İki yanlış bir doğru eder mi?

Haberin Devamı

Hani “deveye ‘boynun eğri’ demişler, ‘nerem doğru ki’ demiş” atasözümüz var ya durum aynen öyle.. Atalarımız da aynı ülkede benzer durumları çok yaşamış olmalılar ki gerek duymuşlar.. Birçok atasözümüz gibi buna da başka bir ülkede rastlayamazsınız yalnız bize özgüdür. Bundan 50 yıl sonra da benim satırlarımın benzeri yazılabilir, eğrilikleri asla düzeltmez, tam tersine giderek arttırırız biz.

Bir yanda “Ergenekon soruşturması” diye tutuklanan insanlara sorulan anlamsız sorular, o sorulara haklı tepkiler ve bu insanların sürekli olarak söyledikleri “Bu CD’nin içeriği delil olamaz” sözleri var. Düşünebiliyor musunuz arama sırasında aldıkları bilgisayara “bir kitabın neden kaydedilmiş olduğunu” suçlama olarak soruyorlar. Ne demek yani, herkes isterse beğendiği on kitabı da kaydedebilir, bilgisayarın anlamı, kolaylığı bu.. Hele kitap yazacaksanız yararlanmak üzere birçok bilgi, belge, kitabı kaydedersiniz.

Bu hesapça hangi kişiyi ya da evi seçseler aramak için, orada bulacakları bilgisayarlardan suçlama yapabilirler, suçlamak da çocuk oyuncağı olur. O arada tabi bazı CD’lerin “çakma” çıktığını, her tür belgeye, telefonlara, iddianamelere “sehven” yüklemeler yapıldığını ayrı bir yere koyun, bunlar da biliniyor. Alınan CD ve bilgisayarların kopyalarını, delilleri en kısa zamanda savunma avukatlarına teslim etmeleri gerekirken israrla hiç vermedikleri de..

Sadece “iddialarla” suçlanan insanların ‘henüz tek bir kanıtlanmış suç” çıkarılmamasına rağmen aylar, yıllar boyu mahkum gibi cezaevinde tutulduğu da..

GÜVENECEK NE VAR?

Peki bütün bunlar ortadayken o tutukluların “adil bir yargılama olacağına” inanmaları, suçlu değillerse “bunun nasılsa ortaya çıkacağına güvenmeleri” mümkün mü? Şu anda tutuklular arasında tek bir kişinin bu güveni hissedebileceğine inanabilir miyiz? Tutuklama ve “darbeci” etiketi yapıştırma bu kadar kolaysa başka insanların aynı tehlikeyi, korkuyu hissetmemesi mümkün mü? Piyango reklamı gibi; “size de çıkabilir”.. Çıkarsa sizin için de nasılsa bir neden icat edilebilir..

Bu hafta içinde bir haber-tartışma programı “yargıya güveniyor musunuz” sorusunu halka sordu, “güveniyorum” diyen çıkmadı. İşin en acı tarafı da işte bu; sonunda sizi kurtaracak tek merci “güvenilemez” halde.. Bu; demokratik, insan haklarına saygılı bir ülkede asla rastlanmayacak durumda ise hükümetin “ülkede korku için neden yok, bizim siyasetimizde korku yok” vurgularının.. Yaratılan bu ortama tepki gösteren ABD Büyükelçisi’nin sözlerine “ABD’nin kendisi” destek vermişken Büyükelçi’ye kızmanın da anlamı olmuyor tabii..

ESKİ DARBELERİ SORUN!

Durum bu kadar net olduğu halde hala ‘doğru ile yanlışa yer değiştirtmek için’ bin numara çevirenlerin, mazeret üretme ve inandırma çabasında olanların sayısının fazlalığına da “tam bir trajikomedi” mi demeli yoksa “bu işin çivisi çıktı” mı, kestiremiyor insan. Bir de “eski darbeleri” her gün hatırlatarak tutuklanan askerler için “şimdi sıra onlara geldi ama yine de adil yargılanma hakkı olmalı” diyenler var ki orada “traji”yi de çıkarıp yine “komedi” demek gerekiyor. O darbeleri bu tutuklananlar mı yapmış?

