Kanun padişahın dediğidir!

Haberin Devamı

Yeni başlayan “Muhteşem Yüzyıl” dizisini muhteşem buldum.

Osmanlı dönemini, hele de Kanuni Sultan Süleyman dönemini bu kadar güzel anlatan, dekoruyla, (bazılarında biraz İngiliz kraliyet kostümleri etkisi görünse de) kostümleri ve oyuncularının gücüyle böylesine kusursuz hazırlanmış bir dizi olamaz. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum.

Çok zor dizi izleyen ve çok zor beğenen beni bile ekrana kilitlediğine göre çoğunluk tarafından beğenildiğini tahmin ediyorum. Başrolleri paylaşan; Halit Ergenç, Nebahat çehre, Okan Yalabık, ilk kez gördüğümüz Meryem Uzerli ve tüm ekip resmen Hollywood klasikleriyle rekabet edecek düzeyde oyun gücü sergilemişler ki ben bu dizinin birçok ülke tarafından satın alınacağını düşünüyorum.. Daha dizi başlamadan önce onunla ve Halit Ergenç’in oyunuyla ilgili yapılan bazı aceleci ve olumsuz eleştirilere de kesinlikle katılmıyorum.

Dizi o dönemi gayet güzel yansıttığı gibi, Sultan Süleyman’ı en iyi şekilde canlandırabilecek iki-üç isimden biri nin Ergenç olacağı izlerken açık şekilde görülüyor.

Nebahat Çehre’nin ise; hangi role koysanız deneyimi ve güzelliğiyle başarının zirvesine çıkan bir sanatçı olduğu şüphe götürmez. Onlar da, bundan önce yine süper dizilere imza atmış olan dizinin senaristi Meral Okay da, altın bir dönemi altın gibi özgün görüntülerle sunan yönetmenler Yağmur ve Durul Taylan da kutlanmayı hak ediyorlar.

21. YÜZYILDA OSMANLI ÖZENTİSİ

Muhteşem Yüzyıl’da beni etkileyen noktalardan biri; adı üstünde “Kanuni” Sultan Süleyman’ın adaletini gösterdiği ve işgal ettiği yerlerde halka zulmeden Kaptan-ı Derya’ya idam kararı verdiği “Divan toplantısı” sahnesiydi. Kanuni o sahnede; “Kutsal kitabımız Kur’an adaleti, iyiliği emreder, adaleti ara, bul der. Bundan sonra Osmanlı’nın adaleti, Sultan Süleyman’ın adaleti kanunlarla işleyecek” sözlerinden sonra “kendi padişahlığı döneminde milletin hakkını yiyenleri, eziyet edenleri cezalandıracağını” bildiriyordu.

Bugün Osmanlı’ya özenenler hiç şüphe yok bu diziyi izleyeceklerdir. Umalım da Osmanlı’da “sadece padişahın sözüyle dünyaların durduğu, onların sözü yanında hiçbir kuruma gerek olmadığı” gibi aslında çağdaş hukuk devletlerinde olmayacak bir “tek adam” düzenine, “yabancı büyükelçileri padişahın önünde yerlere yapıştırmak, hakaret etmek” gibi çağdaş diplomasi kurallarıyla bağdaşmayacak uygulamalara heveslenmesinler. Osmanlı İmparatorluğu’nun altın döneminde bunlar mümkündü ve izlerken hala insanın duygularını okşuyor olabilir ama bugünün dünyasında medeni ülkelerde kabul edilir şeyler değildir ki Türkiye’nin gidişi 21. Yüzyılda bile bunlara özentinin mümkün olduğunu gösteriyor maalesef.

KANUNİ ADALETİ.. HEM DİN, HEM KANUN

Bugün Türkiye’yi yönetenlerin bunlara özenmek yerine Sultan Süleyman’ın “doğruluk, dürüstlük, adaleti arama, milletin hakkını yiyenlerin gizlenmesi- korunması yerine cezalandırılması” gibi ilkelerine özenmeleri gerekiyor. Eğer 2011 yılı Türkiye’sinde bu diziyi izleyenler “ Bugün aynı topraklarda Osmanlı adaleti bile yok” duygusunu hissediyorsa siz Osmanlı’ya özenseniz neye yarar, özenmeseniz neye yarar.

