Başkanlık sistemini olmuş sayabiliriz!

Haberin Devamı

Milletvekillerinin “etik” öğrenmesi gereğinden sonra galiba sıra “parlamenter sistem ve demokrasi” derslerine geldi, TBMM Başkanı Cemil Çiçek bunun için de bir girişim başlatsa iyi olacak. Baksanıza Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ “başkanlık sistemi” tartışmasını başlatmak üzere konuya balıklama dalarak “zaten bizimkine parlamenter sistem denmez, gerçek anlamda ‘yasama ve yürütme’nin birbirine karşı bağımsız olduğu başkanlık sistemini tartışmak gerekir (Ö) Bana göre mevcut sistemler arasında denetimin en etkin yapılmasına izin veren sistem başkanlık sistemidir. Bizim sistemde iktidar yetkisini kullananlar vatandaşa hesabını tam verebiliyor mu, onu da yapamıyor” dedi..

Tabii Bekir Bozdağ yeni anayasa için kurulan Uzlaşma Komisyonu’nun üyesi olmadığı halde konuştuğu için MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın “maydanoz oluyor” tepkisiyle karşılaştı, Devlet Bahçeli de “başkanlık sistemi bize uygun değil” dedi ama aslında Bozdağ’ın söyledikleri çok önemli.. Her cümlesini tek tek açıklaması gerekecek kadar önemli.. Gerçi bu “tartışma başlatıldı, tartışılıyor” gibi laflar da komik artık, hangi konunun “kesinlikle, kim ne derse desin gerçekleşmesine karar verilince” birkaç kişi ortaya bu tür bir konuşmayla çıkıyor. Sanki tartışılıyormuş (veya bir şey değişebilirmiş) gibi birkaç kişi de kendini paralayarak gümbürtüye katılıyor, kısacık süre sonra bir bakıyorsunuz “oldu da bitti maşallah” gerçekleşivermiş.

YOKSA TARTIŞMAMALI MI?

Şimdi “gerçekleşecekler” sırasında başkanlık sistemi var (Tarhan Erdem de “başkanlık sistemi gelmeden Erdoğan cumhurbaşkanı olmaz” dedi ki öyle zaten), eyaletlere bölünme var, bu kadar ciddi bir konuda dil sürçmesi kabul edilemeyeceğine (bugüne kadar da hiç böyle bir sürçme yaşanmadığına) göre bir süre sonra tekrarlanabilecek “tek din” konusu var, kararlaştırılmış, bitmiş çok şey var yani.. Acaba bu tartışmalara katılmayıp tarihe “ama o konu toplumda da tartışılmıştı” diye geçmemesini mi sağlamak gerekir diye düşünüyor insan.

Yine de Bekir Bozdağ’ın “kendi sözlerini açıklaması için” birkaç satır yazmak isterim.. Başkanlık sisteminde yasama(Meclis) ve yürütme (hükümet) birbirine karşı bağımsızmış, bu nedenle birbirini frenleyen-denetleyen bir mekanizma oluyormuş, söylenen bu..

MECLİS, HÜKÜMETİ DENETLEMEZ

Yani bize başkanlık sistemi gelir gelmez hemen “AKP çoğunluğunun birçok konuda muhalefet partilerini takmadan ‘milli irade istedi, halkım istedi’ diyerek tek başlarına aldıkları kararlar, çıkardıkları yasalar” bitecek. Ve sonra AKP’li Meclis ile AKP hükümeti birbirlerini denetleyecek, mesela başında Abdullah Gül’ün olduğu hükümete (Erdoğan başkan olacağına göre), başında Cemil Çiçek’in olduğu parlamento “yanlış yapıyorsunuz” diyecek. Oooldu!

Gerçek demokrasinin yaşandığı ülkelerde “başkanlık sistemine filan gerek kalmadan” parlamentolar hükümetleri denetleyebilir. Hükümetin bir yanlışında muhalefet partileri de, kendi milletvekilleri de karşı çıkar, dürüstçe bir tartışma yaşanır ve yanlıştan dönülür. Dönülmezse bu kez devreye..

YÜKSEK YARGI VE ‘ÇELME’..

