'Çocuğu bütün gün okulda beklemeyin'

TÖDER Genel Koordinatörü Faruk Tatar anne-babalara seslendi...

Haberin Devamı

TÖDER Genel Koordinatörü Faruk Tatar, okula yeni başlayan çocukların anne-babalarına seslendi: İlk haftalarda çocuğunuzla beraber okula gidebilirsiniz. Ancak sabahtan akşama kadar beklemeyi görev haline getirmek, çocuğun size olan bağımlılığını arttırabilir. Bu süreyi yavaş yavaş azaltın...

Yaklaşık 1 milyon 350 bin çocuk ilköğretime, 500 bin çoku da okul öncesi eğitime dün ‘merhaba’ dedi. İlk kez okula başlayan çocuklara destek olunması onların eğitim başarıları, ruh sağlıkları bakımından çok önemli. Bu süreçte anne-babalara düşen görevler var. Bunlar mutlaka göz önünde bulundurulmalı. TÖDER Genel Koordinatörü Faruk Tatar, ailelere önerilerde bulundu.

Okul araç ve gereci alırken abartmayın

Okul, hayatın tek konusu haline getirmeyin ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmayın. Çocuğun okulu sevmesi ve okula motive olması amacıyla okulu gereğinden fazla övmeyin. Çünkü okul sosyal bir ortamdır. Çocuğu mutlu edecek boyutları olduğu kadar, kaygıya düşürecek boyutları da vardır. Çocuk okula ‘okul cennet, öğretmen melek’ algısıyla başlarsa okulda yaşadığı olumsuz durumlar onu çok kolay hayal kırıklığına uğratabilir. Çocuğa alınan, alınacak okul araç ve gereçleri konusunda abartılı davranmayın. Çok lüks ya da gereğinden fazla eşyalar almak tahmin edilemeyen sıkıntılar yaratabilir. Bunun tersine çocuk için gerekli olan araç gereçlerin alınmaması da çocuğu okula isteksiz hale getirebilir. Öğretmeni ve arkadaşlarına mahcup olması bazı sıkıntılar yaratabilir. Özellikle tek çocuklar, küçük kardeşi olanlar ve aşırı koruyucu anne-baba tutumlarıyla yetişenler okula uyum konusunda daha çok zorluk çekebilirler. Bu tür çocukların anne- babaları daha dikkatli özenli olmaları gerekir. Okula hazır olma dendiği zaman genellikle çocukların harfleri tanıması, sayıların anlamını bilmesi üzerinde durulur. Özellikle kent merkezlerindeki çocuklar sayıları ve harfleri çok kolay tanıyabilir.

Bazı konularda uzmanlara danışın

Hatta kendi kendilerine okuma öğrenebilir. Zihinden toplama ve çıkarma yapabilir. Bu durum anne-babaları yanıltır. Çocuklar araştırmaların ortaya koyduğu gerçekler ışığında değerlendirildiğinde okula uyum zorluğu çeker. Okul olgunluğu bu süreçte tartışılması gereken bir kavramdır. Okul olgunluğu çocuğun okula başlarken ihtiyaç duyduğu temel zihinsel, sosyal, psikomotor becerilere sahip olması durumudur. Öğretmenle yapacağınız işbirliği konusunda samimi ve açık olun. Öğretmenden çocuk için özel ilgi göstermesini beklemek doğru değildir. İlk haftalarda çocukla beraber okula gitmek gerekebilir. Ancak bu süreyi uzatmak ve sabahtan akşama kadar beklemeyi görev haline getirmek, çocuğun anne-babaya bağımlılığını daha da arttırabilir. Okulda kalma sürelerini tedrici olarak azaltmak ve uygun bir dönemde sonlandırmak gerekir. Okula hazırlık sürecinde sadece annenin görevi olmamalı, baba da bu konuda paydaş olmalı ve anne-baba arasında ortaya çıkabilecek görüş ayrılıkları çocuğun olmadığı ortamlarda çözülmeli ve bu farklılık çocuğa yansıtılmamalı. Okul 40 dakika ders yapılan yerdir. Çocuğun dikkat süresi sınırlı olduğu belli bir yerde uzun süre oturma alışkanlığı olmadığı için çocuk sıkılabilir.

