Suçluyla suçsuzun yer değiştirdiği ülke!

Haberin Devamı

Biber gazı.. “En doğal hak”..

Halka, gençlere şiddetin alasını uygulayan polis.. “Başarılı, sayısı artacak”..

İnkar edilen olayları ve yalan iddiaları tabak gibi ortaya koyan görüntüler, fotoğraflar “sahte ..

Bırakın silahı, polisin aşırı şiddetine karşı bile elini kaldırmayan barışçı göstericiler “yıktı, yaktı, polis yaraladı”.. Ama yaralı polislere ait veya “türbanlı kadına saldırdılar” denen olaya ait tek bir görüntü yok..

“Göstericiler camide içki içti” iddiası.. Caminin imamı ve video görüntüleri ile “yalan” olduğu ortaya çıktı ama hala en zirveden tekrarlanıyor. Gözaltına alınan doktorlar.. “Doktor değil, sabıkalı”..

Gözaltına alınan avukatlar.. Onlar da muhtemelen “Avukat değil”dir..

Türk televizyonları ülkelerinde olan büyük olayları vermeye korkar ve bir utanç tablosu yaratırken, elbette hangi ülkede olsa bunları yayınlayacak olan ve tarafsız yorumlarla yayınlayan CNN International, BBC hatta Reuters Haber Ajansı ve tüm yabancı medya “marjinal, kötü niyetli, provokasyon yapıyor”..

Türkiye’de Gezi direnişi haberlerini veren iki-üç TV kanalı “ideolojik.. O değilse, provokatör..

Gezi Parkı eylemlerine destek veren sanatçılar.. “Provokatör.. Onlardan hesap sorulacak”.. Aynı zamanda taraftar gazetelerde hedef gösterilecekler ama bunu yapanlara hesap sorulmayacak..

Friedman ve Roth’u da tutuklayacak mısınız?

Eh, pes derler adama.. Ki bizden önce, olay yerinde bulunan yabancı siyasetçiler, gazeteciler diyor bunu.. Alman Yeşiller Partisi Lideri Claudia Roth Gezi Parkı’na polis baskınını içinde olarak yaşadı, biber gazı yedi, hırpalandı ve her şeyi tüm açıklığıyla anlattı. Türk Jinekoloji Derneği 14 Haziran’da “Sağlık Bakanlığı’nın eylemler sürecindeki tutumunu, ‘ambulanslarla eylemci mi taşıyacağız’ demecini ‘insanlığa ve hekimlik onuruna yakışmaz’ diyerek eleştiren, hekimlerin Gezi Parkı eylemcileri yaralandığında da tedavi etmelerinin görev olduğunu bildiren” bir açıklama yayınladı.

NewYork Times’ın ünlü yazarı Thomas Friedman da “Gezi Parkı’na baskın yapılıp boşaltıldığı Cumartesi günü İstanbul sokaklarında olduğunu, protestocularla birlikte yürüdüğünü” anlattığı köşe yazısında: “Anne babalar yıldırılırken çocukların korkularının yok olduğunu, Gezi gençlerinin ‘gerçek bir muhalefet’ haline gelme amacıyla Twitter’ı haberleşme ağı, Gezi Parkı ve Taksim’i ise ‘kendi parlamentoları’ olarak kullandığını, Erdoğan’a ‘geri çekil’ diyen gençlerin enerjisi ile sarsıldığını” vurgulamış.

Dün Gezi Parkı protestolarıyla ilgili olarak gözaltına alınan 28 vatandaşın “toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet”ten tutuklanarak yargıya sevkedildiği duyuruldu.. Peki bu vatandaşları tutukladıklarına göre, onlarla yürüyen Thomas Friedman ve eylemcilerle biber gazı yiyen Claudia Roth’u da tutuklamayı düşünüyorlar mı? Kanun ise bu kanun herkese işlemeli, hadi tutuklasınlar, adam ilan etmiş “yürüdüm” diye..

Duran Adamlar’dan polise ders!

Taksim meydanında ve ülkenin her köşesinde “Duran Adam” protestosu hızla yayılırken Taksim Meydanı’ndaki polisler de “oturup kitap okumaya” başlamışlar. Eylemci gençler “orantısız zekaları”yla herkese çok şey öğrettiler, bakın polis bile “şiddet yerine barışçıl şekilde oturup okumayı” akıl etti onlara bakarak.. Toplumun haksızlıklara, baskı ve şiddete tepkisiyle ortaya çıkan bu direnişi (üstelik katılan halkın TOMA’lardan, asitli sulardan bile korkmadığını gördükten sonra) kırmak için “TUTUKLAMA”yı çözüm görmek, hala provokasyonun, haksızlığın alasını sürdürmek, hala “gözdağı” vermeye çalışmaktır.

Bir yandan; başta yapılsaydı olayları önleyebilecek olan “Gezi Parkı’na çiçek dikme” işlemi yapılırken diğer tarafta gösteriye katılan insanları tutuklamak çelişkinin de ta kendisidir. ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone AKP Genel Merkezi’ne gidip, gösterilerde uygulanan şiddet için “İfade ve toplantı özgürlüğünü” hatırlatırken “TUTUKLAMALARA” ne derler artık bilinmez. Bu gidişle “sadece durmak” da suç kapsamına alınacak, gidiş o gidiş!

Balbay ve Özkan’dan çağrı!

Yıllardır Silivri’de “hüküm giymedikleri halde” tutuklu olarak hapsedilen, kendileri ve aileleri büyük mağduriyete uğrayan gazeteci ve CHP Milletvekili Mustafa Balbay ile gazeteci Tuncay Özkan 21 Haziran için meslektaşlarına bir çağrı mektubu yazmışlar.

Şöyle diyor: “Sevgili meslektaşlarımız, Silivri Mahkemesi hukuk kurallarını, usul yasalarını hiçe sayarak vermiş olduğu kararı açıklayacağı tarihe hazırlanıyor. 21 Haziran Cuma günü son bir kez daha hukuksuzluklara karşı itiraz hakkımızı kullanmaya çalışacağız.

Haham’ın itirafı!

O gün 5 yıllık yargılama süreci boyunca yaşanan hukuk dışı uygulamalara ilişkin genel bir dökümü sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sağduyu sahibi hiç kimsenin bu zulme kayıtsız kalamayacağını düşünüyoruz. O gün sizi Silivri’ye davet ediyor, gerçeklere tanıklık etmeye çağırıyoruz. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan”..

Yalnızca “Ergenekon sürecini yalan iddialarıyla başlatan haham Tuncay Güney”in “Ergenekon bir projeydi, bir oyundu, bitti. Devlet beni kullandı, verdiğim ifadeler geçersizdir, hapistekiler suçsuz, serbest bırakılmalı” dediği açıklaması bile onların çalınan yıllarının nasıl dev bir haksızlık-hukuksuzluk olduğunu anlatmaya yeter.

Onları hapse tıkan “özel yetkili mahkemeler”in “hukuka aykırı oldukları için kaldırılmaları ama hala bu davalarda karar vermelerine izin verilmesi” bile hukuksuzluğun boyutunu göstermeye yeter. Aslında zaten hepsi “YETER” bu haksızlıkların.

Devletin “vatandaşına işkence etmek” gibi bir görevi olmadığına göre yıllardır “delil arama” lar, “sahte delil” eri gerçek kabul etmeler yeter. Bu zulüm gerçekten yeter artık. 21 Haziran’da onların çağrısını unutmayın!

DİĞER YENİ YAZILAR