Dünyaya imza atan kadın!

Haberin Devamı

Telefon çaldı, açtım; Türkan Şoray.. Onun 15-16 yaşında bir genç kız gibi ürkek ve tatlı sesini hemen tanırım; “Türkan Hanım sizsiniz değil mi” diye sordum, doğru kendisiydi. Ben de o sırada “Türkan Şoray, Sinemam ve Ben” isimli kitabını okumaktaydım, bir yandan hemen hepsini izlediğim filmlerindeki “büyük sanatçı”yı her satırında gözlerimde canlandırarak..

Nefes almadan koşturmamız nedeniyle sık olmasa da birbirimizi ararız zaman zaman.. Yalnızca konuşmak, katıksız içtenliğine inandığımız bir dost sesi duymak, hal hatır sormak için.. Bazen toplantılarda karşılaşır, özlem gideririz.. O benim önceleri tanımadan sevgi ve hayranlık duyduğum, tanıdıktan sonra da bu sevgi ve hayranlığın katlanarak büyüdüğü biridir ve en özel dostlarım arasında yer alır..

BENZERSİZ KARİZMA

Nasıl olmasın ki; içinde bulunduğu her ortamı güzelleştiren, varlığıyla renklendiren, yeteneğiyle (birçok filmini yöneten Atıf Yılmaz’ın bir röportajda söylediği gibi “olağanüstü yeteneğiyle” demek daha doğru) büyüleyen, çekingen-kırılgan zerafetiyle, gülen gözleriyle huzur veren ve bu özellikleriyle “hiç değişmeden yılları utandıran” pırıl pırıl bir kadın.. İçinin güzelliği yüzüne vuranlardan.. Kısacası insan olarak da “farklı”, “dünyaya silinmeyecek, unutulmayacak bir imza atmayı başaran” biri o! Düşünün; onun kadar anlamlı bakan, tüm duyguları gözleriyle yansıtmayı bilen birini gördünüz mü hiç?

Türkan Şoray söz konusu olunca “övgü” olmuyor bütün bunlar, gerçeğin ta kendisini anlatıyorsunuz, hatta dağarcığınız ne kadar zengin olursa olsun sözcükler yetersiz kalıyor, aradaki fark budur. Böyle olduğu için de onu sevmeyen, hayranlık duymayan birini bulamazsınız, adı geçer geçmez yüzler aydınlanır, bir gülümseme yayılır hemen..

TÜRKİYE’NİN YÜZÜ!

Bugüne kadar “Sultan’ın tahtına oturacağı” öne sürülen hiçbir ismin, kendi çaplarında başarılı olsalar da o tahtı ele geçiremeyişleri, görüntüsü biraz onu andıran oyuncuların bile yıllarca beyaz perdede iş yapabilmesi, buna karşılık Türkan Şoray’ın hep Türk Sineması’nın gelmiş geçmiş en önemli kadın “star”ı olarak kalması da bundandır bence.. Zülfü Livaneli 12 yıl önceki bir yazısında ne kadar da güzel ifade etmiş bunu; “Her ülkenin bir yüzü vardır. Fransızlar’ın Marien’i, İtalyanlar’ın Sofia Loren’iÖ Türkiye’nin yüzünü kimse Türkan Şoray kadar simgeleyemedi”..

Bu ifade aynı zamanda Şoray’ın kitabındaki “İlk gençlik yıllarımdan itibaren bu yaşıma kadar sene sene her yaşım film şeritlerinde kayda geçti. Yıllarım, hayatımın sinemaya adanmış her yılı film karelerinde kayıtlı” ifadesiyle nasıl da örtüşüyor.

ÇALIKUŞU, DİLA HANIM, GAZİ, KADIN, CEMO..

Türkan Şoray’ın “Sinemam ve Ben” isimli, her satırı onun elinden çıkan ve adeta “okuyucuyla konuşur gibi” yazdığı kitabı (bunu da ekleyeyim şimdi, yazarlığı-üslubu da çok iyi ve hiçbir detay unutulmamış, hatıra defteri mi tuttu acaba) yalnızca bir biyografi değil.. Şoray bu kitapta “karaktere hazırlanma”dan “kamera önü”ne, “ağlama sahneleri”nden makyaja, “role konsantre olmanın incelikleri”ne kadar sinema sanatçılığı, film çekimleri ve sinema endüstrisi hakkında, Kadir İnanır, Ediz Hun, Kartal Tibet, İzzet Günay, Cihan Ünal, Zeki Müren, Ajda Pekkan, Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Talat Bulut ve daha birçok sanatçı, Ülkü Erakalın, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ, Metin Erksan, Lütfi Akad gibi ünlü yönetmenler ve filmleri hakkında (Kartal Tibet’in yönetmenliğini de unutmayalım) önemli bilgiler veriyor. Müthiş fotoğrafların da katkısıyla değerli bir “sinema ansiklopedisi, arşivi” oluşmuş anlattıklarından.

