‘Helal kan’ ve Kızılay!

Haberin Devamı

Günlerdir Kızılay Başkanı Ahmet Lütfi Akar’ın “Helal kanla milli ilaç yapacağız” sözleri medyada yer alıyor ve doğal olarak da “bu nasıl bir olaydır” sorusu soruluyor. “Helal et” dini açıdan elbette anlaşılabilir ama bugüne kadar tüm Müslüman ülkelerde, Şeriat kurallarıyla yönetilenlerde bile Batı’dan gelen ilaçlar kullanıldı da Türkiye mi “helal kanla ilaç” telaşına düştü? Koca bir “Kızılay” Kurumu ve onu yöneten kişi için haksız bir yorum yapmamak için yazmadan önce sorunun cevabını Kızılay Başkanı Akar’dan kendim duymak istedim ve onunla görüştüm, tamamen farklı şeyler anlatıyor. Durum şöyle..

Araplara ilaç ihracatı..

Habertürk ve Yeni Şafak gazeteleri aynı günlerde Akar’la röportaj yapıyorlar. Bugün gazetesi o röportajın sadece bazı cümlelerini çekip alarak yayımlayınca konuşmanın anlamı tamamen değişiyor. Açıklama “Türkiye’yle ilgili” değil, sadece “Arap ülkelerine yapılacak ilaç ihracatı” ile ilgili.

Akar “Arap ülkelerinde helal kan ve helal ilaç” kavramı olduğunu, “bizim üreteceğimiz ilaç ürünleri ve kanların Arap ülkelerinde pazar bulabileceğini” söylemiş.. “Kan ilaçlarını” Türkiye de birçok ülke gibi Batı’dan satın alıyor. Yunanistan, Asya ülkeleri gibi bunları ithal eden diğer ülkelerin çoğu “güvenli kan” temin edemediği ve bunlar çok pahalı fabrikalar olduğu için kan ilaçları üretecek “plazma fraksinasyonu” fabrikası kuramıyor. Oysa Türkiye “ilaç üretebilecek kalitede, sağlıklı, güvenilir kan” alabiliyor, ilaç üretebilecek plazma miktarı Türkiye’de var.

Mesele ilaç, kan değil!

Bu fabrika kurulursa Türkiye kan ilaçları için her yıl 400-500 milyon dolar ödemekten kurtulacağı gibi, Araplar “Bu konuda hata yapmayacağına emin oldukları bir Müslüman ülkeden alıyor olacağı için” daha rahat olacak ve aynı zamanda Arap ülkelerine satış yapılarak kazanç elde edilecek. Yani “kan” işin içine “ilaç üretiminde kullanılacağı için” giriyor.

Kızılay Başkanı; kan alınacak kişilerin “cinsel tercihleri”nden “sağlık kurallarına uyması”na kadar çok titiz bir çalışma yaptıklarını, bu nedenle “dünya standartları kan yoluyla HIV virüsü bulaşması açısından ‘milyonda 1’ ihtimali normal kabul ederken, Türkiye’nin ‘4.5 milyonda 1’ başarısını yakaladığını” söylüyor. Mesele bundan ibaret, cümleleri çekip alınca gerçekten de anlam değişiyor ve haklı olarak bu haberler gündemi kaplıyor. “Kimya mühendisi gazeteci” olarak aldığım bu açıklamayı sizlere de duyurmak istedim!

Helikopterde nikah oluyor, Gezi’de neden olmasın?

Gezi Parkı haftalar süren olaylardan sonra yeni ağaçlar, çiçekler ekilerek halka açıldı, insanlar da artık olaylar biter, polis falan ortada görünmez diye umutlandı. Ki dün akşamüstü saat 17.15’te polis yeniden ortaya çıktı, Park girişe kapatıldı, içeri girmek isteyenlerle polis arasında yine olaylar yaşandı. Polis aynı saatlerde “Taksim’e girilmemesi için” de anonslar yapmış.

Ve bunlar Gezi olayları sırasında “göstericilerle birlikte Park’ta güneşin doğuşunu seyretmek istediğini, orada onlarla birlikte olmaktan zevk alacağını” söyleyen tweet’lere imza atmış İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun emriyle yapılıyor. Sebep ne? Neden bunca olaydan sonra hala bu inatlaşmaya, halkı, gençleri tepkiye yöneltmeye gayret gösteriliyor? Vali neden değişti yine?

Gezi’de tanışmışlar..

Sebep; Gezi Parkı olayları sırasında tanışan genç bir çiftin “nikahlarının da orada kıyılmasını” istemeleri.. Gençler toplanıyor, neşeyle Park’a geliyor ve ne görsünler; “bütün o olayların başlamasına neden olan” polis kalabalığı yine orada.. Ve parka giriş yasak! “Yassah dedik ya kardeşim” durumu yine..

Peki hani “insan hakları, toplanma özgürlüğü vs” daha da artmıştı ve yeni anayasada ayyuka çıkması bekleniyordu? Artık 21’inci yüzyılda insanlar “nikah, doğum günü” gibi özel günleri için her tür değişik planı düşünüyor, deniz altında, helikopterde evleniyor da bu gençlere neden “milletin parkı”nda evlenme hakkı yok?

Gençleri bölmeyin!

Bakın; iktidar partisi hala gençleri “işte genç dediğin böyle olur, öyle olmaz” tarzı söylemlerle kutuplaştırıyor, ayrıştırıyor, bölüyor ve büyük yanlışa devam ediyor. Bu tutum devam ederse olayların da arkası kesilmez, tekrar edeyim; önümüzde başka Ortadoğu ülkeleri örnekleri var.

Polis Gezi Parkı ve Taksim’in peşini bırakmalı, vatandaşın özgürlüğüne, haklarına müdahale etmemelidir. Vali “olayları hem başlatıp, hem de romantik mesajlarla durdurmaya çalışan” konumuna bir kez daha düşmek istemiyorsa ortada hiçbir sorun yokken polisi halkla karşılaştırmasın!

NOT: Neyse ki 19.40’ta polis barikatları kaldırdı ve halk Park’a girebildi. Doğru karar da, aynı soru hala orada, en başta kendilerine anlatılmasına rağmen, vatandaşların tepkilerine rağmen neden kapatıldı?

DİĞER YENİ YAZILAR