CHP, AKP’yi geçer mi, bilmem! Ama CHP’yi asla yenemeyecek

Haberin Devamı

AK Parti’ye anlaşılması zor kararları, demokrasi mücadelesinde geri adım atması, “Rakibim yok” rahatlığı ve kurnazlığı yüzünden kızıyorum.

Ama CHP’ye genellikle gülüyorum.

Parti içi anlaşmazlıkları, etraflarında olanlardan bihaber kalmaları, değil iktidar olmak için seçilmek, rakibiyle yarışmak için bile yeterli donanıma sahip olmamaları yüzünden...

Hangisi daha kötü, bilmiyorum.

Bir partiye kızılması mı, bir partiye gülünmesi mi?

İnsan zaman zaman CHP’nin şaka yaptığını ummak istiyor.

İnsanı öyle kahkaha attıracak şeyler yapıyorlar ki... İnsan kendi kahkahasının ortasında, kendisinden utanıp karşısındakine acımaya başlıyor ve “Bu kadar güçsüz biriyle dalga geçmemeliyim” diyor kendi kendine...

O güçsüz biri, yaklaşan seçimde kızdığımız AK Parti’nin rakibi...

CHP’nin yaptığı açıklamaları tek tek incelemeyeceğim. Zaten bunlar birçok köşe yazarı tarafından birkaç gündür yazılıyor.

Ama şunu anlamakta zorlanıyorum:

CHP neden, fikirleri kötü ve yanlış bile olsa, partice bir fikir etrafında toplanamıyor?

CHP’nin genel başkan yardımcısı Süheyl Batum, Ergenekon davası kapsamında tutuklu olan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan‘ı PM’de milletvekili adayı olarak göstereceğini açıkladı.

Ertesi gün CHP’den başka biri, gündemlerinde böyle bir konunun olmadığını söyledi.

Üstelik de o birisi, CHP’nin öteki genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin...

Dün de Kemal Kılıçdaroğlu beklediğim açıklamayı yaptı “Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın adaylığı gibi birşey yok” dedi.

CHP, parti içi iktidar mücadelesi alışkanlığını hiç kıramayacak sanırım.

Her zaman halka bir şey anlatmak yerine kendi içlerinde çekişmeye öncelik veriyorlar.

Ya da muhalefet olmayı, politika yapmayı itiş-kakış yaratmak zannediyorlar.

Bu açıklamalardan çok kısa bir önce de CHP’nin genel başkanı “Ak Parti Hizbullah’la ilişki içinde” demişti.

Bunlardan çok önce de CHP eski genel başkanı Deniz Baykal “Ergenekon’un avukatıyım” diyordu.

Böylesine şaşkın bir kakafoni karşısında insan gülmemek için dudaklarını ısırıyor doğrusu...

Pazar günü Taraf gazetesinde Neşe Düzel, Anayasa Profesörü Ergun Özbudun ile röportaj yapmıştı.

Ergun Özbudun çok çarpıcı net bir şey söylemiş:

“Seçimden önce her parti anayasa taslağını ana başlıklarıyla açıklasın, ona göre oyumuzu verelim.”

Siz seçime altı ay kala böyle bir girişim hissediyor musunuz partilerimizde?

CHP’nin daha iyi anayasa yapmak için bir çabası var mı acaba?

Mustafa Balbay’ı ve Tuncay Özkan’ı, hukukun eksikliğini vurgulamak için milletvekili adayı yapmak istiyorsa Süheyl Batum, onun yerine mesleğini hatırlayıp (gülmeyin ama... Batum, anayasa hukuk profesörü) dünya ölçülerinde bir anayasa taslağı hazırlasa, hukuka daha çok yardım etmiş olmaz mı?

Bunları yazdığım sırada, gözüm gazetelerden birinin bir sayfasına takıldı.

CHP’nin yeni PM üyesi Prof. Binnaz Toprak hükümetin ekonomiyi iyi yönettiğini ve zenginliğin arttığını söylemiş.

CHP Genel Başkanı ne diyordu?

“AK Parti toplumda yoksul sayısını arttırdı.”

CHP, AK Parti’yi bir gün yenebilir mi, bilmem.

Ama CHP, CHP’yi asla yenemeyecek, bu açık...

***


Erdoğan Davos’a küsmüş, Davos’un haberi var mı?

Bugün Davos zirvesi, yani Dünya Ekonomik Forumu başlıyor. Bu sene 41’incisi yapılıyormuş.

Türkiye için önemli bir zirve.

Çünkü iki sene önce Tayyip Erdoğan’ın “One minute” çıkışından sonra, geçen sene katılmadığımız Davos toplantılarına bu yıl yeniden katılıyoruz.