Çalıkuşu, Sultan, Vesikalı Yarim, Ana, Güllü, Dila Hanım, Gazi Kadın, attan düşerek felç tehlikesi geçirdiği Cemo, ilk kez hem oynayıp hem yönettiği “Dönüş”, ilk kez kendi sesiyle konuştuğu Hazal, Yaşar Kemal’in eseri olan ve yine Şoray’ın yönettiği Yılanı Öldürseler, Zülfü Livaneli‘nin yazıp yönettiği Şahmaran, “Şoray Kuralları”nı ilk kez kaldırdığı “Mine” ve tüm filmleri.. Cihan Ünal’la evliliği, anne oluşu.. Tümüyle değişen yaşamı ve duyguları, Ankara’da bir gece “kendiyle yüzleşme” anı..

Sinema emekçileri için yaptığı çalışmalar, SODER’in kuruluşu ve ilk başkan olarak seçilmesi, yeni kuşak Türk Sineması’na geçiş, TV dizilerine başlaması; Şener Şen’le “İkinci Bahar”, Haluk Bilginer’le oynadığı sitcom “Tatlı Hayat”.. Türk Sineması’nın diğer unutulmaz 3 kadın yıldızı “Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik”le dostlukları..

“Sinemam ve Ben”i büyük bir keyifle okuyup bitirdim ama hala elimden bırakamıyorum.. Açıp açıp tekrar gözden geçiriyor, fotoğrafları dikkatle inceliyorum. Gerçek bir sanatçı olmanın zorluklarını, Türkan Şoray’ın bugüne gelene kadar neler yaşadığını (bele kadar karlar içinde yapılan çekimlerden, hızla giden attan düşmeye, “adam dövmek için” alınan karate derslerine kadar) ben de bu kitaptan öğrendim. Örneğin ata binme sahnelerinde hep dublör kullandıklarını düşünürdüm. İnanın bana okumaya bir başlasanız günlerce elinizden bırakamayacaksınız.

Özellikle sinemaseverler ve “Türkan severler” mutlaka okumalı!

*****


Konuşmak için ‘yaşamak’ mı gerekiyor?

AKP Ağrı Milletvekili Fatma Salman Kotan boşanma davası açtığı eşinin şiddetinden korunmak için mahkemeye başvurarak “yaklaşmama” kararı aldırmış. 3 çocuğu olan Kotan, annesinin “20 yaşındayken hayatını ‘iki kız çocuktan sonra mutlaka erkek çocuk doğurmaya çalışırken’ kaybettiğini”, kendisinin de bunun üzüntüsünü hayatı boyunca yaşadığını anlatmış.

Yaşayarak bildiği için kendisi de “Güneydoğu’da çocuk gelinliğin önlenmesi” konusunda mesajlar vermiş, erken yaşta evlilikleri araştırmak için komisyon kurdurmuş, bugün de annesiyle benzer şekilde “erkek baskısı” ile karşı karşıya.. Hatta “koca şiddeti” korkusuyla mahkemeye başvuruyor.

Bu olayı duyunca “kadın ve çocuk yaşta kızlara karşı şiddeti, baskıyı önlemeye çalışması”nı takdir ettim. Ama işte kadın siyasetçiler bile “ancak kendisi veya ailesi yaşadıktan sonra” fark ediyorlar durumun ciddiyetini.. Bu nedenle de 20 yıldır bir adım ilerlemek mümkün olmadı.

Hiç değilse bu olay başta kadınlar olmak üzere TBMM’yi harekete geçirmeli.. Milletvekili iseniz çare bulmak kolay da, “aile içi ve dışında şiddete uğrayan” güçsüz kadın ve çocuklar çaresizler. Bu sorunun kesin çözümü gündeme gelmeli artık!

DİĞER YENİ YAZILAR