Kedersiz bir güzelliği hiç yaşamadık…

Haberin Devamı

Tek başınıza olmaktan hoşlanır mısınız?

Tek başına yemek yemek, sinemaya gitmek, dükkanlara girip çıkmak, parkta dolaşmak, evde koltuğa gömülüp iyi bir kitap okumak…

En azından bazı anlarda hoşunuza gider değil mi?

Benim genellikle gider.

İnsanlarla olmayı, sohbet etmeyi severim ama bazen tek başına olmaktan da hoşlanırım.

Güzel, temiz bir sabah vardı dün…

Uyandığımda evde benden başka kimse yoktu, önce çok şaşırdım, her zaman olmaz bu çünkü, sonra ‘mutluluk benim gibi bir şeydir’ diyen bulutlu ama mavi gökyüzüne, yarısı sarı yarısı hala yeşil ağaçlara, üstü hafif buğulanmış denize bakıp, hızla evden çıktım.

Sabahın koynuna girmek istedim…

Hayatla oynaşmak…

Her zaman göründüğünden çok daha farklı bir ışıltıyla başlamıştı gün sanki…

Mutlulukların değilse de küçük sevinçlerin haritasını elinde tutan ama kımıldamayan biri gibi evde kalmak istemedim.

Minik sevinç hazinelerinin yerini biliyorum çünkü…

Işıklar, ağaçlar, filmler, sergiler, anılar, bir gülümseme o sevinçlerin yerlerini işraret ediyor aslında insana.

Görmek istedim dün…

“Gidip onları yerlerinden çıkartabilirim” dedim kendime.

Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki

Monet Sergisi’ne gitmeye karar verdim.

Doğayı en iyi resmetmiş ressamlardan biri…

Evinde dört mevsim çiçek açan bir bahçesi ve 10 bahçıvanı varmış, daha önce bilmiyordum.

Saçlarını sallayarak nehirden çıkan genç kızlar gibi kıpırdaşan söğütleri, esrarengiz nilüferleri, beyaz zambakları, sarı saman yığınlarını yerleştirmiş tablolarına.

İyi bir kahvaltıdan ve Monet’nin resimlerinden sonra o sevinçlerden birini bulduğumu hissettim.

Bir kahve söyledim müzenin bahçesinde.

Gelip geçen şileplere bakarken, “ama insan her sevinci büyütmek istiyor aslında” diye düşündüm.

Tek başına olmak harika…

Ama tek başına bir sevinci

yakaladığında insan yine de onu paylaşmak istiyor.

Sonra düşündüm….

Peki kiminle paylaşacağız bu sevinçleri, bu sabahı, bu eski ağaçları, söğütleri, nilüferleri, ışıkları?

Kime göstereceğiz elimizdeki o sevinç haritasını?

Kiminle bulacağız o hazineleri?

Bir sigara yaktım.

Twitter’da ‘İstanbul’un en iyi

kahvaltı yeri neresi, sakin bir kalabalığı, iyi peyniri olan bir yer’ diye yazdığımda ‘Sanem Hanım siz kahvaltı için en güzel yeri ararken siyasi tutuklular açlık grevinde 39 gündür’ diye yazan arkadaşı düşündüm.

Haklıydı.

Ama güzel bir sabahı yaşamak

isteyen ben de haklıydım…

Bu sevinçleri ortaklaşa yaşamamıza engel olanlar, toplumun acılarını hep bizim gibi bireyleri ezecek düzeylere tırmandıranlar, sakin ve güzel bir sabahı bile bu topluma haram edenler, ortasında sakin bir hayat süreceğimiz geniş bir özgürlüğün oluşmasına izin vermeyenler, eşitliği yok edenler, hepimizi huzursuz bir kul kalabalığı halinde tutmak isteyenler, sorunları çözmek istemeyenlerdi haksız olanlar.

Öyle acılar yaşanıyor ki bu toplumda güzel bir sergiyle sakin bir kahvaltı bile insanı utandıracak kadar lüks kalabiliyor.

Açlık grevinde olanları düşündüm. Ölüm sınırına gelenleri.

Monet’nin söğütlerini.

Güzellik ve keder.

Kedersiz bir güzelliği hiç yaşamamış bir toplumun insanıyız hepimiz.

Biz belkide hiç göremeyeceğiz ama çocuklarımıza bari güzel sabahlar bırakabilsek diye geçirdim aklımdan.

Zambakların ve sade bir kahvenin tadını çıkarabilseler.

NOT: Birkaç gün yokum... Umarım bu bayram hepimizin acıları biraz olsun azalır. Hepinize şimdiden iyi bayramlar.

DİĞER YENİ YAZILAR