Çallı'nın "Türbanlı Meclis"i!

Ressam Yaşar Çallı; yaşanan türban tartışmalarından etkilendiğini belirterek 'Türban tartışmaları o kadar arttı ve Meclis'in içine girdi ki ben de bunu tuvale yansıtmaya karar verdim

Haberin Devamı

Ressam Yaşar Çallı; yaşanan türban tartışmalarından etkilendiğini belirterek 'Türban tartışmaları o kadar arttı ve Meclis'in içine girdi ki ben de bunu tuvale yansıtmaya karar verdim. 'Meclis'e türban bağlandığını' gösteren bir çalışmaya yakında başlıyorum" demiş.

Doğru bir karar, üstelik tam Türkiye'nin AB sürecine girdiği; Avrupa'da kalabalık nüfusunun, işsiz sayısının, ekonomisinin, farklı kültürünün ciddi şekilde tartışıldığı, tesadüf bu ya aynı sıralarda Türkiye'de de "kamusal alanda türbanın serbest bırakılması" tartışmalarının alevlendiği, yeni oluşumların bile bu malzemeye dört elle, dört kolla sarıldığı günlerde tam zamanıdır.

Bir "Türbanlı Meclis" tablomuz eksik kalmıştı, o da tamamlansın. Ama Yaşar Çallı geç kaldı bence, Time dergisi Mona üsa'ya türbanı ondan önce giydirdi. Bizimkiler tüm Türkiye'yi türbana sokmaya çalışırken onlar Avrupa'nın "türbanı giymekte" olduğunu söyleyiverdiler.

Avrupa'da çok uzun süredir devam etmekte olan tartışmalardan, Time'in da açıkladığı; Müslümanlara karşı duyulan korkulardan sonra açıkça görünen o ki birçok Avrupa ülkesi bugüne kadar aldığı önlemlerle de kalmayacak ve yakın bir gelecekte "göçmen karşıta lider adayları" güç kazanırken, çıkarılacak yasalarla türban, dinî inançların kamu alanlarına girmesi, topluma açık alanlarda dine ait tüm gösterilerin ve simgelerin yasaklanması, laiklik kurallarının sıkı sıkıya uygulanması sağlanacak. Yine açıkça görünen o ki bununla da yetinmeyecekler.

Müslümanların hayatı zorlaştırılacak; sadece birkaçı değil, birçok ülke iş ve oturma izinlerini çok zor şartlara bağlayacak ve hatta korkulan arttığı takdirde belki de Avrupa'yı terk etmeleri istenecek. Çok hızlı ve enteresan bir gelişme bu...

Burada akla gelen iki soru var;

1- Bugüne kadar en radikal dinci gruplara bile kol kanat geren Avrupa, ne oldu ki birdenbire bu kadar tepkisel davranmaya başladı?

2- Yine, bu ne tesadüf ki tam Türkiye'ye müzakere tarihi verildikten sonra korkulan giderek artta?

Benim aklıma gelen bir soru daha var; Avrupa bu korkuyu dile getirir, siyasetçileri, liderleri önlem arayışına girerken, bizim; "demokrasiyi sınırsız özgürlük" zanneden ve empoze etmeye çalışan, millî birlikten, millî duygulardan, millî gerçeklerden söz edenleri bile "tahammülsüzlükle, demokrasiyi hazmetmemekle" suçlayan, bunlara da Avrupa'yı örnek gösteren "aydın"larımızın şimdi ne yapacağı...

Avrupa, "birliği, kimliği" uğruna "yabancıları", Müslüman toplumları kendi içinde istemiyor. Bu yolda kararlar alıyor, yasaklar getiriyor.

Onlara demokrasiyi, insan haklarını anlatmaya hemen başlasalar iyi olmaz mı?

İşte Türkiye imajı!
İki fotoğraf, iki ayrı Türkiye... Biri Associated Press Haber Ajansı'nın "Aşure günü törenlerini" anlatmak için dünya basınına gönderdiği, İkitelli'den bir görüntü (Hürriyet, 21 Şubat)... Diğeri Berlin'de yaşayan Türk kızları (VATAN, 23 Şubat)...

Birkaç yıl önce 'Bu gidişle yakında İran, Suudi Arabistan, Afganistan görüntülerinden farkımız kalmayacak. İstenen şey Türk kadınını çarşafa, burkaya giden yola sokmak mıdır?' diye soruyor, uyarıyor, önlemeye çalışıyorduk.

Dinin, inancın siyasete girmesi, toplumun bunu önlemek yerine aksine bu anlayışta olanları iktidara taşıması iste Türkiye imajını hızla "o görüntüler" dediğimiz "köktendinci", İslamî yönetimli ülkelerin görüntüsüne, imajına çevirdi.

Din alimlerinin, uzmanlarının "Müslümanlıkta, Kur'an'da türban diye bir şey yok. Saçın telini göstermemek diye bir kural yok," açıklamalarına rağmen başörtüsüyle, eşarpla bile yetinmeyip, (Müslüman ülkelerin hemen hepsinin lider eşleri başörtüsü de takmadığı halde) radikal İslâm ülkelerinin tesettürünü taklit edenler sonunda amacına ulaştı.

Şimdi tekrar fotoğraflara bakın ve hatırlayın; çok değil 10 yıl önce, Almanya'ya giden işçilerimizde böyle bir görüntü yoktu. Onlarda isteyenler eşarp bağlıyordu hepsi bu... Sonra, sanki sihirli bir değnekle(!) dokunulmuş gibi "türban" cıkti ortaya.

Yüzlerce türbanlı kıza Boğaz Köprüsü'nde gösteriler yaptırıldı. TV tartışmaları, basın faaliyetleriyle bir "türban olayı" yaratıldı. Türk kadınları İran, Suudi Arabistan, Cezayir kadınlarına benzetildi. Üstüne üstlük örtünenler "inançlı", örtünmeyenler "inançsız" anlayışı siyasetçi konuşması destekli olarak topluma enjekte edildi.

Türkiye'nin imajı artık "beklenen" durumda. Bundan sonra Avrupa'nın korktuğu göçmenlerle birlikte bırakın "alınmayı", "atılmamak için" mücadelemizi sürdürürüz artık!

Sakın kimse bana hemen kaleme davranıp dini, Kur'an'ı öğretmeye kalkmasın. Çok şükür, gayet iyi biliyorum!

DİĞER YENİ YAZILAR