Devletin kasası kesem.. Elimi soksam da yesem..

Hiç ders çalışmadan diploma almak, yirmi beş yılda sadece iki gün çalışarak emekli olmak bir Batılıya göre mucizedir ama bize göre sıradan bir olaydır.. Ne yazık ki böyle yeteneklerin kıymetini bilmiyoruz..

Haberin Devamı

Ortaokul yıllarımdan beri tanıdığım yakın bir arkadaşımla birlikte yoldayız..

Bir kızı Devlet Tiyatroları’nda sözleşmeli diğer kızı da bir üniversitede sosyoloji asistanı olarak işe başladı..

Yolumuz uzun.. Canı sıkılan arkadaşım cep telefonunu açmış, kızları ile bağıra çağıra konuşuyor..

Aslında kontörü boşuna harcıyor.. Öyle bağırıyor ki kızların normalde cep telefonu marifetine ihtiyaç duymadan onu işitmesi lazım..

***

Kızların ikisi de herhalde, anne ve babalarının hâlâ tatilde olmasına imrendi.. Kızdır nazdır.. “Siz orada tatil yapıyorsunuz, biz burada çalışıyoruz” deyip babalarına naz yapıyorlar zahir..

Bizimki kendince sistemi savunuyor..

“Hayat böyledir kızım.. Bizde vaktiyle çok çalıştık.. Şimdi sıra sizde..”

Arkada karısı oturmasa dönüp “Ne zaman çalıştın ulan kerhaneci?” diyeceğim..

“Senin çalıştığını dünya gözüyle gören bir Allah kulu var mı?”

İyi aile terbiyesi aldığımdan kendimi tutuyorum..

MUCİZE YARATTI

Kızlarına hayatın zorluğu hakkında vaaz veren yakın arkadaşım, Türkiye’deki eğitim sisteminin yarattığı mucizelerden biridir..

Ömrünün on sekiz on dokuz senesi okul sıralarında geçti.. Asla iki gün üst üste ders çalışmadan..

Kimi zaman kopya ile kimi zaman hocaların merhameti ile.. Kimi zaman da şansı ile sınavları verip, ihtiyacı olan diplomaları aldı..

Kişisel eğitimine en fazla önem gösterdiği dönem lise yıllarıydı.. İki sınıfı beş senede mi geçti ne?

Taşradaki ailesi artık “Oğlumuz hâlâ lisede..” demeye utandığından, eşe dosta “Bizimki hukukta okuyor..” diyordu.

Ve ailesi oğullarının Ankara’da bir lisede yatılı okuduğunu sanıyordu.. Oysa bizimki Bursa’da bir liseye kaydolmuş, var gücüyle çalışıyordu..

Okulu bitirmek için değil.. Bursaspor’un kadrosuna girebilmek için..

***

Bursaspor’a giremedi ama liseyi bitirdi.. Devlet üniversitelerinden ilgi görmeyince kapağı özel bir Mühendislik Yüksek Okulu’na attı..

Şansına özel okul devletleştirildi.. Böylece bir devlet okulundan makine mühendisi diplomasıyla çıktı..

Sıra iş bulmaya geldi.. O günlerde de particilik işe yarıyordu ve ünlü politikacı Saadettin Bilgiç babasının tıp fakültesinden arkadaşıydı..

Bizimki o sayede Devlet Demiryolları’nda işe başladı.

KADRO TAKİPÇİSİ

O günden itibaren de bütün dikkatini “Çalışmadan nasıl yaşarım, üç lira fazla maaşı nereden kaparım..” olayına verdi..

İki üç ayda bir Saadettin Bilgiç’in kapısındaydı..

“Saadettin amca.. Ben filanca bakanlığa geçmek istiyorum..”

“Niye oğlum.. Rahat mı battı?”

“O bakanlıkta maaş elli lira fazla, yirmi üç lirada sosyal yardım fazlalığı var..”