Madem darbelere bu kadar kızgınsınız, ‘darbe ve muhtıraların sorgulanması için’ halka söz verilmesine rağmen bunun yapılmamasını niye hiç dert etmediniz? Ayrıca “darbeler yanlıştı” ama bugün yapılan hukuksuz tutuklama ve suçlamalar için “sıra onlara geldi” deyince bunun bir rövanş olduğu anlamı çıkıyor. Yanlışlar “sırayla” mı yapılacak? “İki yanlış” yan yana gelince “bir doğru” mu edecek?

Tablo gerçekten çok üzücü, ama gerçekleri göremeyen veya farklı göstermeye çalışanların, ‘hukuk devleti ile demokrasinin’ anlamını şaşıranların hali daha içler acısı bence!

*****


Yine yaptı!

O bıkmadan, sıkılmadan yaptıkça ben de bıkmadan yazacağım. Emin Çölaşan “Türkiye’nin en iyi yazarı benim, anketlerde böyle çıkıyor” demeyi pek seviyor, ona “anketlere bakacak olursak Türkiye’nin en seksi erkeği olarak Ahmet Mete Işıkara çıktığında kendi bile çok şaşırmıştı” demeyeceğim zira ülkenin deneyimli, iyi yazarlarından biridir, mümkündür.

Ama dönüp dolaşıp Vatan gazetesi yazarlarına takması ve “övüyor gibi yaparken” bile aslında vurmaya çalışması çok çirkin, bunu söyleyeceğim. Efendim “bu gazetede az sayıda sağlam yazar var”mış ama “sağlam yazarlar belli gazetelerde ‘patronun nazar boncuğu’ ve düşen yıldırımların önünü kesecek ‘paratoner’ olarak, göstermelik tutulur”muş. “Geçmişte yaşadığı için biliyor”muş. Yazacağı haber ve yorumun başına bu eklemeyi yapmayı neden çok gerekli görüyor dersiniz?

Asıl amacı ayrıldığı gazetenin patronuna zarar vermek mi yoksa diğer gazetecilerin “sağlam” olması mı kendisini rahatsız ediyor? Peki o sağlam dediği yazarların “bu gazeteyi kuran yazarlar” olduğunu ve o günden bugüne kadar ve daha önceki meslek yaşamlarında da “aynı ilkeleri koruyan, kendini kullandırmayacak kadar sağlam” yazarlar olduğunu bilmiyor mu? Bu yazarlar olmasa o gazetenin de “aynı gazete olmayacağının” farkında değil mi?

Kendisi “geçmişte” paratoner olarak mı tutulmuştu, bunu bile bile kabul mü etmişti?

Sadece bu soruları cevaplasa mahcup olmasına yeter ama bunu da yapmayacağını artık biliyoruz. Bunları onun için yazmak beni üzüyor ama yazdıkları dayanılır gibi değil onu da söylemiş olayım.

*****


‘Tecavüze teşvik’e suç duyurusu!

Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi (vah ki ne vah, üstelik bunları öğretiyor) Orhan Çeker’in “Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür olaylarla karşılaşman sürpriz olmaz. Bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyen kadının da etkisi küçümsenemez” dediğini biliyorsunuz.
Aslında 21. Yüzyılda ülkenin kadın erkek tüm insanlarından bu çağdışı, bu “suça destek veren ve tesettürsüz kadınları hedef tahtası yapan” cümlelere ortak tepki gelmeli ve bir daha hiç kimse böyle saçmalamaya cesaret edememeliydi ama olmadı maalesef. Bu ülkenin insanları da sivil toplum kuruluşları da tepkisiz!

Ama neyse ki Ankara Barosu Başkanlığı Kadın Hakları Merkezi’nin hukukçuları “tecavüz olaylarının kadının kıyafeti ve davranışlarıyla ilgili olduğu” anlamını taşıyan ve tecavüz suçlularını koruyan bu ifadenin “suçu ve suçluyu övme, hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçlarını taşıdığını bildirerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlar. Haydi şimdi bu önemli dava için de hükümetten destek gelmesi bekleniyor.
Çocuklara hatta bebeklere bile saldırabilen vahşilerin bulunduğu yerde, toplumun, kadın vatandaşların güvenliğini sağlamak için harekete geçilecek mi, bu dava için de “savcısıyım, avukatıyım” diyenler çıkacak mı bakalım!

DİĞER YENİ YAZILAR