Ne uğruna bilmiyorum ama hayatlarımızı sahici olan her şeyden uzak yaşıyoruz...

Haberin Devamı

Kadınların acı eşiği erkeklerden yedi kat fazlaymış.
Ne ‘şaşırtıcı’ bir cümle... Değil mi?

Kadınların bilimsel olarak bu kadar güçlü olmaları, kadınların güçsüz görüldüğü bizim gibi toplumlar için ne kafa karıştırıcı...

Kadınlar sandıklarından, söylediklerinden, zannedilenden, öğretilenden daha güçlü... imiş.

Bunu çoğu zaman bilmiyoruz, değil mi?

Geçen gün Balat’a gittim bir arkadaşıma.

Uzun zamandır oraların geliştiğini ama ruhunun aynı kaldığını anlatıp duruyordu bana.

Anlamıyordum ne dediğini...

Görünce anladım...

Çok güzel evler gördüm... Karşılıklı pencerelerinden ipler bağlanmış, çamaşırlar asılmış evler de...

Kadınlara benzettim orayı...

Kendi gücünü bilmeyen, hissedemeyen bir kadın gibi Balat...
İstanbul’un içine saklanmış...

Şehrin gücünü kabul etmiş, boyun eğmiş, fark edilmeyen bir semt...

Ama gidip bir dolaşın, bakın neler göreceksiniz...
Sokaklarda yürüdüm...

Canım da çok sıkkındı... Yalnız hissediyordum kendimi...
Hayatın gizli gerçekleri, ne zaman canım sıkılsa beni kendime getirir...

Öyle zamanlarda duyguların, olayların, insanların, hayatların sahiciliğini sorgulamaya başlarım, gerçekle sahteyi birbirinden ayırt etmeye uğraşırım, böyle yaptığımda, daha önce fark edemediğim birçok gerçek ortaya çıkıp beni sarsar, gördüğüm her şeye bir de farklı bir açıdan bakmamı sağlar.

Çünkü, ne uğruna bilmiyorum ama genellikle hayatlarımızı sahici olan her şeyden uzak yaşıyoruz...

Ben de zaman zaman sahiciliğimi kaybettiğimi ya da hiç hatırlamadığım bir tarihte, hiç bilmediğim bir yerde bıraktığım hissine kapılıyorum...

İşte o gün Balat bana çok iyi geldi...

Üçüncü sınıf bir otelin penceresi olabilecek eskilikte bir pencere gördüm oturduğum bir kapı önünden etrafa bakarken.
Pencere pervazlarının dışına su şişeleri koymuşlardı.

Suları soğutmak için mi böyle yapıyorlar diye düşündüm...
Eğri büğrü paslı bir merdiven vardı evin yan tarafında. Pencerenin yanından helozonik dönüşlerle aşağıya doğru uzanıyordu...

Mahzun bir gökyüzü pencerelerin griliğini çoğaltıyordu akşamüstü olurken...

Sokak sessizdi.

Gözlerimden nedenini tam sezemediğim bir acıyla yaşlar süzülüyordu...

Gerçeklerin hiçbir zaman gazetelere yansımaması gibi, kendi gerçeklerimiz de hiçbir zaman yansımıyordu hayatımıza sanki...

Çünkü bu anın sahiciliğini kimselere söylemeyeceğimi, İstanbul’un belki de çok az kimsenin bildiği bir sokağında sadece canım istediği için ağladığımı hiç kimsenin bilemeyeceğini...

Benim de bunu müthiş bir güç sanarak saklayacağımı, o anı yaşarken bile biliyordum.

Balat, bir kadın gibi sessiz ve mahzun bir güce sahip...
Çoğumuz gibi...

O gün Balat’ta hayatlarımızın gazeteler kadar sahte olduğunu hissettim...

Fark etmeden, küçük küçük sahte birçok şeyden yeni bir gerçeklik yaratıyoruz, sonra da ona inanıyoruz...

Sonra da ağlamak için Balat’a gitmemiz gerekiyor...

Eğer Balat’a gitmeye vaktiniz yoksa size şunu söyleyeyim...

Kadınlar erkeklere benzemez... Çünkü geç başkaldırırlar...
Ama bir kere de harekete geçtiler mi, bir daha onları durdurmak imkansızdır...

Tıpkı Balat gibi...
O sokakların İstanbul’dan taşmasına çok az kalmış...

*****

İşsiz çok yetenek yok

New York Times’ta yayılan bir araştırmada, gençlerin işsiz ve fakir, yaşlıların ise paralarının olduğu ortaya çıkmış.
Amerika’da yaşlılar arasında işsizlik oranı yüzde 6.2’ymiş.
Gençlerde ise 14.2, yaşı 25-35 arası olanlarda ise yüzde 9.4’müş işsizlik.

2009 rakamlarına göre üniversite mezunlarının yüzde 55.6’sı mesleğini yapıyor, yüzde 22.4’ü işsiz, yüzde 22’si ise aldığı eğitimlerle hiç ilgisi olmayan işler yapıyormuş.
Amerika’da gençlerin durumu bizden de kötü galiba diye düşünürken... aslında konunun daha da farklı ve ilginç noktaları olduğunu bana gösteren bir yazıya rastladım.
Türkiyede 2.9 milyon işsiz varmış. 2011’de 1 milyon iş imkanı yaratılabilecekmiş.

