Avrupa kültüründen nefret edip, iki yüzlülüklerini suratlarına vurmayı amaç edinmiş olabilirler..

Benim sorum başka.. Bizden ne istiyorlar?

Bunlar şebeke dedim doğru..

Cevapları, daha doğrusu propoganda malzemeleri hazır..

Avusturya asıllı bir Alman olan Michael Haneke özellikle bu sinema dilini kullanıyormuş..

Böylece Avrupa’nın insanına;

“İşte siz böylesiniz.. Böyle sıradan ve sıkıcı insanlarsınız..” göndermesi yapıyormuş..

***


Aha işte.. Adam aslında yönetmen değil felsefe öğrenimi görmüş bir Alman ve İkinci Dünya Savaşı’nın rövanşını almaya çalışıyor..

Ayrıca bu bir intikam diliyse orijinal filan da değil..

Kamerayla bir tuvaletin fayans kaplı duvarına nişan alıp, üç dakika boyunca hereketsiz duvarı göstermek eğer marifetse bizim sinemamız bunu çoktan denedi..

“MERHABA AŞKIM”

Ara başlıkta okuduğunuz bu isim Fikret Hakan ile Evrim Fer’in başrollerini oynadığı bir Yeşilçam filmidir..

Daha baygınını ve donuğunu kimse çekememiştir..

Filmin amacı; birbirlerini sevip, karşılık gördüklerini bir türlü anlayamayan iki kişinin çektikleri acıyı seyirciye de yaşatmasıdır..

Hele bir kulede çekilen final sahnesi vardı ki..

Kız bir uçta oğlan öbür uçta..

Doğru yöne yürüseler karşılaşacaklar iş bitecek.. Evrim Fer yürüdükçe Fikret Hakan yürüdü..

O kulenin minare şerefesi gibi çıkıntısında bir türlü rastlaşamadılar..

Biz seyirciler oturduğumuz yerden “Lan oğlum bir dur..” diye bağırmaktan “Kız Allahsız.. Yerinde dursana..” diye höykürmekten telef olmuştuk..

***


Bulacağım o filmin orijinalini..

Bülent Korman ile Aytekin Hatipoğlu ikilisini eve davet edip zorla seyrettireceğim..

Görsel işkence nasıl olurmuş görsünler..

Bakalım altına neler yazacaklar?

DİĞER YENİ YAZILAR