Büyük devlet, küçük devlet!

Bugüne kadar Türkiye'de yapılan başbakan, bakan, lider konuşmalarının en az yüzde 60-70'i "Türkiye büyük devlettir" diye başlamıştır. Kıbrıs da büyük devletin yavrusu olarak benimsendi bugüne kadar

Haberin Devamı

Bugüne kadar Türkiye'de yapılan başbakan, bakan, lider konuşmalarının en az yüzde 60-70'i "Türkiye büyük devlettir" diye başlamıştır. Kıbrıs da büyük devletin yavrusu olarak benimsendi bugüne kadar. Ve dün yavrunun en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadığı gündü. Tabiî anasının da.

Lefkoşe'de 21 pare top atışı yapılır, insanlar birbirini kutlayarak neşe içinde eğlenirken, akşam Kıbrıs Rum Kesimi'nde patlatılacak havai fişekler hazırlanırken KKTC radyoları 10. Yıl Marşı'nı çalıyordu ve topluma büyük bir sessizlik hakimdi. Türk televizyonlarında ise "zenginin malı züğürdün dilini yorar" misali bir dil yarıştırmaca. Nefes almadan konuşmalar.

Geçmişte yaptıklarımız, "neden böyle oldu" soru-cevapları ve "gelecekte ne yapacağız" arayışları... işin ilginç tarafı, medya ve toplum bu hayal kırıklığını paylaşır, hâlâ çözüm üretme çabası içinde görünürken Hükümet'in, aynen Irak Savaşı sonrasında olduğu gibi "özeleştiri"den uzak ve sadece "kendini haklı bulur" bir tutum sergiliyor olması.

Hatırlayalım; Başbakan Tayyip Erdoğan savaş sonrasında ekonomi ve turizm biraz kendini toparlar havaya girer girmez Türkiye'nin Irak Savaşı konusunda ne kadar doğru hareket ettiğinin böylece ortaya çıktığını söyledi ve tek suçlu olarak (bir zamanlar Tansu Çiller'in alışkanlık haline getirdiği gibi) basını gösterdi (bu arada, belirtmekte yarar var; Çiller sonradan hatasını anlamış, bu yolla bir yere varamayacağını görmüş ve vazgeçmiştir. Toplum onu affetmedi, o başka mesele.)

Ben burada Güney Kıbrıs'ın ve Yunanistan'ın doğal olarak kendi plânlarını yürüttüklerinden, Avrupa Birliği'nin de üye Yunanistan dolayısıyla onlara daha çok anlayış ve yakınlık göstermesinden söz etmeyeceğim. Daha çok bizim tarafımızda nasıl bir manzara olduğundan söz edeceğim.

Bu manzarayı anlamak için önce şu anda Türkiye'deki AB ile ilgili tabloya bakmak lâzım. Herkesin kafası karışık... Meclisin ise herkesten çok karışık. Kimse ne istediğinden emin değil. Herkes bir mutsuzluk ve umutsuzluk içinde. KKTC'de de durum bu ve hep öyleydi.

"Looser"
Kıbrıs Rum Kesimi yönetimiyle, toplumuyla, Yunanistan'ın desteğiyle tek yumruk halinde hedefe ilerlerken biz kendi içimizde bile birbirimizi yemekteydik. Neyin doğru olduğunu, kime inanacağımızı bilmiyorduk.

Denktaş "Türkiye'den yılda aldığı 350 milyon doları AB'nin 5 yıla yayacağı" korkusunu yüksek sesle söylemiş olmasaydı, belki duruma daha sakin ve anlayışlı bakabilirdim ama şimdi hiç bakamıyorum. Zira olay bence sadece "Annan Planı" veya başka sorunlar değil "ana ile yavrusu" nün devamlı bir gecikme, geciktirme, oyalama halinde oluşudur. Sonuçta ise hep "looser"; kaybeden. Biliyor musunuz, Avrupa ve Amerika'da yalnızca sonuca bakılır, looser iseniz bir kere, kimse nedenlerini fazla irdelemez. Kazanan kazanmıştır, kaybeden kaderine terkedilir. Olay bu kadar basit.

Irak Savaşı başlamadan Hükümet "Biz olmadan başlayamazlar nasılsa, bizim ise gündemimizde yok" havasındaydı. Başladılar.

"Kıbrıs'ı bölünmüş olarak nasılsa AB'ye alamazlar" havasındaydık ve çok zaman kaybettik. Onu da aldılar.

Tavşanla Kaplumbağa
Demek ki pek de akıllı değiliz. Demek ki yanlış bir şeyler var. "Biz büyük devletiz" demekle olmuyor. "Tavşanla Kaplumbağa" misali, hesabını daha iyi yapan küçük devletler sizi kolayca geçebiliyor. Malta'ya, 7 milyar dolarlık yabancı sermaye gitmiş bir yılda. Biz ise hâlâ, Türkiye'de bile yabancı sermayeye zorluk çıkarmayı marifet sanıyoruz. Yavru Vatan da Anasının verdiği "yıllık"lara bakıyor.

Çok çalışmamız lâzım, çook!


Demirel'e "hüdayınabit" komedyen!
Dergiler kralı Ercan Arıklı'nın yeni eserini bugün görebileceksiniz. Ben ise günlerdir 'Bari deneme baskısını gönderin. Onu da vermezseniz sayfaları basılmadan inceleyeyim' diye diye beklediğim "Haftalık" dergisini dün, herkesten önce okudum, inceledim.

Bilirsiniz hata gönül dinlemem, dan diye söyleyiveririm düşüncemi. Akrep Burcu lafı öyle eğip bükmeyi bilmez, gerek de görmez zaten, işte gerçek geliyor; .........Biraz heyecan yapıyorum o kadar, söyleyeceğim. Ve eminim ki siz de benimle aynı görüşü paylaşacaksınız okuyunca: Güzel olmuş. Hem de çok güzel. Hani Vatan gazetesi için hep "Her sayfası dolu dolu. Doyurucu bir gazete" diyorsunuz ya, "Haftalık" da çok doyurucu bir dergi olmuş.

Yurtiçi ve yurtdışından sayısız haber ve röportajlar, Metin Uca, Arda Uskan, Sinan Çetin, Hasan Kaçan, Hilmi Yavuz gibi sevdiğiniz isimlere ait köşeler, siyaset, magazin, aradığınız, beklediğiniz herşey ve tam bir gün okusanız ancak bitirebileceğiniz bir dergi.

Süleyman Demirel'le "hüdayınabit yetenek" dediği Cem Yılmaz'ın yaptığı röportajı büyük bir keyifle okudum. İki zeki insan karşı karşıya gelince ortaya ne esprili, ne hoş bir sohbetin çıktığını görüyorsunuz. Şimdiye kadar Demirel'in kişiliğini, iradesini, insan analizlerini, espri anlayışını birkaç sayfada ortaya koyabilen bu kadar iyi röportaj okumamıştım.

"Haftalık"ta çok sevdiğim bir başka farklılık var, hiçbir yazıda, yazar ile okuyucu arasında diğer dergilerin çoğunda rastlanan mesafe, snob bakış havası hissedilmiyor. Samimi, sıcak bir iletişim çizgisi yakalanmış.

Dergiyi hazırlayan tüm ekibi, değerli meslektaşlarımı kutluyorum. Tabii başta Ercan Arıklı'yı.

Boşuna "Kral" dememişler ona.

Ayna gerçeği yansıtıyor!

DİĞER YENİ YAZILAR