DTP, PKK’ya değil PKK, DTP’ye tabi olmalı

Haberin Devamı

Dönüp dolaşıp DTP’nin PKK ve Abdullah Öcalan ile ilişkisini tartışmak zorunda kalıyoruz. Aslında bu ilişki DTP’den önceki partiler için de geçerliydi ve hep sorun oluşturmuştu. DTP de, ilk olarak Vatan’da genel kamuoyuna duyurduğumuz gibi, Öcalan’ın talimatlarıyla kuruldu ve şekillendi. Parti yönetimi ve seçimlerdeki adayların tespitinde; daha önemlisi partinin programının ve temel politikalarının oluşturulmasında İmralı ve Kandil hep çok etkili, hatta belirleyici oldu.

Sonuçta, önceki partiler gibi DTP de iki arada bir derede kalmış durumda: Bir taraf, DTP’ye PKK’nın dümen suyundan çıkmamasını; karşı uçtakilerse PKK’ya bir tür cihat açmasını dayatıyor.

Her iki taraf da yanlış yapıyor. Şöyle ki, DTP’lilerin PKK’yı terörist ilan edip dışlamalarını beklemek hiç gerçekçi olmaz. Zira böyle bir adım, PKK ile aynı zeminde, hatta büyük ölçüde PKK’nın açmış olduğu alanda siyaset yapmak durumundaki DTP’nin intiharı olur. Kaldı ki DTP’lilerin PKK’yı terörist görmedikleri de çok açık. Öte yandan DTP’lilerin çoğunun her ne olursa olsun PKK’yı ve Öcalan’ı eleştirmekten çekinmeleri, kazara eleştirmeye kalktıklarında azar işitince susup kalmaları ve özür dilemeleri de asla kabul edilemez.

Şöyle toparlayabilirim: DTP’nin PKK ile ilişkisi bir “risk” ya da “tehdit” değil, tam tersine bir “fırsat”tır. Fakat DTP’lilerin şu ana kadar Kandil (PKK) ve İmralı (Abdullah Öcalan) ipoteğinden bir türlü kurtulamamaları, daha vahimi kurtulmak istememeleri bu “fırsat”ın tepilmesine ve sürekli bir kriz hali yaşanmasına neden oluyor.

Yaklaşık bir yıl önce üst düzey bir DTP’li ilginç bir yaklaşım geliştirmişti. “Biz çatışan iki kemikleşmiş güç arasında bir tür ’kıkırdak’olmak istiyoruz” demişti ve “Böylece çatışmanın dozunu hafifletebilir, hatta uzlaşı ve barışı sağlayabiliriz” diye devam etmişti.

Fakat bu süre zarfında “kıkırdak” değil, PKK siperlerindeki “kum torbaları” olmaktan öteye gidemediler ve doğal olarak bütün mermiler onlara saplandı.

Üç aşamalı strateji

Peki DTP’liler ne yapabilir? Son iki yazımda “Türkiye’nin Gerry Adams’ı kim olabilir?” diye sormuştum. Adams’ın başarısı şuydu: Gerektiğinde “IRA adına”, gerektiğindeyse “IRA’ya rağmen” adım atmayı becerebildi ve tüm tarafları memnun edecek bir noktaya varılmasında başrol oyuncusu oldu.

Kürt hareketi Adams’ın profiline uygun bir isim çıkaramadı veya Sabri Ok örneğinde olduğu gibi devletin bazı organları buna izin vermedi. İşte DTP’liler Adams ve onun partisi Sinn Fein’den esinlenerek kendilerine bir strateji belirleyebilirler; belirlemeliler. Üç aşamalı bir stratejiden söz ediyorum:

1) PKK ile bağları koparmama, hatta daha da sıklaştırma;

2) PKK’ya tabi olmaktan çıkma;

3) PKK’yı kendine tabi kılma.

Daha önce de yazdım: Yıllarını dağlarda geçiren ve olaylara hep tek yanlı, namlunun ucundan bakan Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan gibi isimler, ne kadar çabalasalar da Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri doğru okuyamıyorlar. Bu yüzden sık sık hata yapıyorlar, hem de çok vahim hatalar. Ama her sefer hatalardan başkalarını sorumlu tutup kendilerini temize çıkarıyorlar.

Örneğin 2007 genel seçimlerinde alınan kötü sonuçta, aday listelerine haddinden fazla müdahale eden PKK yönetimin günahı çoktu, fakat faturayı DTP yönetimine kestiler. Son yerel seçimlerde yaşanan beklenmedik zaferin de PKK sayesinde olduğunda ısrarlılar.

Yerel seçimlerle güven tazelemiş olan DTP’liler, eğer güçlerinin farkına varabilseler ve çoğunun çoktan emekliye ayrılması gereken PKK yöneticilerine boyun eğmeyi bırakıp onları sistemli bir şekilde eleştirebilseler, birçok şeyin kökten değişecektir. İşte o zaman Kürt sorununun barışçı, adil ve kalıcı çözümü yolunda ciddi adımlar atılabilir.

DİĞER YENİ YAZILAR