Evet bu kez devreye yüksek yargı, mesela “BAĞIMSIZ” anayasa mahkemeleri girer, onların görevi de budur, denetlemeyi yapar, yanlışı durdururlar. Eğer Bekir Bozdağ ve partisi “denetim”i bu kadar istiyorlarsa, “vatandaşa hesap veremiyoruz” diye üzülüyorlarsa o zaman; özellikle bugünkü gibi “dediğim dedik” bir tek parti döneminde “yargının bağımsızlığı”nın denetim açısından önemini bilerek siyasallaşması için uğraşmazlardı... Bırakın Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan başlayarak tüm yargıyı “iktidarın kontrolü altına” almayı, Anayasa Mahkemesi’nin başına “AYM’nin görevi milletin iradesini temsil edenlere çelme takma yeri değildir” diyen (ve örneğin “muhalefet partilerinin de milletin iradesini temsil ettiğini, AYM’nin görevinin o temsilcileri denetlemek olduğunu” bilmeyen ve yağ çeken) biri başkan olarak orada kalamazdı.

MİLLETİN İRADESİ VEKİLİNİ SEÇEMİYOR..

Ve öte yanda.. İktidar partisinin “Parlamenter sistem şöyle, böyle” diye demokratik sistem tartışacak veya milletin iradesinden söz edecek hakkı zaten yoktur.. Milletin kendi vekilini seçmesine izin verilmez, vekilleri “millet yerine genel başkanlar” seçerse ve o vekiller tekrar seçilebilmek için genel başkanın “emir eri” durumunda olursa ona ne demokrasi denir, ne parlamenter sistem.. Bal gibi “padişahlık”tır adı.. Ve bu kesinlikle ülkenin dış politikasına da yansıyacak, kimselere hesap verilmeyen bir dış politika ortaya çıkacaktır bence..

Birkaç satır dedim bakın yine nasıl uzadı, bitireyim; bağımsız yargının olmadığı, milletvekilinin özgür olmadığı yerde başkanlık sistemi zaten felaketle biter. Ama Başbakan veya Yardımcısı uygun görüyorsa biz yanılıyoruz demektir.. Şimdiden alışalım; “haklısınız Başkan, siz nasıl emrederseniz”.. Aynen Hakan Şükür’ün dediği gibi!

*****


Bu da bir tür vahşettir!

Üzerinden biraz zaman geçti, hemen yazamadım ama yazmadan geçemeyeceğim bir konu bu..

Uluslar arası estetik cerrahi kongrelerine çoğu kez “Türkiye’den tek isim” olarak davet edilen ünlü plastik cerrah Prof. Dr. Onur Erol sanıyorum şu sıralar halen ABD’de yapılan bir kongrede.. Gitmeden önce bana gönderdiği ‘Fazıl Say’la ilgili mektupta ona ve aynı sorunu yaşayan binlerce çocuğa, gence, aileye yapılan (benim de haberi ilk duyduğumda fena halde öfkelendiğim) büyük bir saygısızlığı anlatıyor. Dudak yarıklarıyla ilgili ameliyatlar yapan ve maddi durumu yetersiz ailelerin çocuklarını kurduğu vakıfla parasız ameliyat eden Onur Erol 22 Nisan’da İtalya’daki bir kongreye giderken yolda okuduğu gazetede görmüş bu haberi ve çok etkilenmiş.

ALLAH’A İNANANLAR..

Konu Twitter’da Fazıl Say’ın 7000 kişi tarafından saldırıya uğraması.. Okuyanlar hatırlayacaktır, saldırı da Say’a utanmazca, acımasızca “yamuk dudaklı” denmişti. Dr. Onur Erol ise; “Fazıl Say’ın dünya çapında bir sanatçı olduğunu, doğuştan ‘halk arasında tavşan dudak denilen özür’ le dünyaya geldiğini, bunun kendi tercihi olmadığını” söyledikten sonra “Ne acıdır ki bu saldırıyı Allah’a inananlar yapmaktadır oysa insanları Allah yarattığına göre ne büyük günah işlediklerinin farkında değiller mi acaba? Bu saldırı binlerce dudak-damak yarıklı çocuğa da yapılmıştır. Öte yanda Fazıl Say büyük bir sanatçı olarak dudak-damak yarıklı çocukların aileleri için -inandırıcılık açısından-adeta bir ışık gibi teselli simgesi olmuştur. Bu acımasız saldırı Türk milletine hiç yakışmadı” diyor.

Ben bu tür bir vahşiliği, acımasızlığı yapacak kadar gözü dönmüş olanların dinen de asla bağışlanmayacağına, böyle kötü insanların Allah’ın adını anmamaları gerektiğine inanıyorum. O 7000 kişide biraz utanma olsa özür dilerlerdi, Dr. Erol’un dediği gibi; yaptıkları büyük bir utançtır bu toplum için!

DİĞER YENİ YAZILAR