Aynı şekilde kalem tutma, silgi tutma, ayakkabı bağı bağlama gibi işlerde gereken küçük kasları yeterince gelişmiş olabilir. Bu alanlarda uzmanlara danışmanızda fayda var.

‘Karnım ağrıyor’ bahanesine dikkat!

OKULUN başladığı ilk aylarda çocuk çeşitli nedenlerle okula gitmemek için bahaneler uydurabilir. Bu bahanelerin arkasında yatan olguları doğru tespit etmek sorunun cevabını çözmede kolaylık sağlar. Örneğin ‘okula gitmeyeceğim, karnım ağrıyor’ bahanesine sığınmak istediği zaman, çocuğun gerçekten karnının ağrıyıp ağrımadığını ve bu gerekçeyi yaratmasının arkasında yatan temel faktörü bulmak gerekir. Çocuğa karın ağrısı ilacı içirmek problemin çözümü değildir. Bu gibi konularda çocuk gerçekten hasta değilse bu isteği karşısında kararsızlık göstermek onun bu tür bahaneleri daha sık yaratmasına yol açar. Bu konuda dikkatli olmak gerekir.

‘Hukuk öğrencisine çeşitli uzmanlık dalları sunmalıyız’

HUKUK en çok tercih edilen bölümlerin başında geliyor. Türkiye’de 70 dolayında üniversitede hukuk fakültesi var. Devlet üniversitelerinde gündüz ve ikinci öğretim, vakıf üniversitelerinde ücretli ve burslu programlar bulunuyor. Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fehim Üçışık, hukuk eğitimindeki sorunlarla ilgili şunları söyledi: “Üniversite araştırma, bilimsel çalışma yapan, bilim yuvası ve öğretim yapan bir kuruluş. Mevzuata göre de hukuk fakültesi mezunları avukat, yargıç, kaymakam, vali, dışişlerinde görevli, bakanlık ve kamu kurumlarında yönetici olabiliyor, kamu kuruluşlarında danışmanlık, müfettişlik gibi görevler üstlenebiliyor. Hukuk eğitimini irdeliyorsak bu mezunlarımızın iş alanları itibariyle değerlendirilmesini gözönünde bulundurmak zorundayız. Dışişlerinde acaba insan gücü kaynağı açısından hukukçu oranı ne kadardır? Gelişim ne şekildedir? Kamu yöneticiliğinde bu oran nedir? Valiler, konsoloslar, hukuk fakültesinden mi yetişiyor yoksa hukuk fakültesi, savcıları, hakimlerin bir bölümünü ve avukatları yetiştiren dört yıllık bir öğretim kurumu mudur? Bu hususlar ortaya konarak hukuk fakültelerinin, yakın alanlar ve sonradan açılan bölümler, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümleri ve bunların mezunları karşısındaki konumu yeniden değerlendirilmelidir.

Seçimlik dersler çoğaltılmalı

Fakülte ne lisedir, ne yüksekokul. Böyle olunca öğrencilere müfredat programının tatbikiyle yetinilemez. Biz, bu konuda çeşitli bilimsel toplantılar düzenlemekte ve öğrencilerin kültür kulüpleri faaliyetlerini özendirmekteyiz. Görüşüm, fakültelerimizin topluma karşı görevini yerine getirmesiyle öğrencilerimize müfredat dışı bilimsel, kültürel destek sağlamasının ayrı faaliyetler olmayıp tamamen örtüştüğüdür. Öğretim konusundaki çabalarımız, seçimlik dersleri çoğaltarak öğrencilere, ileride gerek akademisyen gerekse uygulamacı olarak çalışacakları alanlar açısından çok sayıda uzmanlık dalları arasında tercih olanağı sunmak, vak’a metoduyla öğrenime olabildiğince fazla yer vermek, yerli, yabancı deneyimli hukukçulardan derslerimizde ve ders dışı, öğrencilere yönelik bilimsel faaliyetlerimizde yararlanmak şeklinde olmalıdır.”

DİĞER YENİ YAZILAR