Öfke değil… Kuşku değil… Korku değil… Keder değil... Keskin bir küçümseme!

Babam söylemişti, unutamadığım sözlerinden biridir:

‘Annesini küçümseyen kendini küçümser.’

Bugünlerde hissttiklerime bakınca babamın söylediği bu söz geliyor aklıma…

İçinde yaşadığı toplumu küçümseyen kendini de küçümsüyor kaçınılmaz olarak çünkü...

Ve o derin iç sıkıntısı düşüyor insanın içine.

Hiçbir şeyin yenilenmediği çorak bir toprak gibi kuruyup gidiyoruz.

Sanırım o yüzden aşkların adı değişse de hüsranları, kederleri, bizi yönetenler değişse de de zulümleri, ‘en iyi ben bilirim’ böbürlenmeleri hep aynı kalıyor…

O yüzden her defasında yeniden yeniliyoruz.

Her yeni tuhaflıkla bir kez daha kopuyoruz kendimizden…

Topluma kızdıkça kendimize olan öfkemiz de artıyor…

Toplum çirkinleştikçe çirkinliğin gölgesi bizim de üzerimize düşüyor…

Topluma güvenmekten vazgeçtikçe kendimize olan güvenimizi de kaybediyoruz.

Hayatı yaratacak güçleri olmayanlarla hayat yaşamak canımızı sıkıyor…

‘Bağzıları’ yalan söyledikçe, diğerleri o yalanları tekrarladıkça o tarifi zor derin küçümseme içimizi yakıyor.

Bazen benim canım çok sıkılıyor iste böyle…

Haberin Devamı

Umutsuz, huzursuz, bıkkın oluyorum...

Önceleri tarif etmek de zorlanıyordum hissettiklerimi…

Öfke değil… Kuşku değil… Korku değil… Keder değildi çünkü…

Büyük bir sıkıntı, nedeni varmış gibi gözükmeyen bir iç daralması gibiydi çokca.

Zamanla buldum hissettiğim şeyin ne olduğunu…

Büyük, keskin bir küçümseme...

Önce kendimi, sonra yaşadığım hayatı, sonra da gördüğüm her şeyi…

Yaşadıklarıma, yaşananlara, olanlara, olmayanlara karşı büyük bir küçümseme.

***

Çok da şaşırtıcı değil aslında bu…

Yaşadığı ülkede hayatın, insanlığın, mutluluğun nereye gittiğini bir türlü kavrayamayan, hep aynı kavgalarla ve tartışmalarla uğraşan, entelektüel düzeyi böylesine düşük bir toplumun parçası olmak insanda bu küçümsemeyi yaratıyor doğrusu.

Bize sunulan hayata bakınca insanın içinde tarifi zor bir sıkışma oluyor…

Bundan daha fazlasını hak ettiğimizi biliyoruz.

Üstelik bunu yanınızdaki de biliyor… Onun yanındaki de, onun yanındaki de…

O yüzden okuduğumuz, gördüğümüz her haksızlıkla, her zekasızlıkla kafası naylon torbaya sokulmuş gibi çaresiz ve havasız kalıyoruz.

Haberin Devamı

***

Bir türlü kendi kendini temizleyen, kendi içindeki karanlığı aydınlatabilen bir toplum haline gelemiyoruz biz.

Kötülük, bir anda büyüyen ve yayılan bir çamura…

Haksızlık, insanı çok hızlı yutan bir bataklığa dönüşüyor bizim toplumda.

Olmaması gerekenler olduğunda bir türlü onu ezip geçen büyük bir ırmak olamıyoruz…

Kirli bir su birikintisi olarak hayatlarımızın kıyısında kalıyoruz.

Ve önce kendimizi sonra herşeyi küçümsüyoruz.

DİĞER YENİ YAZILAR