Andon Ağa halleri ve zenginliğin seyri

Haberin Devamı

Hani Andon Ağa yanan çiftliğini kurtarmak için çırpınırken sigarasını yakıp seyreden çobana “Ne bakarsın, yardım etsene” diye çıkışmış.. Çoban da “Biz fukaralığın kahrını bu günler için çektik” demiş ya! İşte bugün ana fikrim böyle seyirtiyor..

Hobi” sözcüğünün lügat karşılığı, benim kafamdaki tarife göre farklıdır..

Hobi sahibi olmak, keyfi yerinde olan canlının kuyruğu ile oynama halidir..

Koleksiyoner olmak.. Zırt pırt turistik amaçlı gezilere çıkmak.. Yemek pişirmek.. Mahallenin delisini taşlamak.. Köşe yazarı fotoğrafı biriktirmek.. Jennifer Lopez’in fotoğraflarını kesip, giydiği kıyafetleri mahalle terzisine yaptırmak.. Say sayabildiğin kadar..

***

Benim hobim de zenginlerin hallerini seyretmektir..

Ne yiyip içtiklerine bakmak.. Kıyafetlerinden mânâ çıkarmak.. Karıları ile ilişkilerini gözlemek..

Bayılırım bunları gözlemeye..

Özellikle de “çok zengin iki kişinin ilk kez karşılaşmasını izlemek” benim için bir Spielberg filmi kadar heyecan vericidir..

İkinci sırada ise “sonradan çok para kazanan birinin” ister istemez girdiği sosyal çevreye ki biz buna “cemiyet hayatı” diyoruz, uyum gösterme gayreti var..

EZİKLİK HALİ

Sonradan çok zengin olan biri, gücünün kolay kolay farkına varmaz.. Bunu becermesi zaman ister..

İçinde hep “fukaralık günlerinden kalma” bir eziklik taşır..

Çırağan gibi, Esma Sultan Yalısı gibi sultanlara layık mekânlarda yapılan düğüne derneğe gittiğinde kapıdan geri çevrilecekmiş gibi tedirgindir..

Garsonlara “Abi..” dememek için kendini zor tutar.. Kravatı ile “yerinde duruyor mu?” niyetine oynar durur..

Diğer zenginlerin karılarını çaktırmadan seyreder.. Davet yemekliyse, sofrada en geç o başlar.. Hangi çatal ve bıçağın kullanılacağından emin olmadan tabağına dalmaz..

Dededen zenginlerin zırva sapan sohbetlerini can kulağı ile dinler.. Abuk sabuk bir muhabbet ona antik devrin Atina’sındaki felsefe okullardan birinde Platon’un konuşmasıymış gibi gelir..

Bitleri kanlanmadan lafa asla karışmaz..

***

İki çok zenginin ilk karşılaşması daha eğlencelidir.. Yukarıda anlattığım örneğin bol seçeneği kadar sık görülen bir şey değildir..

Eğer tesadüfen bir yerde birlikte olacaklarsa..

Zenginlerden ortama ilk giren, kendisinden sonra gelecek olan “önemli zengin” hakkında söylenenleri dikkatle dinler..

Bu, başlaması muhtemel bir “soğuk savaş” için gereken istihbarat çalışmasıdır.. Ortamdaki muhtemel hasmını iyi tanımaya çalışır.. Önceden ne yapacağını kestiremez..

DAVET KÂBUSU

“Çok çok çok zenginlerin” kendilerine benzeyenlerle karşılaşma halindeki gerginlikleri daha çok plânlı, programlı davetlerde ortaya çıkar..

Davet yemekli ise oturacakları masa çok önemlidir.. Kimlerle oturacakları çok önemlidir.. Hükümet adamları ile yakın temas çok önemlidir..

Önceden nereye ve kimlerle oturacaklarını öğrenmeye çalışırlar.. Kimlerin zırva sohbetine katlanacaklarını kestirmeye çalışırlar..

