Alınteriyle başarı ve Boxer!

Erkekçe dergisini "1980'li yılların başında, 65 bini kadın olan 151 bin kişiye sattıklarını" anlatmıştı Hıncal Uluç Pazar günkü yazısında...

Haberin Devamı

Erkekçe dergisini "1980'li yılların başında, 65 bini kadın olan 151 bin kişiye sattıklarını" anlatmıştı Hıncal Uluç Pazar günkü yazısında... Sonra da "Erkekçe Tavsiyeler" sayfasında İç Anadolu'dan bir kadın okurdan gelen mektubu yazmış ve bana da "Erkekçe'nin yerinde olsam bu durumda ne cevap vereceğimi" sormuştu. Soruş tarzındaki "çoğullama"dan hoşlanmasam da bu soruya daha sonra cevap vereceğim.

Çünkü, bugüne kadar birçok kez tamamen aksi görüşleri savunmuş olmamıza rağmen çoğu kez de onun düşüncelerine katılırım. Kızdığım zamanlar olsa da Hıncal Uluç değer verdiğim bir arkadaşım ve meslektaşımdır. Aç parantez; bu yıl tesadüfen Londra'da Özer Restoran'da kutladığım doğum günümde yanımdaydı. Pastamın mumlarını birlikte söndürdük. Sonra da bütün grup, Hıncal'ın doğum günü hediyesi olan nefis şampanyadan içtik. Londra anılarımı size anlatacaktım, söz de vermiştim ama hiç zaman olmadı. Kapa parantez.

Birinci cümleye dönelim şimdi; "65 bini kadın olan 151 bin Erkekçe okuruna..." Tabiî o yıllarda gazete ve dergiler açısından bu kadar rekabet yoktu. Üstüne üstlük yabancı dergilere de her adım başı rastlamadığımız için mevcut yerli dergilerden "iyi olanlar"ın başarı göstermesi bugünkünden çok daha kolaydı. Ve bugünkü gibi, insanları bırakın okumaktan, her işinden alıkoyan sayısız TV kanalı da yoktu.

Bunları yazmamın nedeni bugünkü şartlarla o günkü şartların farklılığını vurgulamak. Yine de Kadınca, Erkekçe gibi dergilerin kadın-erkek ilişkileri, aşk ve cinsellik konularında insanları bilgilendirerek önemli bir iş başardığına inanıyorum.

Bugün Erkekçe'nin yerini alan dergi (Hıncal'ın da yayın kurulunda bulunduğu) ise BOXER. Genel Yayın Yönetmenliği'ni, çok başarılı bir dergici olan Onur Yıldırım'ın yaptığı Boxer çok kısa bir süre önce yayın hayatına başlamasına rağmen, geçen ay 33 bine yaklaşan satışı yakalayarak son sayısını 50 bin adet bastı ve daha 8. sayısında Türkiye'nin en çok satan 4. dergisi oldu.

En önemlisi, aynen Erkekçe'de olduğu gibi kendini kadınlara da okutuyor olması, örneğin ben birbirine benzeyen kadın dergilerinden çok Boxer'ı okumayı seviyorum.

Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu, Okay Gönensin, Duygu Asena, Kanat Atkaya, Memnun Süzgeç gibi sevdiğim yazarların bulunduğu derginin, diğerlerinde görmediğim zekâ çizgisini, ince esprilerini, beni kahkahalarla güldürebilmesini (bkz. sayı 8-9 Memnun Süzgeç) seviyorum. Kaliteli röportajlarını, yalnız "kadın-erkek" değil her konuda bilgi vermesini seviyorum. Kısacası, çok kısıtlı zamana rağmen onu elime alınca sayfa sayfa okuyorum.

Öyle şişirilmiş, arkasında bol miktarda PR çalışması olan, dışardan destekli dergilerden değil Boxer. Sessiz sedasız gece gündüz çalışan, gazeteciliğe gönül vermiş genç insanların bileğinin gücüyle başarıya ulaşmış bir dergi.

Onun için daha da çok seviyorum. Onur Yıldırım, haklı bir gururla son sayısında ilginç üç denklem vermiş. Rakipleri olan Esquire ve FHM dergilerinin de bulunduğu denklemler bunlar; Boxer= (Esquire+FHM)+11.407 ya da; Boxer= (3xEsquire)+3.030 ya da; Boxer > (2xFHM)+Esquire

Esaslı bir başarı! Alın teriyle kazanılan bu başarıyı gönülden alkışlıyorum.

Alişan'ın tabancası!
Birkaç gün önce okurlardan gelen mektuplarda "Devlet acz içinde, hukuk da bizi korumuyor, geriye silahlanıp kendimizi korumak kalıyor" görüşüne çok sık rastladığımı yazmıştım. Dün türkücü Alişan'ın "Eve sabaha karşı gidiyorum, kapkaççılardan korunmak için taşıyorum" dediği silahı belinde, gece kulübünde dans ettiğini duyduk.

Şimdi Alişan'ın bu davranışı örnek olur ve herkes beline tabancasını takıp çıkarsa ne olacak? Bütün medeni ülkeler silahsızlanma kampanyaları düzenlerken ve silah taşıma yüzünden Türkiye'de sayısız acı olaya şahit olmuşken elbette bu duruma tepkisiz kalınamaz ama can güvenliği olmayan, gerçekten de "adalet" in çaresiz göründüğü, devletin "Her köşeye polis dikemeyiz ya" derken bir yandan suçluları salıverdiği bir ülkede Alişan'lar haksız mıdır?

Adalet Bakanı Cemil Çiçek "Biz suçluyu yakalıyoruz, savcı salıveriyor. O zaman niye yakalayalım demesini "tekrar kirlenecek olan yerleri temizleyen işçi"ye benzetmiş. Yanlış benzetme, zira o yerler hiç değilse bir süre temiz kalıyor burada ise suçlu anında bırakılıveriyor. Polisten hepimiz duyuyoruz.

Sebep; cezaevleri doluymuş.

Yasalarıyla ve istikrarlı bir adalet sistemiyle, hukuku harfiyen uygulayarak emniyeti sağlayamayan yönetimlerin karşılaşacağı durumdayız. N'olcak şimdi?

(Not: Çok sevdiğim Cennet Mahallesi'nin sonuncusunda "katil" zannedilmenin bile (korkudan çok) saygı duyulan bir kahraman sayılmaya yettiğinin gösterilmesi, komedi içinde bile olsa hayal kırıklığı yarattı bende... "Şiddet" bir şekilde dizilere girmese olmuyor mu?)

DİĞER YENİ YAZILAR