Gazetecilik bulanık bir nehir gibi...

Benim çocukluğum gazetelerde, gazetecilerin arasında geçti...Çocukluk hayallerimin münzevi kralları romancılardı her zaman ama yiğit şövalyeleri de gazetecilerdi...

Daktilo tıkırtıları, teleks homurtuları vardı o yıllarda...

Her an birinin elinde uçuşan bir kağıtla büyük bir haberi birilerine duyurmak için koştuğu, gergin, gürültülü ama benim için her zaman çekici olan binalardı gazeteler...

***

Hürriyet gazetesinin Cağaloğlu’ndaki binasında gazeteci olmaya karar verdim ben...

Çok orijinal bir karar değil biliyorum ama bunu gerçekten oraya gittiğim her seferinde iliklerime kadar hissederdim...

Gece muhabirlerinden genel yayın yönetmenlerine kadar geniş bir hiyerarşik yelpazenin bütün renklerini tanıdım, onlarla sohbet ettim.

Babam oralardan geçiyordu çünkü, ben de onu ziyaret etmeyi seviyordum...

Onları izlemeye bayılırdım...

Binlerce yazı, binlerce haber yazıldı yanımda...

Hayran olunacak insanlar da gördüm, yolunu kaybetmişlere de rastladım, tiksindiklerim de oldu...

Yine de gazeteci olmak istedim.

Haberin Devamı

***

Ama yıllar geçtikçe çocukluk aşkım coşkusunu yitirdi.

O binaları sevmemeye, gazetecilerden hoşlanmamaya başladım...

Dürüst insanlar çoktu aralarında ama dürüst olmayanlar daha çoktu. Dürüstlükten uzak olanların kalabalığında gazetecilik ışıltısını kaybediyordu...

Eskilerin anlatımıyla Babıali, son 20 senede medya, büyük ve bulanık bir nehir gibi, kendi girdapları, anaforları ve pislikleriyle yıllardan beri akıp duruyor bu ülkede aslında...

Hiç temizlenme ve yenilenme ihtiyacı duymadan üstelik…

Çünkü herkesin, çünkü çoğumuzun, çünkü hepimizin gözü sadece kendi egomuzun o bulanık nehre yansıyan yalancı aksine takılı...

Sadece kendimizi seyrettiğimiz için nehrin sonu nereye akıyor, bizden önce bu nehirden kimler geçmiş, geçenlerin sonları ne olmuş merak bile etmiyoruz...

***

İnsanın geçtiği yoldan, kendinden önce kimler geçmiş, neler yaşamış diye merak etmemesi yaptığı işi aslında hiç sevmediğini düşündürüyor bana.

Belki de o yüzden gazeteciler yani biz yaptığı işi sevmeyen ama o işten dolayı kendini mühim bulan insanlar grubu gibiyiz…

Haberin Devamı

Giderek de felaket bir hal alıyoruz doğrusu...

***

Oscar adayı Spotlight filmini izledim...

Pek çoğunuz benim gibi izlemiştir sanırım, izlemeyenlere de mutlaka izlemelerini öneririm.

Uzun zamandır bu kadar sarsıcı bir film izlememiştim...

İnsan o filmi izleyince gazeteciliği yeniden seviyor.

Hatta gazeteci kimdir nasıl çalışır biraz da içi burkularak hatırlıyor...

Gücün karşısında ezilmediğinde, güce teslim olmadığında gazeteciliğin nasıl muhteşem bir meslek olduğunu bir daha görüyor.

Mutlaka izleyin...

DİĞER YENİ YAZILAR