Herkes “kutsal”ı yorumlayabilir mi?

Dün ‘İlk kadın şeyhülislam’ başlıklı yazımda Ahmet Hakan’ın ve Emre Kongar’ın “sorduğum soru”yla ilgili köşeyazılarından söz ettim

Haberin Devamı

Dün ‘İlk kadın şeyhülislam’ başlıklı yazımda Ahmet Hakan’ın ve Emre Kongar’ın “sorduğum soru”yla ilgili köşeyazılarından söz ettim. Son paragraflarda Kongar’ın da Hakan’ın yazdığı “kutsal”la ilgili üç ilkeye katıldığını, benim ise bunların sonuncusu olan:

“Herkes kutsalı istediği gibi yorumlama özgürlüğüne sahiptir”e katılmadığımı belirtmiştim.

Eğer bu “kutsal” bir dinin kutsal kitabı; meselâ burada konu edilen Kur’an ise...

Üstelik Emre Kongar yazısının ilk bölümünde “Daha da kötüsü, bir takım politikacılar ve din bilgileri kendilerinden menkul yazarlar İslâm adına Allah’ın emirlerini, Kur’an’ı Kerim’i kendilerince yorumlayıp geniş halk kitlelerine kendi görüşlerini empoze etmeye çalışıyorlar” demişken.

Demek ki ona göre de herkesin Kur’an’ı kendi kafasına göre yorumlaması doğru değil... Her insan dininde, inancında özgürdür, bunlar hepimizin bildiği gibi “Allah’la kul arasında” konulardır ama bu özgürlük Kur’an’ı milyonlarca şekilde farklı yorumlama özgürlüğü de sayılamaz.

Sayılacak olursa işte o zaman din, inanç İslâmiyette (onu diğer dinlerden ayıran en önemli özelliklerden biri) ruhban sınıfı olmamasına, Allah’la kul arasına kimsenin girmesine izin verilmemesine rağmen aracıların, hacıların/hocaların veya tarikatların kontrolüne giriyor, din kuralları uydurma hadislerle bir korku, baskı unsuru haline getiriliyor ve böylece din amacından kolayca saptırılarak siyasi bir araç olarak bile kullanılabiliyor. Ve sonunda Fatih-Çarşamba’da görüldüğü gibi karaçarşafı, sarığı, şalvarı dinle bağlantılı zanneden, televizyon seyretmeyi bile günah sayan (Taliban da böyle düşünüyor), sonunda karaçarşaftan daha da iyisi olarak burkayı gören bağnaz, yobaz bir anlayış ortaya çıkabiliyor.

Yani Ahmet Hakan’ın “Eğer tek bir yorum geçerli olsaydı bunca tarikat nasıl ortaya çıkardı” sözü aslında olumlu bir durumu değil bir yanlışı vurgulamaktadır.

Din ve şartları; ayetler, sureler tartışılamaz değildir. 1500 yıl öncesinin Arabistan’ında; giyim kuşamın olmadığı, yoksul halkın tek bir “örtü”yü aile içinde paylaşarak kullandığı, hukuk, kanun, kural yoksunluğunda kadınlara ziynetleri ve cinsiyetleri nedeniyle saldırıldığı, kadının tüm haklarının erkeğe bağlı olduğu bir ortamda adaleti, düzeni de sağlamak, insanları tehlikelerden de korumak için inmiş ayetler değişen, gelişen dünya şartlarında din bilginleri tarafından yeniden tartışılıyor ve yeniden yorumlanabiliyor.

ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ!
Nitekim; medeni nikâh, kadınların eşit miras hakkına sahip olması, boşanmaların erkeğin sözüne değil hakimlerin kararına bağlanması (ki boşanma halinde eşit paylaşım da Medenî Kanun’a kondu ve Müslüman kadınların buna bir itirazı olmadığı gibi çoğunun hayatları kurtulmuş oldu), kurban kesimi, kadınların cenaze namazına katılımı, özel hallerinde Kur’an okuma, mescide girme ve hatta tavaf etme hakkının sağlanması, Kur’an’daki bazı ayetlerin aile içi şiddete (erkeğin kadına şiddet kullanması) dayanarak yapılamayacağı ve daha birçok konu yeniden yorumlandı. Bunların bazıları Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2002 yılındaki Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı sonuç bildirisinde de açıklandı.

Başkan Mehmet Nuri Yılmaz bu toplantıdaki açılış konuşmasında Kur’an’ın (kargaşaya fırsat vermemek, halkı doğru şekilde aydınlatmak için) yalnızca “bilimsel yeterlilikleri ve dini hizmetleriyle kabul gören akademisyen ve din adamlarının görüşleriyle” yorumlanabileceğini, gereksiz gerginlik ve polemiklerin, tartışma ve yanlış anlamaların ancak böyle önleneceğini açıkça belirtmişti. Yılmaz bu konuşmada farklı yorumların bir zenginlik kaynağı olduğunu söylerken aynı zamanda bununla herkesin Kur’an’ı kendi kafasına göre yorumlamasını kastetmediğini de şu cümle ile belirtiyordu:

“Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizim arzu ettiğimiz husus, insanları tek bir akide ve inanç etrafında birleştirmek amacıyla gönderilen dinin, farklı anlayıştaki kişi ve grupların kendilerini meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç olmaktan kurtarılmasıdır.”

Başkan Yılmaz yine bu toplantıda “İstişare İslâm’ın özünde yer alan bir olgudur. Dini hayatımızın kompleks problemlerini teşhis ve çözümlemede, birikimlerimizi bir araya getirmeye ihtiyaç duyulacağı açıktır” sözleriyle “anlaşılmayan noktaların” ancak din bilginlerinin fikir alışverişiyle çözüme kavuşturulacağını vurgulamıştı.

Demek ki “kutsal”ı herkes değil ancak din alimleri doğru yorumlayabilir. Hele de Kur’an gibi tek bir kelimenin (örneğin “örtü”, örneğin “ziynet”) birçok farklı anlama çekilebildiği Arapça bir kutsal kitabı... (Devam edeceğiz.)

(Not: Alıntı yaptığım paragraflardan birinde Sayın Emre Kongar sanıyorum Ahmet Hakan’ın ismini yanlışlıkla Hakan Çoşkun olarak yazmıştı. Ben değiştirmek istemedim ama hatırlatmayı uygun görüyorum. Durum farklıysa bana bildirmelerini rica ederim.)

DİĞER YENİ YAZILAR