Aslolan, hangi dönemde olursa olsun adaletin ta kendisidir , nokta son! ( Kendi görüşlerini başka yazarların takdirine göre ayarlayan ve bu takdirlere ipotek koyanlara iş düştü yine.. Haydi bakalım.)

*****


Ve bizde padişah yasalarına devam!

Her alanda istenen kompozisyonlar “duruma özel” yasalarla o da olmazsa halkın anlamayacağı en teknik konuları referanduma sürerek çıkarılıyor. Bu operasyonlara da aralıksız devam ediliyor, öyle ki çok yakında hatta seçime varmadan ortalık “dikensiz gül bahçesi”ne dönecek.

“Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu” ile “Anayasa Mahkemesi” referandum ertesinde halledildi, üye sayıları arttırılıp yeni üyelerin tamamı iktidarın istediği isimlerden seçildi, hatta HSYK’ya Adalet Bakanı’nın sözünden çıkmayacak Bakanlık bürokratları yerleştirildi. Böylece Meclis’in çıkaracağı yasalar “demokrasi açısından, insan hakları açısından sakıncalı” olsa bile AYM denetimi de artık imkansız gibi..

MAĞDURLARIN GİDECEĞİ YER YOK!

İktidara iyice bağımlı hale gelen HSYK nedeniyle hakim ve savcılarla keyfe göre oynanabileceği gibi artık hakimler bağımsız karar vermeye de korkacaklar zira anında yerleri değiştirilebilir, soruşturma açılabilir. Yüksek mahkeme üyelerini HSYK seçeceği için yakında diğer yüksek mahkemeler de aynı duruma gelecek (ama tüh, referandumda verilen “darbe ve muhtıralar sorgulanacak” sözü tutulmadı, “Evet” diyenler ancak bu “mahkemeleri iktidara teslim etmeye” destek vermiş oldular.)

Bu da yetmedi “mahkemelerde yanlış kararlarla mağdur olanların başvuracağı tek merci” olarak kalan Yargıtay’a el atıldı. Yargıtay’da dosyaların birikmesine çözüm olarak ‘bölge adliye mahkemeleri’ kurulup, hakim ve savcı sayısı arttırılabilecekken çözüm “Yargıtay üye kapasitesinin arttırılması için kanun tasarısı” olarak seçildi. Bilin bakalım Yargıtay’ın 70-80 yeni üyesine kim karar verecek?

Ve bu durumda örneğin Prof. Dr Mehmet Haberal; “Hizbullah terör örgütü üyeleri bile, 5 cinayet- 1 tecavüz- dört gasptan mahkum olanlar bile serbest bırakıldı, ben dünya çapında bir cerrahım ve imzasız ihbarlarla aylardır tutukluyum bu nasıl bir adaletsizliktir” diye itiraz edecek olursa tam çaresiz durumda kalacak. Ne güzel adalet değil mi? Sultan Süleyman döneminde bile olmayan bir yöntem değil mi?

MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ DE BAŞBAKANDA!

Başbakanın ismi önemli değil, ‘o mevkide kim olsa çok yanlış bir yetki’ de şu anda ona verilmiş durumda. TBMM’de RTÜK Yasa Tasarısı’nın 1. Bölümü kabul edilmiş ve Erdoğan’a “yayın yasağı getirme yetkisi” verilmiş (Osmanlı padişahlığına adım adım..)

“Kamu düzeninin bozulması veya milli güvenliğin gerekli kıldığı hallerde” Başbakan veya görevlendirdiği bir bakan geçici yayın yasağı getirebilecekmiş. Mesela uzun süredir Kadın Bakanı’nın diline doladığı “Aşk-ı Memnu, Fatmagül’ün Suçu Ne, Yaprak Dökümü” türü diziler (veya keyfe göre ne olursa) müstehcen ya da kadını istismar eden ya da şiddete özendiren sınıflamalarından birine sokularak anında kaldırılabilecek.

Bu yasağa karşı Danıştay’da dava açılabilecekmiş. Artık hangi medya patronu “bertaraf edilmeyi” göze alabilirse..

İşin en ilginç tarafı, adı “RTÜK Yasası” olup da bu kurumun yetkilerini ondan alıp Başbakan’a verecek olması.

Tabii liberal ve de demokrat gazetecilerin buna da bir itirazları olmayacaktır, aferin onlara!

DİĞER YENİ YAZILAR