Başbakan’ın yüzü

Haberin Devamı

Pazartesi akşamı Tayyip Erdoğan’ı izledim Habertürk’te.

Rahat, gergin olmayan, hatta gülümseyen bir yüzü vardı.
“Bu rahatlıkla anlatılan her şeyi dinlerim” diye düşündüm.
Ramazan ayının yorgunluğunu bile görmedim yüzünde.
Ama ilk 10 dakikadan sonra Tayyip Erdoğan’ın gülümsemesi beni endişelendirmeye başladı.
Çünkü karşısındaki gazeteci, Tayyip Erdoğan’a sorular sormuyordu.



Bir bakan ya da bakan adayı hayranlığıyla başbakanını onaylayarak gözüne girmeye calışıyordu sanki.
Eğer karşısına geçtiği gazetecinin soru sormamasıysa Başbakan’ın yüzünü aydınlatan, bu gazeteciden çok Başbakan’a zarar verir bence.

Anlattığı birçok iyi şey, o programda gazetecilik yapılmadığı için gölgede kaldı.
İnandırıcılığını yitirdi.




Eğer, seçim barajını niye indirmediğini, YÖK’e niye dokunmadığını, Hrant Dink için Türk devletinin nasıl öyle bir savunma yazdığını, ordunun içindeki savunma skandalları konusunda neden hiçbir açıklama yapmadığı sorulsaydı ve bunlara gülümseyerek, ikna edici cevaplar verebilseydi Başbakan, sanırım o gülümseme daha gerçek olurdu.
Üstelik dinleyenler de gülümserdi.
Şimdi ise “Başbakan böyle bir programa niye çıktı?” diye düşünüyor insan...



New York’ta 5 minare


Amerikalılar son zamanlarda bir “cami” tartışmasına kaptırdılar kendilerini.

Radikal İslamcılar’ın yıktığı İkiz Kuleler’in iki blok uzağına, sıfır noktası dedikleri yerin hemen yanına, bir cami yapılıp yapılmamasını konuşuyorlar hararetle.
Bu bir dini özgürlük müdür, yoksa tarihlerindeki trajik bir ana saygı duyma meselesi mi, onu tartışıyorlar.
Obama bile karıştı tartışmaya.

Önce “Müslümanlar’ın da ibadet hakkı var” dedi... Sonra “Cami yapılır ama illa da oraya yapılması şart değil ” gibi bir manevrayla hafifçe çark etti.
Oraya cami yapılır mı yapılmaz mı, bilemiyorum.
Benim asıl ilgimi çeken de o değil zaten.
Ben Amerikalılar’ın bu konuyu tartışma biçimleriyle ilgiliyim.

Politikacılar birbirlerini “ihanetle”, “El Kaide’nin adamı olmakla” falan suçlamadan tartışıyorlar.
En fazla Cumhuriyetçi Sarah Palin twitter’da, “Gereksiz bir provokasyon, yüreğimize hançer saplanıyor. Oraya cami yapmak Srebrenica’ya Sırp Kilisesi yapmakla eş değer” diye yazdı.

“E, ne var bunda, tabii ki böyle tartışacaklar?” derseniz size bir soru sormak isterim.

Eğer Mavi Marmara gemisinin yola çıktığı İskenderun’a Yahudiler bir “sinagog” yapmayı önerseydi, biz bunu nasıl tartışırdık?

Ya da şöyle sorayım.
Biz böyle bir şeyi tartışabilir miydik?
Bunu “dostça bir jest” olarak mı görürdük yoksa bir “meydan okuma” olarak mı?

Bunları, kendimizi Amerikalılar’la kıyaslamak, Amerikalılar’ı beğenip kendimizi kınamak için söylemiyorum.
Biliyorum ki, din hassas bir konu.

Ben, “hassas” konuları tartışmaktan korkanların “sertleştiğini” ve karşılarındakini suçladığını düşünüyorum.

Bizdeki sertlik, bu “korkudan” kaynaklanıyor gibi geliyor bana.

Merak ettiğim de şu:
Niye hassas konuları konuşmaktan korkuyoruz biz?
Üstelik bizim hassas konularımız sadece dinle de sınırlı değil, her alanda “hassasiyetimiz” fazla.
Bu kadar çok hassas konusu olan bir toplum, bu konuları tartışmaktan korkarsa, sorunlar nasıl tartışılır?
Ordunun ve yüksek yargının yapısını yeniden belirleyecek olan anayasa referandumu yerine “havuzlu villayı” tartışarak mı?

Onun için mi Recep Bey’in “villasını”, Kemal Bey’in “boyunu” tartışıyoruz?
Asıl tartışmamız gereken konuları tartışmaktan korktuğumuz için mi?

*****

100 milyon dolarlık proje

* Projenin adı Park 51 adresinden dolayı. “Sıfır noktası camii” de deniyor.

* Şu an orada olan 6 katlı 2 bina yıkılacak. New York Anıtlar Koruma Kurulu “152 yıllık palazzo stili bu binaların tarihi değeri yok ve yıkılabilir dedi.