Bütün ülkeler başbakan, cumhurbaşkanı seviyesinde katılırken Tayyip Erdoğan zirveye gitmiyor.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve iş yoğunluğunu ayarlayabilirse Maliye Bakanı Mehmet Şimşek temsil edecekmiş Türkiye’yi... Dev zirveye dünyadan 1400 CEO geliyormuş.

Devlet başkanlarıyla beraber bu sayı 2500 kişiye çıkacakmış.

Asya 6, Latin Amerika 4, Ortadoğu 6, Afrika 7 devlet başkanı ya da başbakanla temsil edilecekmiş.

Bu yıl bütün Kuzey Avrupa ülkeleri; İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya başbakanları DEF’e davet edilmiş.

Bu dört ülkenin küresel krizden nasıl hiç etkilenmediklerini dinlemek istiyormuş dünya. Milliyet’ten Meral Tamer yazıyordu. Bu sene her yıl 515 bin dolar ödeyen 100 büyük sponsora kadın kotası getirilmiş.

5 kişilik kadro ile katılabilecek sponsorlara, “Bu beş kişiden biri kadın olacak” kuralı getirilmiş.

Ayrıca bu yıl oyuncu Robert De Niro ve İspanyol tenor Jose Carreras da Davos’ta olaçakmış.

Coca Cola CEO’su Muhtar Kent ve U2’nun solisti Bono, çocuk sağlığı oturumuna katılacaklarmış.

Sayısız konuşma, etkinlik ve davetle geçecek 30 Ocak’a kadar süren zirvede, birileri mutlaka yanındaki yabancıya şunu fısıldayacak: “Biliyor musunuz, bunları Türkiye’de düzenlesek şu an elinizdeki şarabı içemezdiniz.”

Alacakları cevabı merak ediyorum...

***


Güzel bir oyunun çarpıcı oyuncusu: Selen Uçer

Pazartesi akşamı Levent Kazak‘ın yazdığı Cam adlı oyunu izledim Kenter Tiyatrosu’nda...

Cam, resim dersleri veren bir ressamın atölyesinde geçen bir hikaye.

Hayatın farklı kararlarla nasıl değiştiğini....

Her türlü ilişkinin -yakın ya da uzak hiç farketmez- içine sığan sırları, yalanları çok gerçekçi ve matrak bir şekilde anlatıyor.

“Oyuncular Levent Kazak’ı gerçekten anlamış” diye düşündüm oyunu seyrederken.

Bir ressam, boşanmak üzere olduğu kocası, yakın bir arkadaşı ve iki öğrencisi arasında geçen bir hikaye Cam.

Dolunay Soysert ressamı, “Nefes-Vatan Sağolsun” filminin yüzbaşısı ya da “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”nin Soner’i Mete Horozoğlu kocasını, “Yaprak Dökümü” dizisinin Ferhunde’si Deniz Çakır yakın arkadaşlarını, Bülent Alkış ile 15. Adana Altın Koza Film Festivali “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan Selen Uçer ise atölyeye gelen öğrencileri oynuyor.

Ben oyunu sevdim.

Dekoruna bayıldım.

Yönetmenin yazarla uyumuna saygı duydum.

Ama en çok seyirciden etkilendim.

Neden mi?

Çünkü Dolunay Soysert gerçekten çok iyi oynuyordu, Deniz Çakır rolünün hakkını veriyordu ama Selen Uçer farklı etkiliyordu izleyeni sanki. Oyun içinde iki kere alkış oldu, ikisi de onaydı...

Selamlamaya geldiğinde ise sıra, herkes çok alkışlanırken Selen Uçer seyirciden gerçekten farklı ve güçlü bir alkış aldı.

Eğer o alkışı yapanlar Selen Uçer’in akrabaları değilse, herkesin çok iyi olduğu bir gecede çok iyiden daha iyi olanı ayırt edebilen seyirciye hayran oldum. Ve tabii ki birbirini hiç tanımayan insanlara, aynı şeyi düşündürebilen Selen Uçer’e...

***


ART ARDA OKUNACAK İKİ KİTAP

Gazeteci, Öcalan’ın avukatlarının hukuk bürosu olan Asrın Hukuk Bürosu‘nun basın müşaviri olan Cengiz Kapmaz‘ın “Öcalan’ın İmralı Günleri” kitabı çıktı.

Önsözünü Cengiz Çandar‘ın yazdığı ve “Hakkı verilerek okunduğu taktirde en hareketli tartışmaları tetiklemeye aday” dediği kitap, gelecek günlerde, gerçekleri bugüne kadar duymamak için elinden geleni yapan bir çok kişiye, direndikleri ‘gerçekler’in nasıl yerle bir olduğunu gösterecek.

Bir de yanında Arif Doğan‘ın yeni çıkan “Jitem’i Ben Kurdum” kitabını okursanız...

Sanırım bize söylenen her türlü yalanı anlamakta ustalaşırsınız.

DİĞER YENİ YAZILAR