Gezi Parkı için Günay konuşmuş!

Haberin Devamı

Memlekette tam anlamıyla bir “kaynayan kazan” durumu hakim.. Suriye sınırında askerlere ateş açılıyor, ABD’li siyasetçiler ise Esad muhalifleriyle görüşerek ve sınırlarımızı daha büyük tehlikeye açacak şekilde yangına körükle giderek “onlara silah yardımı” yapacaklarını söylüyor .. PKK’nın geri çekilmesi “göğüsler gerilerek” anlatılır, reklamı yapılırken PKK’nın Kandil lideri Murat Karayılan “Çekiliyoruz ama ‘savaş olasılığını dikkate alarak’ eğitime başladık. Zaten çekildiğimiz yer Kandil, 30 yıldır buradayız. Burası Kürdistan, güçlerimizin çekilmekte olduğu topraklar da (ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu) yine Kürdistan” diyor..

Susarsan olacağı budur!

Ülke geleceği açısından en önemli yasaların bir gecede Meclis’ten geçirilmesi, muhalefet partileri dışlanarak sürüyor. Ülke içinde halkla polis her konuda karşı karşıya getiriliyor, ona tam yetki veriliyor ve vatandaşın en doğal hakkı olan tepki, gösteri hakkı biber gazıyla, tazyikli suyla cezalandırılıyor. Öte yanda en büyük suçlar cezalandırılmıyor.

Taksim Gezi Parkı’nın kaldırılarak yerine AVM ve kışla yapılması kararına en doğru şekilde tepki veren doğa dernekleri ve vatandaşlara, nöbet tutan ve destek verenlere polis baskınları dün de devam etti. Yaşlı başlı kadınların gaz sıkan polise “niye gazlıyorsunuz oğlum” dediği haberler arasındaydı. Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay da bakanlıktan ayrıldıktan sonra bazı konularda twitter üzerinden verdiği tepkilere devam etmiş. Fuzuli’den, Sezai Karakoç’tan yaptığı alıntılarla..

Türkiye’nin trajedisi!

“Söylesem faydası yok, sussam gönül razı değil”.. “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır”.. “Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır, yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” benzeri twitler bunlar.. İyi ama Günay bakanken yapılan yanlışlara halk tepki verdiğinde onların yanında olmuş muydu, yoksa en iyi halinde bile “ne şiş yansın, ne kebap” tutumunda mıydı?

Şimdi hala bakan olsa aynı tepkileri verecek miydi? Cevap hayır.. İşte “Türkiye’nin trajedisi” burada başlıyor. Kişisel menfaati olan herkes “ülke zararına olacak” her adıma göz yumuyor, kendi çevresinde olaylardan uzak yaşamanın yoluna bakıyor. Ama “demokrasi ortadan kalkarken, baskılar giderek artarken” susanlar, ancak ellerindekini kaybedince konuştuklarında gerçekten de “söylesem faydası yok” noktasına gelinmiş oluyor.

Ertuğrul Günay’a “geçmiş olsun” demek lazım, artık “gönlü razı olsa da, olmasa da” dediği gibi fark etmez. Bu yanlışlara tepkisini her zaman ortaya koyan vatandaşlarla kendisi, ne söylerse söylesin aynı kefede değildir!

Bir gecede yasa çıkarma modası!

Yine hayati önem taşıyan bir yasa apar topar, bir gecede, tartışılmadan, tepkiler bile görülmeden Meclis’ten geçiriliverdi. Ve “Devlet adına arama ve işletme ruhsatı alma hakkı TPAO’ya aittir” hükmü yeni yasadan çıkarıldı. Böylece, dünyadaki tüm örneklerin aksine (dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde 80’i devletlerin kontrolünde) TPAO’nun “özelleştirilmesi”nin önü açılırken petrol arama işi de “özel şirketlere” verilecek duruma getirildi.

Son on yılda Türkiye’de üretilen petrolün “yüzde 71”ini, doğal gazın “yüzde 56”sını TPAO karşılamış. Ne kadar önemli bir işlevi olduğunu ve “bu gücün devlet elinde olması”nın önemini düşünün. Şimdi artık örneğin Güneydoğu’daki petrolü isteyen bir özel şirket çıkaracak. Oysa ABD’li araştırma şirketleri bile “Güneydoğu’nun altının petrol denizi olduğunu” söylemişlerdi.

Yeme de yanında yat!

Eh “Güneydoğu’nun Kürdistan olduğu” da artık açıkça söylendiğine, üzerinde “Kürdistan” yazan tişörtler bile satıldığına göre “petrol denizi” nerede kalacak ortadadır. Biz zaten petrolün çoğunu dışarıdan alırken bir de üstüne Türkiye’nin “ham petrol ihracatı” üstündeki sınırlamayı kaldırmışlar ki “yeme de yanında yat”..

Petrolü ele geçirmek için bin dolap çevirenler adına “Biz istedik bir göz, Allah verdi 2 göz” durumu.. Vatana, millete hayırlı olsun. Muhalefet partileri hala TBMM’ye giderek kime gösteriş yapıyorlar, ne fonksiyonları kaldı acaba? Bıraksınlar topluca Meclis’e gitmeyi, olsun bitsin!



‘Darbeci padişah’ın adı köprüde!

Üçüncü köprüye padişah “Yavuz Sultan Selim”in adının verileceği açıklandığından bu yana tepkiler durmak bilmedi. Aleviler’e yaptıkları nedeniyle onlar büyük tepki içinde.. “Bilimsel eğitim yapan medreselerden bütün bilim derslerini kaldırdı, Mısır’dan dinci hocaları getirip Anadolu’daki aydınlığı yok etti” diyen bilimle ilgili herkes büyük tepki içinde..

“Osmanlı’yı batıran padişahtır” diyenler tepki içinde.. Ama en çok da “DARBE KARŞITI OLANLAR” tepki içinde.. “Kendi babasına askeri darbe yaparak iktidara gelmiş bir padişahın adı nasıl verilir” diyorlar da başka bir şey demiyorlar.

Gerçekten, darbelerle mücadele ediyoruz diye “darbenin ihtimali bile olmayan” dönemlerin yargılandığı, bu tür hiçbir olayla ilgisi olmayan yüzlerce askerin, sivilin 5 yıldır hapse tıkıldığı bir ülkede “darbeci bir padişah” neden seçilir? İzahı var mı?

Mehmet Yılmaz’ın yazdığı gibi; neden gurur duyulacak, milyonlarca turistin eserlerini görmeye geldiği Mimar Sinan değil, neden Kanuni Sultan Süleyman değil de özellikle o?

DİĞER YENİ YAZILAR