Gerçek darbeciler ve ‘görev suçu’.. Nasıl yani?

Haberin Devamı

TBMM’ye sunulan “Askeri Hakimler Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıya göre “Ankara Başsavcılığı’nda devam eden 12 Eylül soruşturmasında ‘darbe yapmak’ görev suçu kapsamında görülürse ‘Kenan Evren ve diğer darbeciler’ için soruşturma açılıp açılmayacağına Başbakan Erdoğan karar verecek”miş. Haber bu..

Okuyunca; “nasıl yani” oluyor insan.. “Darbe yapmak” her şeyden önce “demokrasi suçu”, mağduru olan-işkence gören veya tüm yaşamı altüst olan binlerce vatandaş açısından “insan hakları suçu” ve tabii yapanlar için bir de “görevini kötüye kullanma” suçu. Bunlar “evrensel değerlere göre” apaçık ortadayken, hele de TSK’nın yarısı, gazeteci, sivil toplumcu, bilim adamı demeden yüzlerce kişi “darbe hazırlayacaklardı” iddiaları üzerine 4 yıldır tutuklanır, cezaevlerinde bekletilir, daha dava sürüyor olmasına rağmen basın ve siyasetçiler onlara “darbeci” derken.. Hiç ilgisiz partiler bile ilişkilendirilir, etiketlenirken “YAPILMIŞ DARBENİN SORUMLULARI”nın görev suçu işlemiş olduğu bile henüz belli değil mİ?

MAĞDURLARA SORUN!

Kim karar verecek peki? Neye göre verecek, keyfine göre mi?? Bu karar için de ben ve ailem gibi darbe mağduru ailelere, işkence görenlere sorulmalı, onlar da REFERANDUM beklerler, “bedelli” için yapılana kadar buna yapılmalı. ‘Darbe yapmış olanları’ nasılsa ‘yaptığı iddia edilenler gibi’ hücrelere tıkmayacaklardır ama hiç değilse ‘tarih önünde mahkum edilmelerini’ sağlamaları gerekir. Hem ‘referandumda halka verdikleri söz’ açısından, hem de aksi takdirde kimseciklerin ‘darbelerin hükümet tarafından önemsendiğine, önlenmek istediğine inanmayacak olması’ açısından bu yapılmalıdır. Aynı zamanda 27 Nisan muhtırası için de tabii..

***


Akdeniz’de tsunami tehlikesi!

Okurumuz Dr Okan Öztürk “Almanya, İsveç, Fransa gibi ülkeler nükleer santral yapımını referanduma sunarken Türkiye’de ‘bedelli askerliğin’ referanduma sunulmasından söz ediliyor ama santral yapımı halka sorulmuyor” demiş. Aynı mektupta; Ağustos 2010’da Bülent Arınç’ın bedelli askerlik için “halkta yoğun bir talep var, bedelli gündeme gelmelidir” dediği, Başbakan Erdoğan’ın ise “Bu konuyu Genelkurmay’la konuşacağım ama son kararı biz veririz” sözleri de hatırlatılmış.

Kısacası nükleerde halka sormak çok daha gerekli.. Çernobil faciası deprem nedeniyle değil, “Rus teknisyenlerin ihmalleri nedeniyle” oldu ve milyonlarca insanın yaşamını ya da sağlığını elinden aldı, şimdi yine Ruslara emanet edilecek olan ve üstelik deprem bölgesinde, fay hattı üzerinde veya yakınında yapılacak olan nükleer santraller konusunda “deprem bölgesi olmayan ülkelerin bile yaptığı gibi” halkın görüşü alınmalıdır.

Prof Dr Fuat İnce ise gönderdiği mektupta “Doğu Akdeniz’de tsunami riski olduğunu, bundan hiç söz edilmediğini oysa AB’nin bilim-teknoloji haberleri veren sitesi ile dünyanın en saygın 2 bilimsel dergisinden biri olan ‘Nature’ dergisinde bunun açıklandığını (Nisan 2008 ), daha önce tarihi kayıtlara geçmiş iki tsunamide Nil deltasına, Yunan adalarına kadar binlerce kişinin öldüğünü” anlatmış.

İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nden Prof Beth Shaw’un yaptığı araştırmaların sonucuna göre Doğu Akdeniz’de tsunami olasılığı her zaman mevcutmuş. Bütün dünya nükleer santralleri sorgularken, Türkiye’de ise “deprem-tsunami” tehlikeleri ortadayken (Rusların tekrarlayabileceği hataları da ekleyin) acaba yine de “biz kimselere danışmadan bildiğimizi okuruz” diyecekler mi?

***


Vücudun tek hücresi!

İstanbul Üniversitesi’nde derse çarşafla giren ve uyarılara rağmen çıkmayan öğrencilerle ilgili ‘Çarşaf serbest bırakılmalı’ başlıklı yazıma çok sayıda mesaj geldi zira bugüne kadar hiç söz edilmeyen ama sorun çıkaracak bir konu bu..

“İnancı için ( Nur Suresi, 31. Ayeti böyle yorumlayarak ) türban takan öğrenci derse giriyorsa, ben de inancım için (Ahzap Suresi, 59. Ayeti böyle yorumlayarak) çarşaf giyiyorum. Eşit muamele yapılmalı” diyen öğrenci haklıdır. Eşitlik ve laiklik ilkeleri bu hakkı gerektirir, üstelik tüm din ve inançlar için gerektirir.

1400 yıl önce, “Müslümanlık ortaya çıkmadan da kafaları örtmekte olan örtüyü ‘göğüslerin üzerine indirmekten’ söz eden” ayet “saçın tek telini bile göstermemek” haline dönüşürse, “kadınların dışarı çıkarken üzerlerine örtülerini almalarını” bildiren ayet de “vücudun tek hücresini bile göstermemek” haline dönüşebilir. Bunlar daha önce çok tartışıldı, madem ki kıyafet konusunda “inançlara özgürlük”ten söz ediliyor herkesin kendi yorumuna, inancına özgürlük verilmelidir. Diyanet, siyasetçiler, gazeteciler bugüne kadar sadece türban için yaptıkları tartışmayı “çarşaf için de yapmayı” düşünmeye başlamalılar artık!

DİĞER YENİ YAZILAR