Ama işsizlik sürekli artıyormuş fakat buna karşın yetenek açığı da sürekli büyüyormuş.

Ülkemizde her alanda parlak insan eksikliği sıkıntısı varmış...

Yani iş arayan iş.. işvermek isteyen işçi bulamıyor...
Seri ilanlara bakmayı hep sevmişimdir.

Hayatla ve yaşadığınız ülkeyle ilgili ipucu verir o ilanlar...

Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok şey öğrenirsiniz.
İşte ben de oralara bakarken hep bunu düşünürdüm;
Şirketler neden istedikleri donanımda insan bulamıyor, bu kadar işsiz varken? Sizce neden?

*****

Kim doğru söylüyor? Akif Beki değilse, onu affetmemiz zor olur

Hâlâ tartışılıyor.

Akif Beki geçen pazartesi ‘lütfen internetime dokunun’ diye yazınca da iyice alevlendi...

Hangi gazeteyi okusam, hangi köşe yazarına baksam Akif Beki’ye kızgındı...

22 Ağustos’ta başlayacak filtreleme sansür mü, değil mi?
Akif Beki demiş ki “Taksim’de yürüyen sanal isyankârlar, eylemin adına ‘İnternet baharı’ diyor. Bana göre ‘İnternetin 31 Mart Vakası’dır. Gerici bir ayaklanma yani. Bunlar da “İnternet elden gidiyor” yaygarasıyla filtre rejimine karşı çıkıyorlar. Aslında itirazlarının neye olduğunu, tam olarak neyi istemediklerini bilmiyorlar. Amaç, seçime giden memlekette yasakçılık marazası çıkarmak.
Opsiyonel filtreler, internet güvenliğini tek merkezin kontrolüne vermiyor bir kere. Onun yerine, güvenlik anlayışını kişiselleştiriyor. Güvenliğin de özgürlüğün de sınırlarını kişilerin takdirine bırakıyor. Kullanıcıya daha çok tercih özgürlüğü, daha fazla serbestlik sağlıyor. Daha fazla seçenek, daha fazla özgürlük demek.

Yasanın tarif ettiği katalog suçlar arasında, Atatürk’e karşı işlenen suçlar da yer alıyor. YouTube, bu maddeden kapatıldı mesela. Maddeyi 2007’de o listeye sokturan ise CHP’ydi. Ne hikmetse sanal romantizm dalgası yükseltmediler o zaman.

Açıkçası bu anlatım aklıma yatıyor benim, tüm endişelerime rağmen...

Ama internet dünyasını iyi bilen arkadaşım diyor ki ısrarla “22 Ağustos’ta başlayacak filtreleme, konuyu hiç bilmeyenler için standart filtrelemede bir şey değişmeyecekmiş gibi gözükebilir. Oysa değişecek. BTK tarafından 60 bin tane erişimi engellenen site var. Bunlara rahatlıkla girilebiliyor bir taraftan da. Ama 22 Ağustos’tan sonra bunlara giremeyeceksiniz. Hatta girerseniz cezalı olacaksınız. Ama o siteler niye yasaklı bilmeyeceksiniz. Çünkü bu 60 binin içinde yasaklanmasına gerek olmayan çok site var. Yani DNS değiştiremeyeceksiniz.
Ayrıca BTK, yetkilileri arasında ‘yasaklama‘ olması mümkün olmayan bir kuruluş hukuken.
Bu da çok anlaşılır bir açıklama
Ee, peki kim doğru söylüyor?

Arkadaşım yanlış biliyorsa onu affedebiliriz...

Ama Akif Beki bizi ‘kandırıyorsa’ onu affetmemiz zor olur...

*****

Fenerbahçe mi Trabzon mu?

Bugün şampiyonluk maçı var..

Trabzon mu Fenerbahçe mi şampiyon... belli olacak... Şansı daha fazla olan hatta şampiyon olmuş gözüyle bakılan Fenerbahçe...

Biz futbolseverler içinse şampiyonluğun son haftaya kalması çok heyecanlı ve muhteşem...

O yüzden belki de en şanslı bizleriz...

Fenerbahçe beklenmeyen bir ‘şansla’ şampiyonluğu Trabzon’a kaptırırsa bugün, son beş yılda 3. kez son maçta şampiyonluğu kaybetmiş olacak...

İnsan bu tuhaf şanssızlığı da her zaman göremez aslında... O yüzden karar veremedim bugün gerçek şans hangisi olur?


*****

www.designofcookies.blogspot.com

‘Merhaba ben Deniz, mutfağıma hoşgeldiniz’ diye başlayan bir blog...

Design of cookies...

Deniz’in mutfağı...

Leyla 4 yaşını bitirdi dün...

Ona farklı seveceği özel bir pasta yaptırmak istedim.
Twitter’da sordum ‘çoçuklar için lezzetli yaratıcı pastalar yapan bir yer tanıyor musunuz’ diye?

Çok çeşitli cevaplar geldi, gazeteci Ece Vahapoğlu ‘design of cookies inanılmaz’ diye yazmış...

Hemen aradım ve sadece pastaları değil çok olağanüstü biriyle de tanışmış oldum...

Deniz...

Eğer pastaya ihtiyacınız olursa, Deniz’in mutfağına mutlaka uğrayın...

www.designofcookies.blogspot.com
Teşekkürler Deniz... Leyla ve ben öyle mutluyuz ki...

DİĞER YENİ YAZILAR