Kışın semirilir.. Yazın zayıflanır..

Haberin Devamı

Memlekette kaynayan her iki tencereden birinde kurban eti kavurması yapılırken “zayıflama” konusunu açmak pek akıl kârı değil ama laf ağzımızdan çıktı bir kere.. Yiğit kısmı için laf ağızdan çıktı mı geri dönüşü olmaz..

Hafta sonları bir numaralı eğlencem “Cemiyet Haberleri” veren bol fotoğraflı dergilerdir..
Pazar günü uyanır uyanmaz bize yüz metre mesafedeki gazete büfesine giderim..
Gazetelerle birlikte ne kadar cemiyet haberleri veren dergi varsa alırım..
Sonra onları evde didik didik ederim.. Hayatımda bir kez bile karşılaşmadığım, hiç tanımadığım insanlarla bile bu dergiler sayesinde akraba gibi oldum..
Kim yurt dışına gitmiş, alışveriş yapmış hemen anlıyorum.. Rejime girenler, rejimi salıp kilo alanlar, orasını burasını estetik cerrahına çekiştirenler benden kaçmıyor..

***


Geçenlerde elimdeki dört dergiyi birden taradım, üşenmeyip fotoğraflardaki kadınları saydım..
Dudaklarına botoks tıktırarak onları “lahana sarma” kıvamına getirip, dışa taşıranlar ezici çoğunlukta..
Bunlar fotoğraf çektirmeye de talimli olduklarından elinde makine ile dolanan birini gördüler mi hemen vaziyet alıyorlar.. Foto muhabiri objektifi bunlara döndürdüğü zaman dudaklarını “öpücük bekler gibi” biraz daha ileri çıkarıyorlar..

MEVSİM TERS..

Bu bir nevi “Hepimiz Angelina Jolie’yiz..” halleri ki psikolojisini anlamak mümkün değil..
Yalnız şu sıralar sıkıntıları var.. Didiklediğim dergilerdeki fotoğraflardan anlıyorum bunu..
Cemiyet hayatımıza renk veren “Angelina Jolie dudaklı kadınların” kısmı umumisi şu sıralarda iyice semizlendi..
Yağ fazlası yüzünden katlanan gıdılar, boyuna sarılan kumaş parçaları ile gizleniyor.. Kıyafetlerin dökümlüsü seçiliyor..
Muhabirlere poz verilirken hafif yan dönülüp karınlar içeri çekiliyor.. Bunlar hayra alamet değil..
Hayra alamet olmadığı da aylık kadın dergilerinin veya aynı işi gören hafta sonu gazete eklerinin içeriğinden de belli.. Durduk yerde kadınlara “Nasıl kilo verirsiniz?” akılları pazarlanmaya başlandı.. Hem de kışın orta yerinde..
Normalde bu akılların pazarlanma mevsimi bahardır.. Bu yıl ayar tutmadı..
Nisa taifesine “Nasıl kilo verirsiniz?” akıllarını vermek de incelik istiyor..
Zaten bu yüzdendir ki sunulan zayıflama tekniklerine şirin bir isim bulmak mecburiyeti var.. Amaç kadının kendini rahat hissetmesi..
Semirdiğini gözüne cart diye sokmayacaksın.. “Obur kadın.. Başına gelenler hep pisboğazlığından..” demeyeceksin..
Bunu deprem gibi su baskını gibi doğanın bir oyunu olarak takdim edeceksin ki elindeki gazete ekini veya dergiyi fırlatıp atmasın..

ÇARE TÜKENMEZ

Bana göre kışın verilen zayıflama akıllarının kadına bir faydası yok..
Bu mevsim örtünmeye, kadının orasını burasını kıyafeti ile gizlemeye müsait.. O yüzden ne söylesen kâr etmez..
“Nasılsa gizlerim..” fikriyle yer Allah yer..
İçinden “Hele bir bahar gelsin.. Çare düşünürüz..” der..
Kafasının bir kenarında “Rejim yaparım.. Filanın doktoru var ona giderim.. Olmazsa yağ çektiririm..” fikri vardır..
Bence işin burasında şu meşhur “bataklığı kurutma” teorisini hayata geçirmek lazım..
Yani kadınları tek tek rejim yapmaya ikna etmek yerine, onları “güzelliğin birinci şartı zayıflamaktır..” fikrine inandıran moda ikonları ile mücadele etmek lazım..

***


Bu zayıflama modası virüsünün bizim memlekete girmesi bugünlerin işi değil..
Taaa Sultan Abdülmecid döneminde belanın ilk alametleri görünmüş..
Günahı sebep olanların boynuna.. Sultan Abdülmecid’in gözdelerinden biri bu moda işlerine çok meraklıymış..
Tutturmuş.. “Bizim kadınlarımız da Fransız kadınları gibi korse giysinler..” diye.. Korse giymekten maksat beli ince göstermek..
Korse ile beli sıkarken de çok affedersiniz memişleri ileriye doğru çıkarmak..

SIK BAKALIM..

Sultan Abdülmecid o günlerde dünyaya gelen bir şehzadenin doğum şenliklerini vesile bilip, saraydaki bütün kadınlara korse giymelerini emretmiş..
1853’teki Kırım Savaşı’ndan sonra memleketimize gelip İstanbul’un o günkü yaşayışını dillendiren Baronne Durand de Fontmagne bu “moda faciasını” yana yakıla anlatır..
Fransız gezgine göre akça pakça tombul Osmanlı kadınları, Avrupa’nın modaya esir olmuş Hıristiyan kadınlarından çok daha çekiciydi..
Ne zaman ki o korselerin içine girmek için mücadele vermeye başladılar.. Saraydan başlayan bu moda bütün İstanbul’u sardı..
O günden itibaren de Osmanlı kadınlığı, çekicilik bakımından geriye gitmeye başladı..
Kadınların, padişah iradesiyle frenk tarzı korsenin içine sığmak zorunda bırakılması Fontmagne için saçmalık..
Nitekim ünlü gezgin seyahatnamesinde “Sultan bu işlere ne diye karışıyor?” sorusuyla kadınlığın zehiri olan modaya muhalefetini dile getiriyor..

***


Sultan Abdülmecid’in korse giyilecek tutturması ile başlayan “incelik” merakından yola çıkıp bu günlere geldik..
Ortalama bir altmış boyunda, yaklaşık yetmiş kilo ağırlığındaki cemiyet kadınlarının, incecik Nicole Kidman için tasarlanmış tuvaletlerin içine sığma mücadelesi hâlâ sürüyor..
Üstelik orta yerde bir padişah fermanı da yok.. Belli ki şimdiki moda ikonlarının fermanları ondan da güçlü..
Moda ikonlarını hedef göstermem bundandır.. Kadınlığı kurtaracak olan da budur..
“Hedef modacılardır..” derken bir tanesini ayırıyorum..
Hani tombulların tombulu bir modacımız var ya işte onu..
Arada bir televizyonda gezinirken karşıma çıkıyor.. Onun kundaklanmamış bebek poposu tazeliğinde duran suratı bir erkek olarak içime huzur veriyor..
Ayrıca güzel de buluyorum..
Neden derseniz.. Hem şişmandır hem bodur..
Aşırı kilo kompleksine sokulan kadınlığımızın gelecekteki lideri odur..

DİĞER YENİ YAZILAR