Ne demokrasinin düğünü ne cumhuriyetin cenazesi

Haberin Devamı

Kimin ne kadar ceza aldığı önemli olsa da, Ergenekon davası çoktan, hatta belki de açıldıktan kısa bir süre sonra bitmişti. Kuşkusuz derin devletle, darbeler ve darbecilerle hesaplaşma anlamında sembolik önemini hep koruyacak; temyiz sürecinde bazı tartışma ve gelişmeler olacak ama Ergenekon konusunun bundan böyle gündemimizde çok fazla yer alacağını düşünmüyorum.

Bunun birinci nedeni, iktidar savaşlarında bir tarafın alenen mağlup, diğerinin de galip olmasıdır. Nitekim 7 Şubat 2012’de patlak veren MİT krizi, bundan böyle ülkemizdeki yeni tür iktidar mücadelelerinin, eski iktidar sahipleriyle yeniler arasında değil, yenilerin; diğer bir deyişle, eskiyi tasfiye etmek için ittifak yapmış olanların arasında yaşandığını ve yaşanacağını gösteriyor.

Her ne kadar gerek iktidar partisi, gerekse Fethullah Gülen hareketinin sözcüleri aralarında böyle bir gerilim olmadığını, üçüncü şahısların (büyük ölçüde de iktidarlarını kaybetmiş olanların) aralarına nifak sokmak istediğini söyleseler de, medyadaki tartışmaların dozu giderek artıyor, genellikle soğukkanlı bilinen umulmadık aktörlerin devreye girmesiyle gerilim tırmanıyor.

Karar açıklandığından beri sosyal medyada, bugünkü gazetelerde üç tepki türü dikkat çekiyor: Sevinenler, üzülenler ve ne çok sevinip ne de çok üzülenler. Ergenekon sürecinin ilk günlerinden itibaren “orta yolcu” bir çizgi izlemiş biri olarak (bu konuda şu iki yazımı özellikle hatırlatmak isterim:http://www.rusencakir.com/Taraf-olan-bertaraf-oluyor/1075 ve www.rusencakir.com/Ne-savciyim-ne-avukat/1076 ) tabii ki sonuncu grupta yer aldım. Çünkü Ergenekon davasından bir “demokrasi düğünü” veya bir “cumhuriyet cenazesi” çıkartmanın fazlasıyla zorlama olduğu kanısındayım.

Düğün değil

Bu bir “demokrasi düğünü” değil çünkü:

1) Yakın tarihimizin karanlık onca olayının üzerine ciddi bir şekilde gidilmedi.

2) Belli bir aşamadan sonra “derin devlet” yapılanmasının tamamının çökertilmesi gibi bir hedefin olmadığı ortaya çıktı. Örneğin başlarda hep lafı edilen “Bir Numara” ya bulunamadı ya bulunmak istenmedi. Sonuçta lideri olmayan bir “terör örgütü” mahkûm edilmiş oldu.

3) Hâl böyle olunca, soruşturmanın esas amacının derin devletten ziyade, AKP’nin başını çektiği yeni iktidar bloğunun en gözü kara muhaliflerinin oluşturmaya çalıştığı ulusalcı bloğun tasfiye edilmek istendiği algısı hâkim oldu.

4) Soruşturma ve yargılama boyunca yapılan usulsüzlükler “hukuk devleti” algısını ciddi bir şekilde zedeledi.

Cenaze de değil

Bu bir “cumhuriyet cenazesi” de değil çünkü, muhtemelen haksız yere cezalandırılmış olabilecekleri bir kenara bırakacak olursak, yargılananların ezici bir çoğunluğunun, cumhuriyetin evrensel ilkeleri olan “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” uğruna bir şey yaptıklarına tanık olmadık. Hatta tam tersine, kendilerini cumhuriyetin, hatta tüm ülkenin “gerçek sahibi” ilan ederek, çizdikleri onca kırmızı çizgiyi ihlal ettikleri iddiasıyla bu ülke insanlarına kötülük etmiş olanları biliyor, tanıyoruz.

Başa dönecek olursak: Eski iktidar sahiplerinin tasfiyesi faslı artık kapanmışa benziyor. Dolayısıyla ileriye ve daha çok yeni iktidar ilişkilerinin nasıl şekilleneceğine bakmak lazım. Bunu yaparken, yine taraf olmamaya çalışmak gerekecek.

Zira iktidar (ve ona ulaşmak için mücadele) insanı kirletiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR