Yalanlara sığınma, ölen gençler ve giderek artan şiddet!

Haberin Devamı

İki gencecik insanımız gösteriler sırasında “polis şiddeti yüzünden” hayatını kaybetti.. Yine gaz bombası mermisiyle kafasından vurulan ve ağır yaralı olarak yoğun bakımda bulunan vatandaşlar var.. Dün polis tazyikli su ve biber gazıyla, ordular halinde Taksim’i tekrar fethetmek üzere atağa kalktığında attığı (ve kafaları nişanladığı söylenen) plastik mermilerle tazyikli sulardan yine yaralanan gençler oldu.. Biber gazı o kadar yoğun şekilde insanların üstüne sıkıldı ki Taksim çevresindeki tüm ev ve oteller gaz içinde kaldı.

Çağlayan Adliyesi’nde “Gezi Parkı protestosu” yapan avukatlar kadın-erkek demeden yaka paça yerlerde sürüklenerek, hırpalanarak 49 avukat göz altına alındı. Ve akşam saatlerinde “Taksim kalabalıklaştıktan sonra polisin daha da şiddetle müdahalesi” geldi ve onlarca genç ambulanslarla hastanelere kaldırıldı. Kucaklarda taşınan yaralılar ve Taksim’deki revir görevlisinin ağlamaktan farksız haykırışları Halk TV ekranındaydı.

Vali eğleniyor mu?

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ise bir gün önce Twitter’a yazdığı “Gezi’ye müdahale planı yok, göstericiler rahat olsun.. Keşke ben de sizinle olsaydım” benzeri romantik mesajlar ve verdiği sözlerden sonra polis Gezi Parkı’nın içine kadar girince eğlenmiş midir bilinmiyor. Eğleniyor olmalı ki dün sabahki Taksim baskınının ardından “sosyal medyaya da operasyon yapılacak, polis müdahale edecek” açıklaması yaptı.

Köprüden düşen komiser!

Başbakan Erdoğan gerçek bu olmadığı halde “Adana’da şehit olan komiserin hayatını göstericiler yüzünden kaybettiği”ni tüm konuşmalarında tekrarladı. Komiserin “köprüden düştüğü” tüm haberlerde yer almasına rağmen neredeyse “göstericiler tarafından şehit edildiği” insanların şuuraltına sokuldu.. “Gösterilerde hayatını kaybeden gençler”in ise polis şiddeti sonunda öldüğü biliniyor. Antakyalı Abdullah Cömert yazdığı son mesajda “sayısız biber gazı yediğini, 3 kez ölüm tehlikesi atlattığını” kendisi de açıklamış, nitekim beynine aldığı darbelerle öldü (ki bence onlar da “demokrasi şehidi” sayılırlar.).

Zaten Taksim’de görev alan bir polis Radikal gazetesinde yapılan röportajda uyguladıkları şiddeti kabul etti. Suç sayılacak bu emirleri veren amirlere ve siyasetçilere öfke duyduklarını anlattı. Son bir haftadaki polis intiharları ortada..

Yangına körükle gidişin sonu

Peki, bu kadar yalan bir tarafta dururken Ankara’da gösteriler sırasında vurulan “26 yaşındaki Ethem Sarısülük’ün polis kurşunuyla komaya sokulduğunun ve vuran polisin kaçtığının” görüntülerini, dün akşam Taksim’de yaralananları da mı yok sayacaklar? Hayatta kalamayacağı söylenen bu gencin ve diğerlerinin hesabını kim verecek? Yangına körükle giden İçişleri Bakanlığı ve Emniyet yargı karşısında hesap vermeyecekler mi?

Son soru; bu gidişle Suriye’den ne farkımız kalacak acaba?

Bu yalana kim inanır?

Dolmabahçe Camii imamı “hiç kimsenin Cami’de içki içmediğini, sadece yararlılara yardım edildiğini” açıkladı, orada bulunanlar bunun asla olmadığını söylediler. Başbakan ise konuşmalarında özellikle 2 konuyu hiç unutmuyor. Tabii “dış güçler” ve “faiz lobisi” buluşları dışında..

1-Camide içki içtiler, ayakkabılarıyla girdiler (yaralı insanlar ve can havliyle kaçanlar ayakkabı düşünebilirmiş gibi).. Caminin müezzinini tehdit ederek o şekilde konuşturdular (yok artık..)

2- Benim başörtülü kızlarıma saldırdılar.. Birincinin gerçekle ilgisi olmadığını bilmeyen yok, ikincinin de.. Bu “başörtülü kızlara saldırma” nerede olmuş? Türkiye tarihinde asla böyle bir olay yaşanmadı. Laik (tüm din ve inançlara eşit mesafede) devlet kuralları gereği olarak “devlet daireleri ve üniversitelerle okullarda dini kıyafet-ibadet kısıtlaması” vardı, mahkeme kararları da bu yöndeydi ama bunun saldırıyla ne ilgisi var? “Seçmen veya taraftar toplama, olup biteni unutturmak için yanıltma” amacıyla da olsa halk kesimlerini bu şekilde birbirine karşı kışkırtmak, kutuplaştırmak, düşman etmek Başbakan’ın hele de böyle bir ortamda yapması gereken midir? Türkiye bu mu olacak?

“Camide içki içilmedi” diyen müezzin ortadan kaybolmuş, zoraki tatile çıkarıldığı, Cami hakkında soruşturma başlatıldığı filan yazılıyor. Tamamen tarafsız gözle bu tabloya bakınca ne görüyorsunuz?

Kararı kendiniz verin, bir yanda bunlar olurken öte yanda “Gezi Heyeti” ile ne görüşülecek o da ayrı bir soru işareti.. Her şey “eski tas, eski hamam” devam iken, hatta şiddet inadına arttırılmışken ve halk tepkileri “dış güçlere, marjinal gruplara mal edilirken” ne olabilir ki?



Molotofçular!

Daha önce göstericilerin arasına karışıp onları yakıyor-yıkıyor-polise saldırıyor göstermeye çalışan ve çok sayıda genci yaralayan “eli sopalı” gruplar gibi dün Taksim’de “polise Molotof atan gruplar” ortaya çıkmıştı. Yine barışçıl gösteri yapan gençlere kötü imaj vermek üzere çalışıyor gibiydiler ki SDP (Sosyalist Demokrasi Partisi) bir açıklama yapmak zorunda kaldı. “Ekranlarda polise Molotof atarken elinde SDP pankartı olanlar bizden değil. Polis olabilir, tahrike kapılmayın”.. Polis midir yoksa başka birileri göstericileri aynı anda hem “sol partiden” hem de “polise saldırıyor” göstermek için uygun bir senaryo mu hazırlamıştır belli değil. Ama şurası belli; Gezi olayını “solculara mal etmek ve önce onlar polise saldırdı” demek gibi bir plan var.

Yoksa kimse o kargaşada bir yandan Molotof atıp bir yandan da elinde parti pankartı taşımaz. Elinde parti pankartı, siyasi grup bayrağı taşıyanlar “Gezi protestocusu” değil, “fırsatçı”dır, herkes bilmeli!

DİĞER YENİ YAZILAR