Kılıçdaroğlu’ndan bir beklenti

Haberin Devamı

Kendi muhalefetini yaratamayan bir ülkede yaşıyoruz. Muhalefet, bir türlü inandırıcı, göz doldurucu bir tavır sergileyemiyor.

Yalnızca iktidarın kötü olduğunu söylüyor ve kazanmak için iktidarın oy kaybetmesine güveniyor.

Liderini değiştiriyor ama bizi nasıl değiştireceğini bir türlü anlatmıyor.

Ortaya çıkış iddiasının sadece ‘dürüstlük’ olması bile Kemal Kılıçdaroğlu’nu bence biraz sıkıcı yapıyor.
İktidar bizi öfkelendirse bile muhalefet hâlâ güven vermiyor.

Çocukken dinlediğim bir hikâye vardı:

Fransa’da 17. yüzyılda çok tembel, biraz da pasaklı bir dük varmış. Bir gün Başbakan Richelieu, Dük’e sinirlenmiş.
“Tanrı seni bir asilzade olarak yarattı. Kralımız dük yaptı. Burbon Dükü boynuz taktırdı. Orleans Düşesi boynuzlarını mavi kurdeleyle süsledi. Ben seni Hassa Alayı’na komutan yaptım. Sen de kendine bir şey yap. Mesela kalk da bir traş ol be adam” demiş.

Birileri bir Baykal kaseti gönderdi, Önder Sav onu genel başkan yaptırdı, gazeteler kendisini kahraman ilân etti, halkımız “Kurtuluyoruz galiba” dedi, reklamcılar “Hayırda hayır var” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu da bir şey yapsın artık.

Bir konuda da fikrini söylesin hiç olmazsa, öyle değil mi?
Anayasa’nın hangi maddesine neden karşı olduğunu, Kürt meselesini nasıl çözeceğini, türban sorununu nasıl halledeceğini, Avrupa Birliği’yle sorunların üstesinden nasıl geleceğini, dış politikada nasıl bir rota çizeceğini anlatsın.

Kader onu bu noktaya getirdi, bu noktadan öteye de bir adımı kendi atsın.

Çok büyük bir beklenti mi bu?

*****


Sevan Nişanyan ve Şirince Evleri

Sevan Nişanyan’ı herbirimiz farklı hikâyelerle hatırlayabiliriz.

Ama hangi hikâye ile hatırlarsak hatırlayalım, o hikâyelerin en başında “Küçük Oteller Kitabı” ve Şirince’deki evler gelir.

Sevan Nişanyan ve eski eşi Müjde Tönbekici Şirince’de önce, üç tane ev ile başladılar..19’uncu yüzyıldan kalma bütün eski usul nefis köy evlerini tamir ettiler.. Sonra beş odalı bir köşk yaptılar. Ardından köy içinde yedi odalı, daha mütevazı bir pansiyon olan Kilisealtı Pansiyon’u kurdular. Köşk’ün arkasındaki olağanüstü güzel, 20 dönümlük arazide bin yıllık gibi duran taş evlerden ufak bir köy yarattılar. Adına da İlyastepe adını verdiler. Şirince’de bütün dünyanın ilgisini çekecek bir hayat kurdular.
Şimdi, devlet orada yeşeren bütün hayatı yıkmak istiyor.
Aslında bunu 10 yıldır istiyorlar.

2000’de iki konut ve 2008’de de bir müştemilat için İl Encümeni tarafından alınan yıkım kararı, bu ayın başında 16 konutun tamamı için çıktı.

İzmir Valisi Cahit Kıraç kararı için “Gereği yapılacak. Herkes görevini yapacak, hukuk her yerde olduğu gibi, burada da işleyecek. Ortada bir yıkım kararı var. Bu kararın infazı gerçekleşecek ve ben de takipçisi olacağım” demiş.

Hukuk açısından orada yanlış birşey olduğu açık, çünkü o evleri ‘izinsiz’ onaramıyorsun.

Ama onarırsan çok güzel oluyor...

Karşına bugünkü Şirince çıkıyor.

Şimdi ne yapacağız?

Belki de Şirince Evleri hukuka uyacağına, o evlere uygun bir hukuk yapısına ihtiyaç var.

10 sene önce söylenecek lafı yine söyleyebilirim çünkü burası Türkiye, haydi değiştirin şu mevzuatı...

