Modern erkeğin kıl tutmayan başı

Haberin Devamı

Spottan itibaren “Dazlak..” demeye dilim varmadı.. Ancak hizmetimizi yaptık.. “Hem lahana kadar baş hem bedava tıraş” olmaz deyip ancak parayı bulduktan sonra berber koltuğuna oturup, kafayı usturaya vurduranların otopsisini yaptık..

Tanrı önce Adem’i yarattı.. Sonra Adem’in yalnızlıktan kaynaklanan depresif hallerine üzüldü..
Onu mutlu etmek için bir kaburga kemiğini ham madde olarak kullanıp, kadını halk etti..
Kutsal kitaplarda böyle başlayan “erkeğin macerası”ndaki ara bölümleri atlayıp günümüze geliyoruz..
Bizim erkeğin hikâyesine doğrudan geçiş yapıyoruz..

***


Türkiye’de önce “Borsa..” yaratıldı.. Sonra Borsa’ya uygun yeni bir erkek tipi oluştu..
Çoğunluğu orta boylu, tıknaz, hafiften göbekli ve kıllı..
Ellerine bir cep telefonu, bolca da para verildi.. O parayla iyi bir hayat kurmaları sağlandı..
Buna karşılık tepelerindeki saç alındı..
Genç yaşta saç dökülmesi ile başlayan “erken dönem dazlaklığı” modern erkeğimizin ortak görüntüsündeki son noktadır..

KİTAPLARI VAR..

Gelecek kuşakların bilim adamları “2000’li yıllarda Türkiye’de modern erkeğin antropolojik evrimi..” üzerine çalıştıklarında eminim buna uygun bir isim de bulacaklardır..
Mesela Homodazlaküs gibi.. Veya Homodazlaküs/ Erektusforever gibi..
Bu seçimin mantığını savunurken kaynak olarak da Homodazlaküsler’in el kitaplarını gösterecekler.. Yani bugünün erkek dergilerini..
Belki onların “Dazlaklık kader değildir, bir seçimdir..” şeklindeki tercihleri de tartışılacak..
Çevreye bakın..
Takım elbisesi içinde, cep telefonunu kulağına yapıştırmış olarak yürüyen saçsız biri varsa iyice inceleyin..
Usturaya vurulmuş kafanın şakak nahiyesinden veya alt kafatasındaki kıl izlerinden durum hemen anlaşılır..
Adamımız dazlaklığı örtbas etmek için saçlarını düzenli usturaya vurmaktadır..
Böylece 1950’li yıların Yul Brynner’i yahut 1970’li yılların dizi kahramanı Dedektif Kojak gibi kendine şekil yapmaktadır..

***


Tanrı’nın yarattığı ilk insan olan Adem ile sistemin yarattığı yeni insanın erkek türü arasında derin imaj ayrılıkları var..
Kutsal kitaplara göre Hazreti Adem uzun saçlı ve sakallıydı..
Modern çağın başında tüyü bitmeyen yeni insanın tam tersi yani..
Nereden biliyorsun, derseniz cevabımız bilimseldir.. Derin kitaplardan sebeplenmişizdir..

BİLİMİN CEVABI..

Cafer-i Sadık’tan alınmadır.. Yaradılış sırasında Hazreti Adem’e nasıl şekil verildiğini tarif eder..
“O altmış çeşit topraktan yaratıldı.. O yüzden insanlar birbirine benzemez..” der..
Detay isteyene onu da veririz..
Hz. Adem’in başı Türkistan toprağından, gözleri Beyt-ül Harem toprağından, yüzü Kâbe toprağından alınmıştır..
Kulakları için Turisina, alnı için Medine, dudakları için Berberi, dili için Buhara, dişleri için Harzem, boynu için Huten toprakları seçilmiştir..
Kolları Yemen, parmakları Hıtay, göğsü Horasan, karnı Irak, sırtı Beyt-ül Mukaddes, zekeri Hindistan, hayaları Kostantiniye, uylukları Hamedan, dizleri de Kırım toprağından yaratılmıştır..

***


Bunu bir kenara yazalım..
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin “Tarif-i Beyan-ı Ademiyet ve Makalat-ı Şerif ” eserlerinde ise şöyle deniliyor:
“Gönlü tevhid, sakalı tâzim nuruyla yoğruldu..”
Bundan da Hz. Adem’in saçlı, sakallı olduğunu kesin biliyoruz..

SIR ÇÖZÜLÜYOR

Peki nasıl oldu da Adem’in zürriyetinden gelen bunca milletin erkeği arasında sadece bizim memleketin yiğitlerinde “dazlaklık” bu kadar yayıldı?
Neden yiğitlerimizin başı böyle Ampul Partisi’nin amblemi gibi hem parlak hem toparlak?
Bunun da cevabı Mirat-ı Makassit adlı eserin “Beyan-ı Fıtret-i Ademiyet” kısmında var..
“Tanrı Adem’i topraktan yarattı.. Toprağın renkleri sebebiyle ademoğlunun kimi beyaz, kimi siyah, kimi kırmızı, kimi de sarı oldu..”
Bu cümleler etnik tartışmaları anlamsız bırakırken “dazlaklık” meselesine asıl cevap sonraki cümleden geliyor:
“İnsanlar arasında toprağı çorak yerden alınanlar kösedir.. Çayır çimenli yerden alınanlar kıllıdır...”

***


Dikkat buyurun..
Hani ekolojik denge, küresel ısınma gibi laflar ediliyor da bizim ahali olarak bu laflara bir türlü içimiz ısınmıyor ya!
Bunda da derin bir hakikat var..
Küresel ısınma ne?
Dünyanın termostatının bozulması.. Sıcaklığın artması.. Onun sonunda da yeşil alanların azalıp, her tarafın kır toprağa dönmesi..

TUTULMAM ARTIK

Madem soruyla başladık, soruyla devam edelim.. “Yiğitlerimizin dazlaklaşması hangi zamanın işi?”
Elcevap: İstanbul başta olmak üzere memlekette yeşilin kaybolup, her tarafın betona kesmesinin..
İşte olay bu..
Mirat-ı Makassit adlı eserin “Beyan-ı Fıtret-i Ademiyet” kısmında aradığımız cevabın âlâsı var..
Biz yeşili yok ettik..
Yeşili yok edenlerin başında kimler geliyor? Borsa’dan, bankadan, hazineden sebeplenip para kazananlar..
Bir cep telefonu ile servetlerine servet katanlar..
O paralarla plazalar, beton binalar yaptılar..
Bereketli toprakları betona kestiler.. Şimdi kafalarında tüy durmuyor.. Görüntüleri de beton gibi cascavlak..
(Helal olsun bana! Sonunda bilimin de gözünü çıkardık..)

***


Yiğitlerimizin saçsız başının bilardo topu gibi parlamasının başka bir sırrı ise İstanbul’da yatıyor..
Hani Cafer-i Sadık hazretleri yaradılış için hangi toprakların kullanıldığını anlatıyordu ya..
Diyor ki “Adem’in hayaları Kostantiniye toprağından yaratılmıştır..”
Bilimde ayıp olmaz.. Haya dediği erkeğin topları..
O toplar ile modern erkeğimizin bilardo topu kıvamındaki dazlaklığı arasındaki bağı da siz kurun artık..
Her şeyi devletten beklemeyelim.. Oh bee.. Son cümleyle yazıya kuş kondurduk..
Galiba “Çevre Ödülü”nü de hak ettik.. (Nakitse ilgimi çeker..)

DİĞER YENİ YAZILAR