Bizimkinin iki üç ayda bir bakanlık değiştirmesi, her yeni verilen kadroda kendine bir yer kapması başka türlü bir inceleme konusudur.. Türkiye Cumhuriyeti’ne gelince..

Bizimki ile başa çıkamadı.. Yeni oluşturulan her avantajlı kadronun bir numaralı müşterisi bizimkiydi..

Yirmi lira fark için bakanlık değiştirdiğini bilirim.. Sonunda yılgınlaşan Saadettin Bilgiç oldu..

“Ben bu oğlanın tayin ve atama işlerini takip için mi particilik yapıyorum?” deyip siyaseti bıraktı.

Bizimki çelik gibi iradesi sayesinde son işini buldu, orada kaldı..

***

Son işi yatırımcı bir bakanlığın bünyesindeydi ve kendisi gibi yirmiden fazla mühendisle birlikte koca bir salonda çalışıyordu..

Ben ne zaman bunu ziyarete gitsem, arkadaşlarıyla birlikte spor toto oynarken görüyordum..

Nedense hiç işleri yoktu..

On beş yıllık devlet memuruydu, bir gün aniden İstanbul’daki evimin kapısı çalındı.. Gelen bizimki..

“Hayırdır?”

“Filanca makine için parça almaya geldik..”

ÜSTÜN HİZMET

Devlet on beş yıl sonunda bundan bir iş istemiş.. “Git filanca makine parçasını teslim al, gel..” demiş.

Aslında o işi bir şoför de yapabilirmiş ama devlet bizimkinin mühendislik tecrübesini kullanmak istemiş..

Yirmi beş yıl sonunda emekli olduğunda dökümünü bizzat kendisi yaptı.. Devlete, millete tek hizmeti o iş olmuştu..

İstanbul’a gelip parça almak, Ankara’ya dönmek ve amirinin karşısına çıkıp “Getirdim” demek.. Aferin almak..

O günlerde yazı yazmaya başlamıştım.. Bir gün dayanamayıp köşemde, bunların iş yapmayan dairesinin hallerini anlattım..

Bizimkinin dairesinde kıyamet koptu..

“Senin arkadaşın bizi rezil etti..” deyip bunun başının etini yemişler..

İşin garibi bizimkinin çalıştığı bakanlığın dışındaki devlet dairelerinden de aynı tepkiler bana geldi..

En az, yedi sekiz bakanlıktan memurlar beni bizzat arayıp “Gerçek sizin yazdığınız gibi değildir.. Dairemizde çalışmalar ciddiyetle sürdürülmektedir..” itirazı..

Ben “Çalışmadan maaş alıyorlar..” diye yazmışım.. İlgili ilgisiz ne kadar resmi kurum çalışanı varsa üzerine alınmış..

Yazıda anlattığım arkadaşımı herkes kendisi sanmış..

***

Makine mühendisini tartışmaya açmıyorum.. Üstün yeteneklerinden ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devlet kurumları beklenen randımanı alamadı..

Ama mekanik eğitimi almış biri olarak zanaatını sık sık evinde denedi..

Evde neyi monte ettiyse, hangi aleti tamir ettiyse ondan parça arttırdı..

Mekanik tasarımcıların, mucitlerin “Monte edildiğinde parçası artmayan bir alet yapamayacakları” tezini dosta düşmana kabul ettirdi..

Monte ettiği veya tamirden geçirdiği aletlerden artanlarla da “bir parçacı dükkanı” açsa şimdi zengin olmuştu..

Bu yeteneğini de zayi etti..

Şimdi emekli ve devlet kendisinden hâlâ yakasını kurtarabilmiş değil.. Onda bu kararlılık varken en az kırk yıl daha emekli maaşı alır..

Yıllar sonra da torunlarına, hatta onların çocuklarına “Hayatın zorlukları” konusunda vaazlar verir..

Bu da her kula nasip olmayacak “Yaz eğirdim, düz eğirdim.. Bir göbeklik bez eğirdim..” halidir..

DİĞER YENİ YAZILAR