Mısır neden çok önemli? Türkiye ne yapabilir?

Haberin Devamı

Ülkemizde Mısır ile ilgili yapılan değerlendirme ve tartışmalarda sık sık gözden kaçan ve/veya bilinçli olarak görmezden gelinen bir olgu var: Askeri darbenin toplumsal desteği. 27 Temmuz’daki ikinci katliamı yorumlarken

(http://rusencakir.com/Uc-soruda-katliam/2070)

darbecilerin, uluslararası kamuoyunun ilgisizliğine ek olarak arkalarındaki geniş toplumsal desteğe güvendiklerinin altını çizmiştik. Ne o günkü, ne de Çarşamba günü gerçekleşen sonuncu büyük katliam ve ardından yaşanan diğer acılar Mısır cuntasının sahip olduğu toplumsal desteği azaltmışa benzemiyor. Bir başka ifadeyle, İhvan’ın ( Müslüman Kardeşler) başını çektiği darbe karşıtı güçlerin, katliamların ardından daha geniş kitlelere ulaşabildiklerini söyleyemiyoruz.

Bunun neden böyle olduğuna dair, örneğin insanların “güce tapması” veya “güçten korkması”, Mısır ordusunun tarihsel konumu, medya üzerindeki yoğun baskı ve denetim, Muhammed Mursi ve İhvan’ın bazı hataları gibi çok şey söylenebilir. Bu tartışmayı başka yazılara erteleyip Mısır’da askeri rejimin tüm toplumu karşısına aldığı şeklindeki algının yanlış ve buna bağlı olarak sakıncalı olduğunu söylemek şart.

Büyük ülkenin riski de büyük

“Sakıncalı”, zira askeri rejimin arkasındaki toplumsal desteği görmediğimizde, Mısır’da gerilimin iyice tırmanmasının, daha önce, mesela Cezayir ve Lübnan’da yaşanmış ve günümüzde Suriye’de yaşanan iç savaşlardan daha tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini de ıskalamış oluruz. Kuşkusuz saydığımız bu ülkelerin her birinin ayrı ayrı önemi var ancak hiçbirinin Mısır’la boy ölçüşemeyeceği de aşikâr. Çünkü sözünü ettiğimiz ülke hem Arap dünyası, hem İslam alemi, hem Ortadoğu için stratejik açıdan kritik bir konumda.

Yani Mısır’ın demokratikleşme sürecinde yaşananlar ve yaşanacak olanlar, Arap ve İslam dünyalarıyla Ortadoğu’yu doğrudan ilgilendiriyor. Buna ek olarak İhvan gibi İslam ve Arap dünyasının en eski ve köklü örgütlenmesine sahip olan Mısır’ın, İslamcı hareketlerin demokrasiyle, temel hak ve özgürlüklerle nasıl bir ilişki içinde olduklarını/olabileceklerini anlamamızda bir laboratuvar işlevi göreceğini de söyleyebiliriz.

Türkiye’nin rolü

Dolayısıyla Mısır kazanırsa Türkiye de dahil çok kişi kazanır, Mısır kaybederse yine Türkiye dahil çok kişi kaybeder. Darbeyle birlikte Mısır kaybetme rotasına girdi ve yaşanan her gelişme bu ülkenin tekrar kazanma noktasına dönmesini iyice zora soktu, sokuyor.

Peki Türkiye bu kötü gidişi durdurmak için bir şey yapabilir mi? Bu sorunun cevabı evetse, neyi, nasıl yapabilir? Mısır konusunda Türkiye (ve tabii ki diğer güçler) dört koldan faaliyet yürütebilir:

1) Askerlerin devirdiği Mursi’ye ve onun geri dönmesini isteyen kitlelere destek vermek, ki ilk günden itibaren hem devlet, hem de toplumun ciddi bir bölümü bunu yapıyor.

2) Uluslararası topluluğu harekete geçirmek, ki bu yoldaki çabalardan bugüne kadar ciddi bir sonuç alınmışa benzemiyor. Öyle ki Mursi ve darbe karşıtlarıyla birlikte Türkiye de uluslararası sahnede yalnızlaşıyor.

3) Askeri rejime baskı yapmak, ki bugüne kadar yaşananlardan köprüler iyice atılmış olduğunu anlıyoruz. Sonuçta Ankara’nın Kahire’deki geçici yönetime doğrudan ulaşmasını sağlayacak mekanizmalara sahip olduğu bile kuşkulu.

4) Darbeye destek veren Mısırlılara yanlış yolda olduklarını söylemek, ki bir ay önce Kahire’ye gittiğimizde bu kesimlerin Türkiye’ye ve Türklere karşı alabildiğine öfkeli olduklarını görmüştük. Geçen süre zarfında bu öfkenin azalmak yerine arttığını duymak insanı daha da karamsar kılıyor.

Sonuç olarak Türkiye’nin, Mısır’daki gidişata müdahale etme imkanının iyice azaldığını görüp buna göre yeni stratejiler arayıp geliştirmek gerekiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR