İsrail’le savaş bize kazandıracak mı?

Haberin Devamı

Siyaset bilimi uzmanlarının, uluslararası ilişkileri bilen-deneyimli diplomatların da söylediği gibi “Hiçbir devlet uluslararası sularda bir başka devletin gemilerine müdahale hakkına sahip değil”. Bırakın sadece müdahaleyi İsrail askerleri Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde 9 Türk vatandaşını katlettiler. Bu nedenle BM raporunda “İsrail’e hak verir anlamdaki” bölümlere tepki göstermekte çok haklıyız.

Özür dilenmesi, tazminat ödenmesi için ve ayrıca bu rapora tepkimizi göstermek açısından diplomatik ilişkileri dondurma kararı doğru bir karardır. Ama yine uzmanların da hemfikir olduğu gibi “gemilerimizin Doğu Akdeniz’de serbestçe dolaşması için gerekli önlemleri alma, bunu da Türk donanmasıyla sağlama” tehdidi ülkelerarası çatışmaya yol açabilir. Bu doğru mu olur, Türkiye’ye kazandırır mı, yoksa yeni kayıplara mı yol açar, sakin sakin tartışılması gereken soru bu.

GERİ ADIM ATMIYOR

Tamam, Türkiye kararlılığını gösteriyor, bu da ilk bakışta hoşa gidiyor ama İsrail de aynı şekilde kararlı göründüğüne ve karşı atakları sürdürdüğüne, üstelik “kendisini uluslararası mahkemelerde savunacak hukuk timi kurduğunu” açıkladığına göre hiç de geri adım atacak gibi görünmüyor.
Ellerinde gemiye çıkan askerlerin İHH’lılar tarafından “kafalarından yaralanmış, esir alınmış” fotoğrafları var ki bunların çoğu medyada da yer aldı.

Aynen BM raporundaki gibi “gemiye müdahale olacağı uyarısına rağmen ‘önceden organize’ bir çatışma yaratıldığını” mahkemede de vurgulayacaklar. Umalım ki oradan “BM raporuna hak vermeyen bir sonuç” çıktı, o zamana kadar donanmaların karşı karşıya geldiği bir çatışma çıkarsa bu Türkiye’ye ne kazandıracak?

MAHKEME KARARI BEKLENEMEZ Mİ?

Saldırıda hayatını kaybeden insanlarımıza ve BM raporuna elbette çok üzülüyoruz ama PKK saldırılarında da aynı vahşetle ve hem de her gün gencecik insanlarımızın onlarcasını yitirirken, başka gençler ölmesin, başka analar ağlamasın diye “soğukkanlılığımızı kaybetmeme, duygulara kapılmak yerine açılım” politikası izlendiğine göre burada hemen savaş havasına girilmesi ve Dışişleri düzeyinde bunun ifadesi “en doğru karar” mıdır? Mesela, fevri kararlar yerine “uluslararası mahkemenin sonucu”nu beklemek daha doğru olmaz mıydı? Bu noktaları Hükümet’in toplumla paylaşması gerekir.

YENİ CAN KAYIPLARI OLURSA..

Zira açıkça biliniyor ki İsrail ordu donanımı ve savaş teknolojisinde bizden fersah fersah ötede.. PKK’yla mücadele için gereken “insansız hava araçları”ndan başlayarak birçok savunma sistemimiz ve yedek parçaları, yazılımlar onlardan alınıyor ki bu alışverişler karşılığında “4 yılda 4.5 milyar dolar ödendiği”, bundan sonrası için birçok projenin parasının ödenmiş olduğu da açıklandı. İptali halinde büyük maddi zarar göreceğimiz de.

Bırakın parayı pulu, çıkacak çatışmada yeni can kayıpları olma ihtimali hesaplanıyor mu? Aynı sorunun “Güney Kıbrıs Rum kesiminin Akdeniz’de petrol araması” konusunda İsrail’in onlara vereceği destekle ortaya çıkacağı hesaplanıyor mu acaba?

“Donanma bunun için var” derken, donanma ve üstelik “komutanlarının büyük kısmı da tutuklanmış olan” donanma aynı sıralarda çıkacak bu olayların hangisine yetişecek?

O arada “Türkiye savaş haline geçmiş ve bu olaylara yoğunlaşmışken PKK’nın meydanı boş bulup saldırıları arttırması ve oradan da yeni kayıplar verme olasılığı hesaplanıyor mu? Toplum yıllardır gözyaşı dökmekten bitkin düştü, teröre yeni şehitler vermemek için çözüm üretme sorumluluğu “İsrail olayı” nedeniyle geri plana atılamaz.

Savaşı göze alırken her şeyi çok iyi hesaplamak gerekir, İsrail’in büyük bir acımasızlık yaptığı ve hala yanlışı sürdürdüğü gerçektir ama bu adımın da geri dönüşü yok!

*****


Bakan Şahin’den beklenen açıklama

Bakanlığın adı değişti biliyorum ama yenisi ne oldu hatırlamıyorum. Çünkü bana göre doğrusu eski adıydı, görev alanını iyi ifade ediyordu ve değiştirilmesi için tek neden bile yoktu. Onun için de ben izninizle eski isme bağlı kalıyorum.

Dün köşemde yer alan “kadınlara- çocuklara karşı arkası kesilmeyen şiddet ve Meclis’ten ses çıkmaması” ile ilgili yazım konusunda konuşmak üzere Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin aradı ve gelişmeler konusunda bana bilgi verdi. Öncelikle bu nedenle Sayın Şahin’e teşekkür ediyorum, onun farklı bir bakan olacağını umduğumu yazarken yanılmamışım.

Gazete ve TV’lerde dün de “eski eşi, imam nikahlı kocası, sevgilisi tarafından öldürülen, ağır şekilde yaralanan kadınların” haberlerinden geçilmiyordu. Bakan Şahin “bu olayları dikkatle izlediklerini ve aynı zamanda en etkili çözümü üretmek için çalıştıklarını” söyledikten sonra şöyle devam etti;

“Önce alt yapıyı, mutfağı sağlama alıp ona göre siyaset üretmek istiyorum, bu yönde çalışmalarımız sürüyor. 1 Ekim’den itibaren gerekli temel sistemi oluşturmuş olacağız. Sonuçları görmeye başlayacaksınız.” Benim gibi tüm meslek hayatını her şeyden önce “kadın ve çocuklara karşı şiddetin önlenmesine” adamış, bu nedenle açılan davalarda aylarca mahkeme koridorları arşınlamış bir gazeteci için yukarıdaki sözlerin nasıl bir mutluluk yarattığını tahmin edemezsiniz.

DEVLET KORUMASI VE AĞIR CEZALAR!

Nihayet, onlarca-yüzlerce yazıdan sonra Bakanlığın bu konuyu ciddiye aldığını ve nihayet bir sonuç görüleceğini öğrenmek gerçekten güzel. Tam da “şiddeti-vahşeti duyurma konusundaki tüm gayretlerin görmezden gelindiğine” inanmaya başlamışken.

Bakan Fatma Şahin’le “tehdit aldığını savcılığa bildiren kadınların derhal devlet korumasına, bilinmeyen bir adrese alınması, hatta çocuklarının ve ailelerinin bile korunması” konusunu, ‘ensest’in artık gizlenmemesi tam aksine üzerine gidilerek aile mağduru çocukların kurtarılması, suçlulara verilecek ağır cezalar” gibi konuları uzun uzun konuştuk. Şahin bütün bu konularda gerekenin yapılacağını, kendisinin de aynı şeyleri düşündüğünü söyledi.

Ona çözüm üretme konusunda yararlı olacak sivil toplumcu ve hukukçuların adından söz ettim; TKDF Başkanı Canan Güllü, TKB Başkanı Sema Kendirci, Mikader Başkanı Nesrin Ercan, Mor Çatı’nın kurucusu Canan Arın, KADER eski Başkanı Hülya Gülbahar ve daha birçoklarından..

Böyle kararlı bir bakan ve böyle gönüllüler bir araya gelirse çözülmeyecek sorun yoktur. “Kadına ve çocuğa karşı şiddetin” de çözülmesi, önlenmesi için artık bir umut var. Ekim’i sabırsızlıkla bekliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR