Bu mudur Türkiye’nin kucaklaşması?

Haberin Devamı

Seçimin arkasından artık kavgalar, çekişmeler bitecek ve ülkeye daha huzurlu, daha dostça bir hava yayılacak zannetmiştim. Daha doğrusu yapılan konuşmaları, helalleşmeleri filan izleyince, Başbakan Erdoğan’ın “yeni anayasa”yı yapmak üzere “muhalefete, medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına” uzlaşmacı çağrılar yaptığını görünce böyle olabileceğini, her şeyin “gerçekten değişebileceğini” ummuştum.

Ama ne seçim ne de başka bir olay bizdeki bu kavga, gerilim ortamını gidermiyor kardeşim, sanki kanımıza işlemiş, her konuda birbirimizi yemek.. Dönüp de “aman biz de AB’ye girelim” diye çırpındığımız Batı ülkelerine bakma, onlarda parlamentoların halklarına böyle gerginlikler yaşatmadığını görme zahmetine bile katlanmıyoruz. O Meclis’e seçilenlerin görevinin “toplumu huzursuz etmek” değil, “ortaya çıkan sorunları elbirliğiyle çözerek huzur vermek” olduğunu düşünmüyoruz.

*****


ANA MUHALEFETSİZ MECLİS..

CHP “seçilmiş vekillerinin tutukluluğuna” tepki gösteriyor, çözüm arıyor ve çözüm için de başka seçeneği yok görünüyor. Seçilmesine engel olacak mevcut bir hukuki sorunu olmayan isimlerin tutukluluğunun israrla sürdürülmesi, “Meclis’te ortak bir çözüm aranması” için öneri getirilmemesi sadce Türkiye değil, evrensel hukuk açısından da yanlış bir durum ki “tutuklulukların cezaya dönüşecek uzunlukta olması”zaten AB tarafından devamlı eleştiriliyor, Türkiye raporlarına konuyor.

Bu durumda “Tükürdüklerini yalayacaklar” veya “şu tarihe kadar yemin etmezlerse milletvekillikleri düşer” benzeri hakaret veya tehdit ifade eden açıklamalarla Ana Muhalefet Partisi’ni, yani iktidardan sonra en fazla oy alan partiyi köşeye sıkıştırmak, “o olmadan da hiç sorunsuz yola devam edileceğini” düşünmek olacak iş midir? Dünyanın hangi “demokrasi rejimi”nde benzeri görülmüş, böyle bir durumda sorunsuz yola devam edilmiştir?

ÇÖZÜM MÜMKÜN!

Bu gerilim yerine iktidar partisi “lafta kalan uzlaşma”yı gerçeğe çevirse ve “ülkenin huzuru için gelin önce bu sorunu nasıl çözeceğimizi düşünelim” dese herşey çok farklı olabilirdi, hala da olabilir. Daha önce Sebahat Tuncel için kolayca çözüm bulunmuşsa, hatta Habur’dan gelen teröristler bile serbest bırakılmışsa, yargı canının istediği kesin suçlulara o hakkı tanımışsa hüküm giymemiş vekiller için de “tutuksuz yargılama” yolu açılabilir.

Kavga yerine uzlaşma istemek yeter, ülke ve toplum hak ediyor bu adımı, yeter çekilen gerginlik!

*****


Gurur duyulacak sanat başarısı!

Çocukluğumdan bu yana çok opera izledim ama tarihi saray bahçesinde, Devlet Sanatçısı Okan Demiriş’in yazdığı “tarihi opera”yı izlemenin keyfi başka oluyor. Pazartesi günleri yazmadığım için zaman geçti ama anlatmadan geçemeyeceğim bir başarı bu... 1 Temmuz akşamı Topkapı Sarayı’nın bahçesinde, gerçek tarihi dekorlar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü padişahlarından 4. Murat’ın hayatını ve annesi Kösem Sultan’la çekişmeli ilişkisini anlatan “4. Murat”ı izledim ve bir kez daha sanatta ne kadar büyük başarılar yakaladığımızı görerek mutluluk duydum.

Onun inanılmaz güzellikteki eseriyle büyülenirken, bir yıl önce kaybettiğimiz ve “Karyağdı Hatun”, “Yusuf İle Züleyha” operalarının da bestecisi olan değerli sanatçı Okan Demiriş’in “devlet sanatçısı” olmayı nasıl da hak ettiğini düşünüyor insan. Kendisi gibi çok değerli bir opera yıldızı olan eşi Leyla Demiriş’le de defalarca aynı sahneyi paylaşan, Karyağdı Hatun gibi bazı eserlerini “onun için yazan” bu çok yönlü sanatçının bütün eserleri, gördüğü büyük ilgi üzerine sayısız kez sahnelendi ve sahnelenmeye devam ediyor.

4. Murat’ın müziği ve senaryosundaki dinsel motifler, ilahiler, Padişah’ın Kur’an okuyarak ve ilahilerle savaşa çıkması, Mehter Takımı ve marşı, gerçeğine sadık kalınan tüm detaylar bir de Saray’ın atmosferi ile üstelik ay ışığında bir araya gelince ortaya gözlerinize inanamayacağınız bir kusursuzluk çıkıyor. Dekor ve kostümlerin güzelliğini, özgünlüğünü ise sadece seyirci değil, tarihi film veya dizi yapımcılarının da izlemesi şart bence.

İngiliz Kraliyeti’ne ait kıyafetleri andıranlar yerine “nasıl olması gerektiğini” görmek için... Bu başarıda emeği olan herkes, başta Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen,İstanbul Opera Festivali Sanat Yönetmeni Yekta Kara ve İstanbul Uluslar arası Opera Festivali’nin sponsorluğunu 2 yıldır üstlenen Deniz Bank olmak üzere kutlanmayı hak ediyor. Festival devam etmekte, hangi eseri yakalayabilirseniz mutlaka izleyin derim, kaçırılacak gibi değil çünkü!

*****


Hayvan konusunda bile kavga!

Yalnızca siyaset mi, hangi tarafa baksanız çekişme, tartışma, gerginlik görüyorsunuz. Bir “hayvansever gönüllü” okurumun gönderdiği mektup “hayvanseverlerle ‘hayvanseverleri sevmeyenler’ arasında da çekişme olduğunu, bu nedenle toplum olarak sokak hayvanlarının bakımsızlığına çare bulunamadığını, koca yeşil alanı olan sitelerde bile insanların kedi görmek istemediğini” anlatıyor. Tam da benim Pazartesi günü “Vurdumduymaz değil miyiz biz” başlıklı yazımda anlattığım şey, elele çözüm arayamamak, kendinden başka hiçbir şeyi sevmemek ve ilgilenmemek... Görmek istemiyorsanız “kısırlaştırılmalarına yardımcı” olun değil mi?

Gözlerinizin önüne annesini kaybetmiş yeni doğmuş kedi ve köpek yavrularını getirin lütfen, onlara biz el uzatmazsak kim uzatacak? Bu yazıları yazdığım son haftalar içinde anladım ki her ilde “mahalle mahalle, site site” hayvanlara yardım etmeyi benimsemezsek ve ilçe belediyelerimizi harekete geçirmezsek çaresiz sokak hayvanlarının bakımı, tedavisi, beslenmesi, korunması sağlanamaz.

HER VETERİNER YAPABİLİR

Konuştuğum veterinerler “belediyeler organize ettiği takdirde her semtteki veterinerlerin düşük ücretlerle belli sayıda sokak hayvanının kısırlaştırma ve tedavisini üstlenebileceğini” söylüyorlar. İstedikleri konularda rahatça para harcayan belediyeler bunu neden yapmasın? Bal gibi yapabilirler. Ama “yeterli talep ve baskı” olursa.

Sitelere, mahallelere, o çevredeki “sayılı sokak hayvanının beslenmesini, sığınmasını sağlayan, çevreye uyumlu küçük barınaklar” da yapılabilir. Herşey ama herşey “niyete” bağlı. Haydi, niyetlenelim artık, koruyalım onları!

DİĞER YENİ YAZILAR