Cesaret mi hadsizlik mi!

Dünkü yazımda ‘Bizim zekalarımız tozlanmış gerçekten. Belki de işe yaramaz bir et parçası taşıyoruz kafalarımızın içinde. Yok yok, incelikler peşinde koşmama gerek yok.

Açıkça yazabilirim. Algılarımızın eksikliğine, sorunları kavrama biçimimize, çözüm üretme tarzımıza bakarsak kesin öyle.

Zekası tozlanan insanlar arttıkça farklılıklar azalıyor, aynılaşma başlıyor.

Farkında mısınız, bizde insanlar nasıl da birbirinin aynı? Fikri ne olursa olsun aynı insanın zekası gibi zekalarmız…’ diyerek pek de akıllı olmadığımızı anlattığım yazıma oldukça fazla mail geldi.

Kimileri cesaretimden dolayı kutluyor kimileri hadsizliğimden ötürü çok kızıyordu.

Maillere bakınca şunu düşündüm;

Bir aptal gibi yaşayabiliyoruz ama bir aptal olmaya çok kızıyoruz...

***

Tepki maillerinden bir tanesi çok hoşuma gitti. Çatalca’dan yazan ve genç bir delikanlı olduğunu söyleyen okuyucu diyor ki ‘ kendinizle çelişiyorsunuz, şu yazınızı hatırlıyorum da bugün yazdıklarınız çok haksızlık ediyor hepimize’ diyerek eski bir yazımı iliştirmiş mailine...

Haberin Devamı

Yazımı okuyunca gülümsedim, Çatalca’dan mail atan okuyucu haklı olabilir mi diye aklımdan geçti. Demiştim ki o yazımda:

‘Gelişmemiş bir toplumuz biz.

Ülke ekonomisinde olan hiçbir gelişme bizim yaşam biçimimizde bir gelişme ortaya çıkarmıyor. Yaşamımız renklenmiyor. Kadınla erkek arasındaki uçurum, cebimize giren paralar artsa da kapanmıyor. Müzik zevkimiz kanatlanmıyor.

Konuşmalarımız konu darlığından paçasını kurtarıp geniş bir ufka doğru yayılmıyor. Çiçeklere, hayvanlara, denize, ormana, uzaya karşı duvar gibi sağır duran ilgisizliğimiz yerinden milim kıpırdamıyor.

Başbakan’la müdürümüze, ha bir de bizim gibi düşünmeyene kızmanın ötesinde bir öfke çeşitliliği gösteremiyoruz. Yeni düşüncelere kapılarımızı kapatıyoruz.

Dışarıdan hiçbir rüzgar almayan kendi kültürümüz de, geçmişin değerleriyle geleceğe uzanacak bir enerji kazanamıyor...

Oysa ki annemin dediği gibi, ne kadar da zevk alınacak bir yaşam sürmemize imkan veren bir kültürümüz var.

Bir ucu Cezayir’e, bir ucu Viyana’ya uzanan bir imparatorluktan kalan büyük bir mirasa sahibiz.

Haberin Devamı

Bizans var, Osmanlı var, Cumhuryet var, Batı var, Doğu var, Türk var, Kürt var, Arap var, Acem var, Anadolu’dan geçen bütün dinler var, değişik değişik mezhepler, tarikatlar var.

***

Tam da annemin dediği gibi, düşünsenize, bizden başka kaç toplumun bu kadar geniş bir yaşam ve zevk yelpazesi var… Kaç toplum bu kadar derin bir kültür geçmişinden geliyor?

Dünyanın neresinde, en şuh ya da en feminist kadın, bir gece yarısı sevdiği bir erkeğe müthiş alaturka bir şefkatle yemek pişirmeye kalkışabilir.

Hangi ülkede hangi erkek yolda yanyana yürüdüğü kadına Murakami’nin kitaplarından bahsederken, kadına baktığına inandığı sokak bitirimiyle bir kavgaya tutuşabilir. Dünyanın neresinde hem şampanyadan hem çip köfteden hoşlanan bir damak lezzeti renkliliği görebilirsiniz?

Evet, bizler zamana ve mekana önem vermeyen ama insanı büyük bir sevecenlikle sarmalayan, sıcacık alaturka coşkulara sahip bir toplumuz...

***

Ama biz bunlara rağmen gelişmemiş bir toplumuz...

Haberin Devamı

Neden mi?

Bu zenginliğe her defasında haksızlık ettiğimiz, bu muhteşem kültür definesini reddetmeye uğraştığımız için.

Elimizdekini çoğaltacağımıza, sürekli olarak her şeyi “tek”e indirmeye çalıştığımız için...

Sahip olduklarımızı bir “tehdit” olarak görüp,kendi zenginliğimizden korktuğumuz için...

Annemin istediği “pozitif mesajı” da vereyim bu arada, ben bütün bunlara rağmen ümitliyim. Birgün elimizdekilerin değerini anlayıp, ona sahip çıkacağız, çok daha derinlikli ve renkli bir hayat yaşayacağız. O gün ne zaman gelir bilmiyorum ama...’

***

Gelişemedik biz gerçekten...

Zeka meselesine gelirsek de….

Şu geçmişe, derinliğe, renkliliğe, birikime bakın, sonra da bugün bulunduğumuz düzeye ve içinde çalkalandığımız sorunlara bir bakın. Zekanın işaretini görüyor musunuz siz bu çelişkide?

“Evet, zeka o geçmişten bugünü yaratırdı” diyorsanız, o zaman siz hiç bir şeyi dert etmeyin kendinize, mutlu mutlu yaşayın.

Ne diyeyim...

DİĞER YENİ YAZILAR