PKK sorununda yeni bir eşikte miyiz?/2

Haberin Devamı

PKK kayıtsız şartsız silah bırakmanın hâlâ çok uzağında



Milliyet’te Hasan Cemal’in PKK Lideri Murat Karayılan ile yaptığı röportajın ardından öyle olumlu yorumlar yapıldı ki sanki Türkiye PKK sorununda yepyeni bir aşamadaymış, bunu çözmenin eşiğindeymiş gibi bir hava yaratıldı. Dünkü yazımda bunun gerçeği yansıtmadığını, PKK’nın ve dolayısıyla Karayılan’ın el uzatıyor olmadığını, olsa olsa “el uzatma için ön pazarlık yapma gayretleri” nden söz edebileceğimizi ileri sürmüştüm. Bugün bu iddiamı, dün yaptığım gibi yine Karayılan’ın bazı sözlerinden hareketle delillendirmeye çalışacağım, fakat önce benim için çok önemli bir hususun altını çizmek istiyorum:

Bilen bilir, öteden beri Kürt ve PKK sorunlarının birbirlerinin içine geçmiş olduğunu, dolayısıyla bunları birbirinden ayırmanın kolay olmadığını; her iki sorunun birbiriyle koordineli bir şekilde çözülmesi gerektiğini savunuyorum. Öte yandan sadece Kürt sorununun değil PKK sorununun da silahla çözülemeyeceğine inanıyorum. Sonuç olarak beyhude bir şekilde “PKK’nın tasfiyesi” için şu ya da bu dış odağın (veya odakların) peşine takılmak yerine, bu ikili çözüm sürecine PKK’nın bir şekilde dahil edilmesi gerektiğini ileri sürüyorum.

Buradan hareketle, Karayılan’ın sözlerinde “yeni”, “çözüm için ümit verici” bir şey olmadığını söylerken, varolduğu söylenen veya varsayılan çözüm süreçlerini sabote etmek değil tam tersine onları kuvvetlendirmek amacındayım. Zira PKK’nın aldığı pozisyonları haddinden fazla önemsemenin, ortada hiçbir somut adım, hatta vaat bile yokken “PKK üstüne düşeni yaptı ya da yapmaya hazır, şimdi sıra devlette” demenin tam da çözümü sabote ettiğini düşünüyorum.

Bu uzun girişten sonra Karayılan’ın “silah bırakma” konusundaki sözlerine yönelik itirazlarımı sıralamak istiyorum:

1“Öncelik, silahların susmasıdır”

Aslında bu cümle Karayılan’a has değil. PKK ve ona yakın çevreler stratejilerini yıllardır bu önerme üzerine oturturlar. İlkin, sanki çatışmanın öznesi silahların bizzat kendisiymiş gibi “silahlar sussun” demenin anlamsızlığını vurgulamak şart. Ardından, her “silahlar sussun” çağrısının peşinden çok gürültülü bir PKK (veya onun taşeron örgütlerinden birinin) eyleminin patlak vermesi bu cümlenin içini iyice boşaltmış durumda. “Silahlar sussun” diyenlerin ne kadar samimi olduklarını göstermek için önce kendi silahlarını susturmaları gerekir.

2 “PKK silah bıraksın söylemi havaya, yani boşa sıkılmış bir kurşundur”

“Silahlar sussun” önerisi hayati bir tartışmayı da beraberinde getiriyor: Bir ateşkesten, diğer bir deyişle silahların gömülmesinden mi söz ediyoruz, yoksa silahların geri dönmemek üzere bırakılmasından mı? PKK’nın buna cevabı hep birinci şık olmuştur. Bu nedenle yıllardır bir “ateşkes”i diğeri izler; bütün bu “ateşkes” süreçlerindeyse örgütün “meşru müdafaa” olarak mazur göstermek istediği çatışmalar ve hatta büyük kentlerde bombalı terör saldırıları yaşanır. Özetle “ateşkes”in artık cazibesi iyice azalmıştır. PKK’nın bugüne kadar hiç yapmadığı bir şeyi yapıp “silah bırakmak”tan söz etmesi durumundaysa gerçekten olumlu anlamda çok şeylerin değişeceği açıktır. Dolayısıyla Karayılan’ın “silah bırakma” yı “boşa sıkılmış bir kurşun” olarak tanımlaması bile tek başına Milliyet’teki röportajdan heyecanlanmamızı engellemeye yetebilir.