* 13 katlı bir İslami Kültür merkezi yapılacak. İçinde cami, konferans salonları, yüzme havuzu,sergi ve spor alanları olan bu projenin başında İmam Faysal Abdul Rauf, eşi Daisy Khan ve Manhattanlı müteahhit Sharif El-Gamal var. Rauf’un bu projedeki en yakın yardımcısı ise bir Türk. 2 yaşında Amerika ’ya gitmiş Bursalı Aylin Karamehmetoğlu.

* Gamal bu binaları 2 yıl önce 5 milyon dolara almış. Şu an yapılacak merkez ise 100 milyon dolara mal olacak..
3 İmam Faysal, New York ’un 30 yıllık imamı, Tribeca bölgesinde. Türkler ’in de vaazlarını ve hutbelerini çok sevdiği biri. Daha ilginç olan Colombia Üniversitesi ’nde fizik okumuş∫ olması.

* Ama New Yorklular’ın %60’a yakını projeye karşı. Enkaza bitişik Müslümanlar’ı istemiyorlar, çünkü camiyi radikal İslamcılar ’ın yarattığı enkazın yanına inşa etmeyi küstahlık ve ikiyüzlülük buluyorlar.

* New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, New Yorklular ’ın karşı olmasına rağmen “Müslümanlar’a farklı davranırsak kendi değerlerimize ihanet ederiz” diyerek projeyi destekliyor..

* Karşı çıkanların bir inancı da, İmam Rauf ’un köktendinci İslamcı gruplarla ilişkilerinin olduğu. Çünkü Rauf yurtdışındaki Amerikan politikalarının 11 Eylül ’e kısmen ilham verdiğini söylemiş ve bir radyo söyleşisinde de Hamas ’ı terörist grup olarak görüp görmediğini söylemeyi reddetmiş...

* Newsweek Dergisi ’nin editörü, Washington Post Yazarı ve CNN’nin başarılı yapımcısı, Amerika’nın saygıdeğer dış politika uzmanı (laik müslüman) gazeteci Fareed Zakaria, Amerika ’nın en güçlü Yahudi örgütü olan ADL ’den 2005 yılında aldığı özgürlük ödülünü ve 10 bin doları ‘ vicdanıma sığmıyor,bu tavır varoluş amacınıza aykırı ’ diyerek geri verdi. ADL New York’ta yapılması planlanan camiye karşı..


*****

Yeni bir kültür

İstanbul uzun bir zamandır farklının birbiriyle harmanlandığı bir şehir haline geldi. Hatta her gün biraz daha incelirken, her gün biraz daha ‘kalınlaştı.’
Zevkler, renkler, diller iç içe dolandı...
Artık bunları birbirinden ayırmaya imkan yok. Değişik kültürler bir arada çoğalıyor.

Bu tuhaf karışımdan da yeni bir İstanbul kültürü ortaya çıkıyor doğrusu.

Ama insan böyle şeyler yaşandığını fark etmiyor bazen, ta ki görene kadar.

Yazın başında Boğaz’ın kenarında yürürken, güzel bir teknenin üzerinde ilgimi çeken bir yazı gördüm.
Balık Ekmek Caz... Önce yadırgadım, sonra gülümsedim, sonra fikri çok sevdim.

Ama en çok şunu merak ettim, bu kültür kendine yepyeni bir “müşteri” yaratıyor mu gerçekten?
İnsanlar böyle bir tekneye biniyorlar mı?
Sonra, yaz boyunca devam etmesi gereken bu organizasyonun bittiğiniduydum..

“Cazseverler mi kızmıştı acaba yoksa balık ekmekçiler mi?” diye düşünürken, bütün bu eğlenceli organizasyonların yaratıcısı Hakan Akdoğan’la konuşmaya karar verdim. Beraber bir kahve içtik.

“Tekrar başlayacak Balık Ekmek Caz. Tekneciye kızdım, şimdilik bitirdim. İki senedir Ramazan’da Caz projesine hazırlanıyorum. Bütün paramı buraya yatırdım. Bankadan kredi aldım. Çok yoğun çalışıyoruz, bölünmeyelim de istedim bir taraftan” dedi...

Ramazan’da Caz 14 Ağustos’ta başladı. 31 Ağustos’a dek Topkapı Sarayı’nın 1. Avlusu’nda ve Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde düzenlenecek 6 konser daha var.
Festival, dünyaca ünlü Müslüman caz sanatçıları Ahmad Jamal, Anouar Brahem, Abdullah Ibrahim ve Dhafer Youssef’i ağırlıyor.. Etkinlikte Türkiye’den de sevilen cazcılar İlhan Erşahin ve Aydın Esen var. Festival kapsamında cazın yanı sıra klasik Türk musikisi için Munip Utandı’dan Dede Efendi Ensemble ve son konserde de Kudsi Erguner ve topluluğu sahneye çıkacak.

Konserlerde ücretli iftar da var.
İftarını hurma ve piyanoyla açacak İstanbul’un şanslı dindarları.

Dine de, dindara da, İstanbul’a da yaraşıyor bu zarafet...

DİĞER YENİ YAZILAR