Milletvekili ‘delinin teki’ de oldu!

Haberin Devamı

Partiler arası rekabet, çekişme her hükümet döneminde olmuştur ama hiç bu kadar nefret söylemine, ağır sokak hakaretlerine dönmemiştir. Ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir ülkesinde .. Yalansa çıkıp yalan desinler. Şimdi yazacaklarımı olayın her iki tarafı da “AKP, CHP, MHP, BDP” veya hangi partiden olurlarsa olsunlar aynen böyle yazardım..

Selama karşılık hakaret!

TBMM’de kendisine “daha önce birçok kez, birçok kişi tarafından söylenmiş” Atatürk’le ilgili bir sözü tekrarladığı için “bir kadın olarak, bir anne olarak utanç duydum” diyen, bu yüzden Meclis’te büyük olay yaşanan AKP’li Kadın ve Aile Bakanı Fatma Şahin uçakta CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka ile karşılaşmış. Bakan’ın yanında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da varmış. Nazlıaka onları görünce gülümseyerek “Günaydın” demiş. Bakan Şahin ise “Ne günaydını, sana günaydın filan yok. Kimsin kendini milletvekili sanıyorsun” cevabını vermiş. Atalay bile dayanamayarak (herhalde “bir erkek, bir eş, bir baba olarak” durumdan mahcup da olmuştur) Bakan’ı sakinleştirmeye çalışmış.

Millitvekili değilse?

Ama o önüne dönerken “delinin teki” diye ilave yapmaktan geri kalmamış. Şimdi tabii, her ikisi aynı şartlarda milletvekili olduklarına göre Nazlıaka “milletvekili değil” de, “kendini öyle sanıyor” sa Bakan Şahin de aynı durumdadır. Aslında daha önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından cinsiyet ayırımcılığı içeren ağır bir hakaretle karşılaşmış olan bir başka kadın siyasetçiye (hangi partiden olursa olsun) normalden bile daha nazik olması, belki de “Meclis’te kadınlara hakaret” konusunda fikir alışverişinde bulunmaları beklenirdi. Bu tarz bir davranışı neden seçmiş, Nazlıaka ona ne yapmış da bu sözleri hak etmiş bilmiyoruz. Ama durum gerçekten çok acı ve çok ümitsiz hale geldi. Bakan Şahin’i bugüne kadar nazik biri olarak tanımıştık o da “hele de bir kadın ve anne olarak” bir başka kadın siyasetçiye bunu yapıyorsa gerisi neler yapmaz ki?

Masumiyet karinesi!

Düşünün gazeteci ve milletvekili Mustafa Balbay “4 yıl hapis yatıyor ve bu ‘mahkum edilmiş’ olarak değil, ‘tutuklu’ olarak.. 2700 saat hakim karşısında kalıyor ama hala kesin suç delili söylenemiyor. Prof. Dr. Mehmet Haberal yıllardır aynı durumda, ağır hasta olmasına rağmen bu hiç göz önüne alınmayan ve son derece acımasız şekilde hapis tutulan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu yıllardır aynı durumda..

Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ bir yıldan uzun zamandır tutuklu.. Onların ve diğer siyasi tutukluların, mahkumların herhangi bir suçu olduğuna artık neredeyse kimse inanmıyor ama “özel yetkili mahkemeler” bir neden bulup içeri attı mı orada unutuluyorlar.. Bu “bir neden” ise genellikle “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti indirmeye çalışmak veya görevini yapmasını engelemek” .. On yıldan fazla zamandır iktidardalar, şimdiye kadar bundan daha keyifli iktidar süren görüldü mü, hayır.. Bundan daha fazla “yargısıyla, medyasıyla ve tüm kurumlarıyla” herşeye sahip olan, yorulduğu yere han kuran iktidar görüldü mü, hayır.. Peki nereden çıktı bu “cebir ve şiddet”, “indirmeye çalışmak” vs? Haham’a, Hilmi Özkök’e, Aytaç Yalman’a, Yaşar Büyükanıt’a sormak lazım ama hepsi “tatilde”ler!



Sarıgül doğru söylemiş!

Geçen Pazartesi gazetede Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ’ün Balıkesir’de yaptığı bir konuşma vardı.

Diyor ki: “Akıllı olan az konuşur. Bizim akıllılar çok konuşup az dinliyor. Halkımıza gidip barışı anlatıyorlar. Soruyorum size halkımız savaşta mı? Anadolu insanı ne zaman birbirine küstü de şimdi barışıyor. Anadolu insanının barışı öğrenmek için aracılara ihtiyacı yok, biz bu değerleri Hacı Bektaşı Veli ’den, Yunus Emre’den, Mevlana ’dan öğrendik”..

Olayın özeti budur.. Terör olmasaydı kimsenin “barış” tan söz etmesine de gerek olmayacaktı! Hele de Meclis’te siyasi çözüm fırsatı veren parlamenter sistem içinde. Bir Kürt partisi de varken!

İran ne diyor?

Geçen Cumartesi “Tahran radyosunda yapılan yorum” haberdi.. Bu yorumda “ABD ve AB tarafından desteklenen PKK’nın ‘demokratik konfederasyon ve demokratik özerklik’le İran-Irak-Suriye ve Türkiye topraklarındaki Kürt bölgesini özerkleştirme ve daha sonra birleştirme planı kurduğu .

PKK’nın “özgürleşme”den söz ederken Kürt bölgesinde kendisinden başka örgütlere izin vermediği, PKK muhalifi Kürtlerin ortadan kaldırıldığı, PKK-AKP uzlaşısında ABD ile AB’nin rol oynadığı anlatılıyor, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi, BOP” tan söz ediliyordu.

Özet olarak, İran kendi topraklarında kurulacak Kürt devleti için taşıdığı endişeyi anlatıyor, Türklerin de hiç değilse “neler olduğunu, ne tür anlaşmalar yapıldığını” sorma ve öğrenme hakkı olmalı değil midir?

DİĞER YENİ YAZILAR