*****


Fazıl çalsın, Müslüm söylesin

Cumartesi günü, 2010 Dünya Basketbol
Şampiyonası İstanbul’da başlıyor. Fakat Fazıl Say’dan nasibini almayan konu kalmadı bu aralar. Şimdi de “Şampiyonanın açılışında ben çalacaktım, benim yerime Müslüm Gürses’i aldılar, çünkü AKP zihniyeti beni istemez” demiş. Fakat en baştan beri biliniyor ki, çok uzun bir liste vardı açılış için. Bazı sanatçılar ikna oldu, bazıları olmadı. Tek başına Müslüm Gürses olacak zannedenler korkmasınlar, çünkü liste uzun. Sezen Aksu’dan Anadolu Ateşi’ne, semazenlerden Alessandro Safina’ya, Cirque De Soleil’den Harris Alexiu’ya kadar. Benim fikrimse şu: Fazıl Say çalsın, Müslüm Gürses söylesin. Bu arabesk tartışma da bitsin!

*****


Masumiyet projesi

Şu günlerde Kanal D’deki Kanıt dizisinde izlediğimiz Prof. Dr. Sevil Atasoy’un 2000’lerin başından beri, infiale neden olmamak için sessiz sedasız yürüttüğü bir proje var.
Masumiyet Projesi...

İlk defa 1992’de Amerika’da başlayan bu proje, haksız yere hapis yatanların hayatını değiştiriyor.
Sevil Atasoy, hukukçular ve biyologlardan oluşan 7 kişilik bir ekiple, gönüllü danışmanlık yapıyor “Ben masumum” diyen ama sesinin duyuramamış insanlara.

Bugüne kadar 5 kişinin masumiyetini kanıtlamışlar.
Genellikle cinayet, tecavüz ve babalık davalarından ceza almış kişilere yardım eden bir proje bu. Çünkü elde mutlaka test edilebilecek bir delil olması gerekiyor.

Ya geçmişte teknik imkansızlıklar nedeniyle DNA testi yapılamamış ya da yeni bir delil bulunmasına rağmen testten geçirilmemiş vakalarda Sevil Atasoy ve ekibi yardıma koşuyor.

Artık boş yere hapis yatma dönemi bitti.

Eğer “Masumum” diyorsanız, eğer yeni bir kanıtınız varsa, eğer sesinizi duyuramadıysanız Sevil Atasoy ve ekibi sizin çağrılarınızı bekliyor.

*****


İki farklı yorum

Aynı miting ve aynı lider hakkında iki çok farklı gözlem dikkatimi çekti.

Bu farkı yaratan ne olabilir ki, iki yazarın da Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini düşünürsek?
Ayşe Arman mitingi referandum otobüsünün üstünden, Mehmet Tezkan da sanırım otobüsün alt tarafından izliyordu.
Belki değişik yerlerden değişik gözüküyor Kılıçdaroğlu, kimbilir...

CHP’nin Trakya’daki Kırklareli, Babaeski, Lüleburgaz ve İstanbul’daki Çağlayan mitinglerini izleyen Ayşe Arman, pazartesi günkü köşesinde Kılıçdaroğlu için şöyle yazmış:
“Üç gün önce Kopenhag’da büyük bir rock konseri izledim, 35 bin kişilik. (U2’nun solisti Bono’yu kasdediyor, SA) Ve gözümü kırpmadan söyleyebilirim ki, Kemal Kılıçdaroğlu kitleleri etkilemek açısından kendi çapında bir rock star, kendine güveni muazzam ve beden dili değişmiş, sahnede artık yürüyerek konuşuyor, üstelik çok rahat doğaçlama konuşabiliyor, elinde kağıt yok, herhangi bir ekrandan da okumuyor. Herkesle ilişki kuruyor.”

Aynı gün Milliyet’ten Mehmet Tezkan’ı okuyorum.

“Kürsü hâkimiyeti derseniz; çok iyi değil. Bir noktaya mıhlanıp kalmıyor, bir o yana bir bu yana yürüyor ama o kadar. Kitleyle diyalog kurmuyor. Belagâti de kuvvetli değil. Edebi cümleler kurup büyülemiyor. Konuşması düzdü, sıradandı, az vurguluydu.Politikacı gibi değil, halk gibi konuşuyordu. Milletvekilleri ve Parti Meclisi üyeleri tanıtılırken en çok alkışı iki kişi aldı. Süheyl Batum ile Muharrem İnce. O an aklıma geldi. İkisi de iyi hatip. Halk da seviyor, Kılıçdaroğlu’ndan önce 10 dakika kürsüye çıksalar, memleket meselelerini anlatsalar daha yararlı, daha anlamlı olmaz mı?”

DİĞER YENİ YAZILAR