Aşk biterken...

Haberin Devamı

Merak ettiniz biliyorum, “Neredesiniz Ruhat Hanım, yoksa artık siz de mi yazmayacaksınız” diyen, birçok konuda endişe ve üzüntü bildiren mektuplarınızın arkası kesilmedi. Yüzlercesi birikti, saklıyorum bunları. (Bazen orada burada ‘kafamızdan uyduruyormuşuz gibi’ kasıtlı, anlamsız yazılar döktürenler oluyor, saçmalayacaklarına buyurup baksınlar diye saklıyorum hepsini.)

“Siz de mi yazmayacaksınız” sorusu özellikle dikkat çekiciydi. Bugüne kadar zaten çok nadiren çıktığımız ve referandum nedeniyle de bu yaz yapamadığımız- tatillerde hiç sorulmayan, ilk kez gündeme gelen bu soruyu sormak için haklı nedenleriniz olduğunu biliyorum. Böyle hissettiğiniz için, söylenecek çok şey olmasına rağmen açık açık dertleşemediğimiz için üzgünüm.

Ama herkes Türkiye’de “değişim” istemiyor muydu, işte her şey “beklendiği ve istendiği gibi” değişti, neden mutlu değilsiniz o halde? Yoksa Bekir Coşkun’un “Bir yerde yangın çıkarsa herkes yanar” sözleri mi etkiledi sizi?

Bilemem... Bilinmesi gereken bir şey varsa o da artık eğer hala yapılabiliyorsa- gazeteciliğin giderek çok zor, hatta imkansız hale geldiğidir. Büyük bir zevk olmaktan çıkıp sıkıntıya dönüştüğüdür. En azından ben böyle hissediyorum.

ÖZGÜRLÜK TUTKUDUR!

21 yıllık gazetecilik yaşamımda (SABAH ve VATAN’dan önce GÖLGE ADAM’daki bir yıllık çalışmamı da sayarsak 22) ilk kez; büyük bir aşkla bağlı olduğum mesleğime artık bu aşkı hissedemez hale geldiğimi, bana bu derin bağlılığı veren şeyin “nefes almak ” kadar gerekli bulduğum “özgürlük duygusu” olduğunu sizden saklayacak değilim. Medyanın başına gelenler, hepimizin katlanmak zorunda kaldığı baskılar ve haberler acı veriyor artık.

DUT YEMİŞ BÜLBÜL

Eğer bu ülkede “liberalim, özgürlükçüyüm, şuyum, buyum” diyenler medyanın uzun süredir karşılaştığı ağır baskıları, artık “çok seslilik” diye bir kavramın kalmadığını, devamlı örnek gösterilen AB ülkelerinin hiçbirinde bu şartlara sessiz kalınmayacağını görmezden gelebiliyor, işlerine gelen konularda bülbül gibi şakıyıp gelmeyende ise ‘dut yemiş bülbül’e dönüyorlarsa daha ne söylenebilir ki? Ve hatta bazıları bugüne kadarki görüşlerini bile kendi yazılarıyla yalanlar hale geliyor, mevcut sansürle de yetinmeyip özel sansür kurulları talep ediyorsa?

Bunları bir kenara bırakıp başa dönelim; bugüne kadar tatiller bana çok uzun gelirdi, bu kez gelmedi. Sizden ayrı kalmak yine zor ama hiç bitmeyen çılgınca bir kavganın içinde olmamak, keskin kutuplara ayrılmış ve maalesef birbirine karşı bile kin duyar hale gelmiş medya ortamından da uzak olmak meğer ne rahatlatıcı bir duyguymuş. Kızanlar olabilir bu sözlere ama yalan söyleyemem biliyorsunuz.

Tatilde alışkanlığımı tümüyle bozmadım tabii, yine önemli olayları izledim, notlar aldım, bunları sizinle paylaşacağım. Ailemle, çocuklarım ve dostlarımla uzun süredir ilk kez “zamanla yarışmak zorunda olmadan” birlikteliğin tadını çıkardım. Yerli-yabancı yeni dostlarla, gittiğim yabancı ülkede bile beni görür görmez yanıma gelip ilgisini, sevgisini içtenlikle dile getiren okurlarım, izleyicilerimle karşılaştım.

Örneğin bu yeni dostlar arasında Kemal-Yeşeren Başbuğ çifti ve dünya tatlısı oğulları Kerem ’le geçen eğlenceli uzun saatleri çok özleyeceğimi düşünüyorum. Başarılı, deneyimli yönetmen Başbuğ ile eşinin esprili kişilikleri ve zekaları beni çok etkiledi. Yakından tanıdıkları medya ve sanat dünyası hakkındaki ‘gün yüzü görmemiş’ bilgileri deÖ Yazsalar uzun ve gerçekten çook çok ilginç bir kitap olur.

İşte böyle geçti bir tatil... Bugünden itibaren yeni maceralara yelken açıyoruz, kemerleri bağlayıp uçuşa hazırlanın! (Yelkenliyi de uçururuz merak etmeyin.)

***


Telefon dinlemenin mazereti

Hanefi Avcı ’nın yazdığı romanın satış rekorları kırmasının ardından önce gözaltına alınıp sonra “bir terör örgütüyle ilişkisi” neden gösterilerek tutuklanması, Tophane saldırısından sonra haftanın en şok edici gelişmelerinden biriydi.

Hayatını terörle mücadele ederek geçirmiş insanların “bir terör örgütüyle bağlantılı olduğu” öne sürülerek tutuklandığı daha önce de görüldü. Henüz onların tutuklanma nedeni kanıtlanarak açıklanmamışken Hanefi Avcı’nın tutuklanması doğal olarak şok etkisi yaptı. Bundan sonra kitap yazmaya niyetlenenler de iki kez düşünür artık, kırpıla kırpıla kuşa döndürülmüş ifade özgürlüğümüz sağolsun. Bu arada Hüseyin Gülerce ’nin tutuklamadan sonra bir programda söylediği cümle dikkati çekmeyecek gibi değildi.

“Hanefi Avcı’nın gayri meşru ilişkisi ortaya çıktı. Buna bağlı telefon dinlemesiyle Devrimci Karargâh’la ilgisinin ortaya çıkacağını anladığında bunu önlemek için kitap yazmış olamaz mı” diyordu.

Bu sözlerden “gayri meşru ilişkisi olma” nın telefon dinleme için yeterli neden olduğu anlamı çıkıyor. Demokrasilerde insanların kişisel ilişkileri başkaları tarafından dinlenebilir diye bir şart hiç duyulmuş mudur? Duyulmadığına göre nasıl olmuş da gayri meşru ilişkiye bağlı telefon dinlemesiyle ortaya çıkmış?

O kadar önemli ki bu mazeret, eğer gerçekten durum bu noktadaysa ‘dinlenmek istenen her vatandaş için ayrı bir antidemokratik neden’ bulunabileceğini anlatıyor. Konuşmalarında demokrasiden, özgürlüklerden söz edenlerin başlı başına bu nedene karşı çıkmak yerine onaylamasını anlamak mümkün değil!

DİĞER YENİ YAZILAR