Yapacaksan bir hayır Tut bacağından ayır

Haberin Devamı

Üzerime e-mail yoluyla gelirken akla ziyan sorular soran.. Çalışacak enerjiyi biriktirmek için yan gelip yatarken vaktimi zayi eden okura tepkiliyim.. Yapacak işi olmayanlara özellikle de bilinç sorunu olanlara seçenek sunuyorum..

Üniversiteden umudu olmayan altı yedi milyon genç insan bilgisayarın başında.. Buna beş altı milyon da diplomalı işsiz genci ekleyin.. Bu insanlar sabahtan akşama kadar bilgisayarın başında ne yaparlar?
Üretirler..
Buradaki “üretim” sözcüğünü “katkı” olarak anlamayın.. Cinlik üretirler, hinlik üretirler..
Hızını alamayan ona buna bulaşır..
Dizide kusur arar.. Reklam filmlerine takar.. Köşe yazarı ile uğraşır.. Futbol hakkında aklına gelen ilk şeyin kendisinden başkası tarafından düşünülmediğini varsayar..
Tamamı akla ziyan işlerdir.. Vitamini yoktur.. Yer yer koyunlara bile zararlıdır..

***

Bunun eğitimle veya bilinçlenmeyle ilgisi yok.. Temsil “eğitim” diyorsun.. Eğitimin fazileti üzerine bir örnek aradığın zaman konu önüne geliyor..
Adamın gözü, kafayı taktığı kız yüzünden kararmış.. Kız dershaneye gidiyor.. Bizimki peşinde.. Ancak kızın babası kokuyu almış.. O da kızın peşinde..
Oğlan bir türlü kızın yanına sokulup “Bak ben geldim, öbür iki dileğin neydi?” diyemiyor.. Kıza sokulsa babası onu telef edecek..(Meraklısına not: Oğlanın yukarıda kullanacağı giriş cümlesi, beylik başlangıç laflarının ilk onuna girmiş..)

ZEKÂ TAŞMASI..
Bizimki de oturup Milli Eğitim Bakanlığı’nın kısa adı BEB olan “Bilgi Edinme Birimi”ne internet mektubu yazıyor..
Kızı ne kadar sevdiğini ve bir türlü görüşemediğini anlatıp yardım istiyor.. İstediği yardım da şu..
Milli Eğitim Bakanlığı buna bir günlük müfettişlik yetkisi verecek.. O da eğitim seviyesini denetlemek için dershaneye gidecek.. Kızı görüp iki laf edecek..
Bu akıllar; lise eğitimini tamamlayıp üniversite kapısına dayanmış bir kafadan çıkıyor..
İnternet mektubunun başına da “İsteğim size biraz saçma gelebilir ama..” diye yazmış ihtiyaten..
Yooo! Niye saçma gelsin ki? Bakanlık alışmış.. Aha başka yerden bir vatandaş “Karpuz nasıl yata yata büyür?” diye sormuş..
Öbürünün sorusu “Tavuklar horozsuz yumurtlar mı?” İşsiz güçsüze eğlence mi ararsın?
Kimi Truva savaşlarının sonucunu merak ediyor.. (Normal savaş golsüz berabere.. Uzatma penaltısı ile Atina galip geldi..)
Kimi Naim Süleymanoğlu’nun en son kaldırdığı ağırlığı merak ediyor.. (Bunun cevabı yakışıksız olur..)
Eğitim bahanesinde durum böyle.. “Bilinçlenme” kategorisi ondan beter..
Bu memleketin ahalisine bilinç vermek dediler mi hatırınıza “Sokma akıl yedi adım gider..” lafı
gelmeli..
Bizde “tüketiciyi bilinçlendirme” gayretleri 1970’li yıllarda başladı.. Yani neredeyse kırk yıla yakın bir emek..
Vardığımız nokta vatandaşın şu sorusundan belli:
“Aldığım karpuz bozuk çıktı.. Parasını geri vermediler.. Ne yapayım?”

CEVABI BASİT
Buyrun bakalım..
Ahalideki karpuz takıntısı; lafını dinlemeyen sadrazamına sinirlenip “Bre mütevelli godoş.. Bre karpuz kıyafetli pezevenk..” sözleriyle başlayan bir mektup yazan Padişah Deli İbrahim’in karpuz takıntısından beter..
Kayıtlı ekonominin kapsama alanı dışındaki bir sergiden aldığı karpuz kelek çıkmış..
Hesabını kimden soracağını bilmediğinden devletin kapısına dayanmış bilinçli tüketicimiz..
“Paramı geri vermediler ne yapayım?”
Erman Hoca’yı bul.. Birlikte karpuz sergisine gidin.. Erman Hoca, sergiciyi bir güzel dövsün.. Sana da iyi bir karpuz seçsin.. Afiyetle
zıkkımlan..
Çekirdeklerini sakın atma, kurut.. Televizyon izlerken çit çit çitlersin..

***

Aylaklığın sebep olduğu eğitim fazlası ve bilinç taşması bünyemi zorluyor..
Özellikle de e-mail yoluyla gelen sorular sayesinde benim yaşıma göre günde yüz elli bin civarında olması gereken beyin hücresi kaybı üç yüz binlere çıktı..
Ahu Tuğba bir genelev dizisi çekerken öğrendiklerini medya yoluyla ahaliyle paylaşmış..
Onun ağzından kaptığı lafla aktüel bir soru hazırlayan okurum bu işin hesabını benden soruyor..

HAYIR ÇAĞRISI..
Benim kanunla (veya kanuna bağlı tüzükle, yönetmelikle) kurulmuş ve işleyen “Umumi Birleşme Evleri’nin halleri” ile ne ilgim olabilir?
Geçenlerde en iyi çay genelev ocaklarında demlenir, konulu bir risale yazmıştım.. Bağlantıyı galiba oradan kurdular..
Türkiye’de kanun gözetiminde işleyen elli altı genelevde üç bin kadın çalışıyormuş..
“Talihsiz kadın” diyecektim.. Lakin iki bin kadın da genelevlerde çalışabilmek için boş kadro bekliyormuş..
Olayın bana değen yeri “Ne yapılabilirmiş?” sorusunda..
Haydi bakalım.. Şimdi de Türkiye’nin kerhanelerinden sorumlu fahri devlet bakanı yerine konduk..

***

Hükümet adamı olsam, verebileceğim cevabın örneği var..
Bunlar her ilde bir üniversite diyorlar ya! Binayı yapması kolay da tezgâhı işletecek sayıda doçent, profesör yok..
Ampul Partisi “Niye daha çok hoca yetiştirmiyor sunuz?” diye YÖK’e kızıyor..
Kerhanelerimizde durum tersine.. Eleman çok, tüketici hazır ama yeterince tesis yok.. Ben de oturduğum yerden hayırseverlere kızardım..
“Her yerde okul okul.. Yapacak başka şey yok mu?” diye..
Okul yapıyorsun, diplomalı işsizlerin sayısını artırıyorsun.. Adamları boş boş bilgisayarın başına oturtup üstüme salıyorsunuz..
Besbelli ki elli altı adet kerhane, nüfusunun on dört milyonu son sayımda kaybolan 75 milyonluk memlekete yetmiyor..
Burada da öncülük yapmak lazım.. Okul yapana isim koyma hakkı nasıl veriliyorsa bunu burada da denemek lazım..
Yaptır tesisi.. Mesela kapısına da kocaman “Bilmem kim ve Oğulları Umumi Birleşme Evi”yazılı kocaman tabelanı as..
Namın yürüsün..

DİĞER YENİ YAZILAR