Bir numaraları da “ilgi odağı” olmak için geliş gidip zamanlarını ayarlamaktır..

Geçek bir zengin, çağrılı olduğu davete “Kamber gibi” herkesten önce gelmez.. Özellikle de zenginlikte üre yarıştırdığı hasmının geliş gidişini kollar..

Hasmından on dakika sonra gelmek bile “artı point”tir..

“Paranın gözüne vurmuş” iki süper zenginin bir ortamda ilk kez birlikte bulunmaları ise ayrı bir seyirlik vak’adır..

Kesinlikle önce “birbirlerini görmezden gelirler” ve yakın çevreleri ile daha çok ilgilenirler..

Bu davranış bir nevi, kendi tezgâhının başına birikmiş müşteriyi yan tarafta tezgâh açan diğer süper zengine kaptırmama halidir..

REKABET GERER

Etraflarındakilerle konuşurlar ama gözleri hep öbür taraftadır.. Alain de Botton buna “statü gerginliği” diyor..

Atalarımız ise “İki koç başı aynı kazanda kaynamaz..” lafını bunun için etmiş..

Tedavisi yok.. Yan etkisi çok.. Cildi bozuyor, saçta kepek yapıyor.. Suratlar aşırı derecede nemleniyor..

Bir şekilde o davette yan yana gelmezlerse “statü gerginliği” gece boyunca, hatta bir sonraki davete kadar sürer..

Birbirlerini görmezden gelme hali spontane şekilde bittiğinde ise eller karşılıklı uzar, soğuk bir tokalaşmanın ardından konuşma başlar..

Bunlar, paraları sayesinde bir konuşmanın şaka ile başlamasını öğrenmiş adamlardır.. Birinden biri bir espri yapar..

Daha doğrusu yapmaya teşebbüs eder.. Diğeri daha komik görünmek zorunda olduğundan karşılığını verir..

Bir iki dakika içinde dünyanın en salakça esprilerine, fıkralarına gülündüğüne şahit olup şaşarsınız..

ÇETE MARİFETİ

Kanımca “Dünyanın en salakça fıkraları” yarışması yapılsa, süper zenginler birinciliği kimselere bırakmaz..

Bana hep, bunlara bu fıkraları zorla anlattıran bir şebeke varmış gibi gelir..

Anlık statü gerginliğini atlatmaya yarayan ve sonrası için ebedi bir statü rekabeti başlatan bu fıkralara hep şaşmışımdır..

Bana göre bu “mizah duygusunu öldürmeye tam teşebbüs halidir” ve cemiyet hayatında cezası yoktur..

Daha doğrusu cezası, daha az zengin olup bu fıkraları dinlemek zorunda olanların hanesine yazılır..

***

Bizde “Çok çok çok zenginlerin” hallerini mercek altına alıp inceleyecek bir göz yok..

Diyelim benim gibi birileri çıkıp çaktırmadan inceledi.. O zaman da isim, adres vererek yazamazsın..

Göz olmadığından değil g.. olmadığından..

Haa! Lafın burasında “Nerede yazacaksın, niye yazacaksın?” sorusu var..

TV dizilerinde, sinema filmlerinde..

Bu eksiklik yüzünden bizim dizilerdeki veya sinemadaki süper zengin tipleri yerine oturmuyor..

Yurt dışına çıkışların üç yılda bir ile sınırlandığı günlerde zengin tiplemesini Hulusi Kentmen ile idare ettik..

Şimdi o da yok..

Filmin senaristi “Davet öyle zengindi ki sofrada yok yoktu.. Sütlaç bile vardı..” diye yazıyor..

Filmin yönetmeni, sosyetik partide gençleri “Dağda da davar güderim..” türküsü ile dans ettiriyor..

Özüm de sadece seyredip kendini eğlendiriyor..

DİĞER YENİ YAZILAR