3 “Önkoşulsuz silah bırakırsak her şey beter olur”

Karayılan çok ciddi bir şekilde yanılıyor. Zira Türkiye’nin ihtiyacı, PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakmasıdır. Her türden pazarlık arayışı çözümü geciktirip daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu tezi yurtiçi ve dışında, PKK’ya sempatiyle bakan kişilerin de izlediği halka açık toplantılarda dile getirmiş ve epey sert eleştirilere maruz kalmış biriyim. Nitekim 10-13 Ekim 2008 tarihlerinde “Çözümü tartışmak” başlığıyla dört yazı kaleme aldım ve bu tezi detaylı bir şekilde savundum. 12 Ekim tarihli yazıda PKK çevrelerinden bu teze gelen itirazları ve bunlara cevaplarımı kaleme almıştım. Bunlardan üçünü burada tekrarlamak istiyorum:

PKK kendini niye feshetsin?

Neden etmesin ki! Günümüz Türkiyesi’nde PKK gibi bir örgütün varlığını sürdürmesi kadar anlamsız bir şey olamaz. Son 25 yılda ülkeyi yöneten nice parti yok oldu veya marjinalleşti. PKK’nın yaşıyor olması başarılı olmasından ziyade, yöneticilerinin yeni açılımlara yönelecek cesaretleri olmamasından kaynaklanıyor. Zaten Öcalan yakalandıktan sonra ilk iş olarak PKK’yı lağvettirmişti. Ne var ki hesapları tutmayınca, yıllar sonra yeniden kurulmasını emretti. Bir ışık görse yeniden PKK’nın kapısına kilit vurdurması şaşırtıcı olmayacaktır.

Silahlarını bırakırlarsa kendilerini neyle savunacaklar?

Görüşleriyle. PKK’lılarıın ellerinde silahlarıyla “barış” çağrıları yapmasının hiçbir inandırıcılığı yok. Seslerini duyurmak, dinlenmek istiyorlarsa önce o silahları, bir daha geri almayacakları bir şekilde bırakmaları lazım. Zaten gerek Öcalan, gerekse PKK’nın diğer yöneticileri son on yıldır, amaçlarına silahla ulaşmalarının bundan böyle mümkün olmadığını söylemiyorlar mı?

PKK kadrolarından kurbanlık koyun olmalarını mı istiyorsunuz?

Asla. Türkiye öyle bir formül bulabilmeli ki birbiriyle çatışma halindeki tarafların hiçbirinin onur ve gururları yaralanmasın. PKK’lıların kabul etmeye yanaşmadıkları husus şu: Hiçbir sonuç alamayacağını, yanlış olduğunu bile bile silahlı eylemleri sürdürmenin onurlu bir tutum olduğu söylenemez. Öte yandan hiçbir baskı ve zorlama olmadan, kendiliğinden silah bırakmanın onursuz bir adım olacağı asla söylenemez.

Biliyorum PKK’nın silahtan arınması o kadar kolay değil, ama imkansız da değil. Yarınki yazımda çözüm için muhtemel bir yol haritası hakkında bazı ipuçları vermek ve en önemlisi PKK tarafından atılması pekala mümkün olan “somut” birtakım adımları tartışma gündemine getirmek istiyorum.

***


Arkadaşımız Aylin Duruoğlu’nun büyük bir haksızlığa kurban gittiğine inanıyor ve mağduriyetinin bir an önce son bulmasını diliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR