‘İddia eden ispat etmeli’ değil miydi?

Haberin Devamı

Öncelikle Özal, Çiller, İnönü,

Ecevit, Erbakan veya bugünkü diğer liderlerin hangisinin hükümeti olsa bu yazının tıpatıp aynısını yazacağımı bildirerek başlayayım, uzun yıllardır bu köşeyi okuyanlar da böyle olacağını kesin olarak bilirler aslında ama not edelim yinede..

Bir tarafta başarısız bir terörle mücadele varken ve hala nasıl bir çözüm bulunacağı bilinmezken sanki bunun suçu (BDP ile birlikte) Ana Muhalefet Partisi CHP’ye aitmiş gibi, onların bazı belediyeleri “BİLEREK, DESTEKLEMEK AMACIYLA”; terör örgütüne para yardımı yapan Alman vakıflarıyla kredi sözleşmesi imzalayıp bazı müteahhitlere para aktarmış gibi onları açıkça bununla suçlamak ve terör konusundaki, başarısızlığı onlara yüklemek çok haksız bir politika yöntemidir.

Rasyonel düşünen, olaylara tarafsız bakan hiç kimse aksini iddia edemez.

Eğer bu söylenirken aynı anda “şu, şu belediyeler, şu vakıflarla sözleşme imzalayıp PKK’ya şu şekilde yardımcı olmuştur” denseydi o zaman somut bir bilgi ışığında söz konusu muhalefet partisi derhal açıklamasını yapmak zorunda kalırdı ve bunlar yazılmazdı. Ama, söylerken vakıfları, belediyeleri açıklamıyor, suçlamanın muhatabı parti bunları sorduğunda alaycı karşılıklar veriyor veya net bir açıklamadan kaçıyorsanız o zaman bu iddianın haksızlığı iyice artar.

CEVAPLAR VE SORULAR!

Milliyet’te Aslı Aydıntaşbaş yazdı; Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Basın Danışmanı İrfan Uçar “Yabancı fonların kullanılması Hazine ve DPT denetimine tabidir” diyor. Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Demirbaş “Ortada böyle bir iddia varsa İçişleri Bakanlığı müfettişlerini görevlendirir, açığa çıkarır. Ama belediyeler bu şekilde hedef gösterilmez” diyor.

Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Pohl “Türkiye’de bazı belediyelerin kullandığı kredilerin ‘aralarında Orman ve Çevre Bakanlıkları’nın bulunduğu ilgili bakanlıklarca’ tahsil edildiğini” söylüyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise “AB kaynaklı fonlarla bizim ilgilendiğimiz doğru ama Alman kredileriyle fazla ilgilendiğimiz yok. Başbakan’ın kastettiği o değil. Bu tür polemiklere girmek istemiyorum” diyor.

POLEMİK DEĞİL, GÖREV

Oysa bu bir polemik değil, insanlar, gazeteciler “Başbakan Erdoğan’ın ‘Bu tezgah yeni çalışmıyor, uzun süredir var’ dediği çok önemli bir iddia” da doğru cevaba ulaşmaya çalışıyorlar ve burada Alman Büyükelçisi’nin de Baydemir’in Danışmanı’nın da söylediği “Hazine, DPT denetimi, ilgili bakanlığın tahsil etmesi” gibi noktaların mutlaka açıklanması gerekiyor. CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk “hangi belediyeler, hangi vakıflarla, hangi müteahhitlere, hangi belgelerle” benzeri soruların yer aldığı bir önergeyi TBMM Başkanlığı’na vermiş.

Hatırladığıma göre Sayın Başbakan “İddia eden, iddiasını ispatla mükelleftir” sözünü uzun denemeyecek bir zaman önce kendisi söylemişti ki bu doğru olandır. Hükümet en kısa zamanda bu ciddi suçlamayı belgeleriyle ortaya koymalıdır! Zira referandum ve seçim öncesinde de CHP ilgisiz nedenlerle Hükümet tarafından BDP-PKK ile aynı çizgide gösterilmişti. Bu konunun net açığa çıkması “iddia sahibi” için bir görevdir.

(NOT; Bu arada Suriye sınırında askeri tatbikat başlayacakmış. Her gün can kaybı verdiren terör dururken, tümüyle ona yoğunlaşmamız gerekirken başka ülkelerin sorunlarına öncelik vermeyi hiç anlamıyorum. Yoksa bende mi bir “öncelik” sorunu var?)

*****


‘Hayvanları koruma günü’ vahşetleri!

Bakıyorum da millet emeğini ziyan etmiyor, bir konuda azıcık çaba gösterenler gazete köşelerinde kendini çarşaf çarşaf övüyor, her emek “marka olmaya” tahvil ediliyor. Maşallah, Maşallah diyorum, ben kendimi bildim bileli başkaları için koştururum, hala da her gün ayrı bir kitleye yardıma koşuyorum ama üzerinize afiyet bu kadar becerikli değilim kendini övmede.. “Ben neler de yapmışım, neler” demede.. Yardımın karşılığı olmaz, yapılan iyilikten kazanç sağlanmaz çünkü. “Yapar iyiliği atarsın denize..”

Olayı anlatmak başkadır, bu başkadır. Herneyse.. Yarın “Kadın ve çocuklara karşı şiddet” toplantısındayım, Cuma günü “hayvanlara karşı şiddet” konulu bir konuşmam var ama bu arada “belediyelerin hayvan rehabilitasyon merkezlerini” gezmeyi sürdürüyorum. Dün Sarıyer Belediyesi’nin, Kilyos yakınlarındaki “Kısırkaya” hayvan merkezindeydim.

BOLLUCA SKANDALI VE KEDİ YAKAN ALÇAKLAR

Dün 4 Ekim “Dünya Hayvanları Koruma Günü” idi ve sahipsiz hayvanları korumak için pek az gayret gösterilen, bu zavallı kimsesiz hayvancıkların her tür şiddetle karşılaştığı ülkede bir şeyler yapmak için çırpınan insanlarla beraber olmak istemiştim. Kısırkaya’da iyi niyetli bir çaba var ama henüz çok yetersiz. Bunları etraflıca anlatacağım. Dünya Hayvanlar Haftası başlarken Bolluca Ormanı’na atılmış ve aralarında küçücük yavruların bulunduğu yüzlerce köpeğin zehirlenmesi ve çoğunun ölmesi vahşetiyle öyle şok vaziyetteyim ki hala atlatamadım.

Araştırmalarım “belediyelerin işi” olduğunu gösteriyor ama hangi belediye veya belediyeler henüz net cevabı bulamadım, devam ediyorum, nasılsa çıkacak. Yine dün Büyükçekmece Basın Bürosu’ndan gelen bir açıklamada bazı alçakların “bir kedi yavrusunu benzin kutusuna batırarak yaktığı” anlatılıyordu, fotoğraf da koymuşlar. Bu sorumlu belediye (bir süredir izliyorum, çok iyi gidiyorlar) zavallı yavrucuğu tedavi ettiriyormuş, onları kutluyorum. Show TV’nin bahçesindeki köpekler ise iki gün önce “bilinmeyen bir yere” kaybolmuşlar. Küçücük bir yavru köpek annesinden ayrılarak orada bırakılmış.

Köpekleri nereye attıklarını bana bildirsinler, hiç değilse alıp korunacakları bir yer arayalım. Anne köpeği ise yavrusuna döndürsünler, biraz empati lütfen; kendilerini bebekken annelerinden koparsalar ne hissederlerdi, o köpekler can değil mi, eşya mı onlar?

Show TV görevlilerinden cevap bekliyorum.

*****


Bir moda deviyle 20 yıl!

Firmaların yıldönümü kutlamaları için sık sık davet gelir ama zaman nedeniyle çoğuna katılamam. Erkek giyiminde dünyanın en ünlü isimlerinden biri olan Ermenegildo Zegna’nın Türkiye’deki 20’nci yılını kutladığı Esma Sultan Yalısı’ndaki geceye ise (Adana’dan yeni dönmüş olmama rağmen) ne yapıp edip katıldım.

Birkaç nedenle; Mağazası açıldığı ilk günden beri sadece gezmek ve bakmak için bile girdiğim Zegna gibi gerçekten çok özel çizgiye sahip, dünya çapında başarılı giyim firmalarının Türkiye’deki firmalara, rekabete katkısını takdir etmem nedeniyle.. Mario Brondi konserini ve ondan da çok “Suat Ateşdağlı”nın seçeceği parçaları dinlemek için.. Üç Michelin yıldızlı İtalyan Şef Enrico Cerea’nın neler yapacağını çok merak ettiğim için.. Ve gecenin organizasyonu çok sevdiğim, çok başarılı bir ikili “Bernaylafem” tarafından yapıldığı için.. Onlar varsa “farklı ve güzel” olacağına, akla gelmeyen sürprizlerle karşılacağınıza şüphe yoktur. Ve yine aynen öyleydi..

Zegna ailesinin herhalde hepsi ve İtalyan konukları ile devamlı İtalyanca duyduğum, İtalyan Şef’in “risottodan makarnaya” arkası kesilmeyen nefis bir menü sunduğu, ekranda defileler izlediğimiz ve 600 kişinin katıldığı gece gerçekten etkileyiciydi. Suat Ateşdağlı da müziği ile “neden zirvede bir DJ” olduğunu gösterdi. Bunca sıkıntılı olay ve haber içinde böyle güzelliklere nasıl da ihtiyacımız olduğunu fark etmiyoruz bile..

DİĞER YENİ YAZILAR