Din ile kandırılmayın!

Haberin Devamı

2000’li yıllardan önce “laik bir ülkede din siyasete, devlet işlerine karıştırılamaz” denirdi, şimdi her ikisinin de göbeğinde oturuyor.

“Din-ibadet Allah’la kul arasındadır, bunun reklâmı olmaz, sergilenmez” denirdi, şimdi her türlü reklâmı yapılıyor. Bunlara engel olmak vatandaşlık bilincine erişmiş, akıllı bir toplumun elindedir ve onun işidir aslında. Tabii toplum yeterince akıllı ise... Geleceği zamanında görebiliyorsa...
Kendisini yönetenlere “Sizin göreviniz vatandaşa aş, iş sağlamak, yoksulluk, terör ve tüm sorunları çözmek... Herkesin dini inancı kendine, dini de diğer alâkasız konuları da karıştırmayın” der bitirir. Ama Türkiye’de bitiremiyor.

Örneğin referandumun asıl konusu ne; yüksek yargı üyelerini iktidar partisi ile Cumhurbaşkanı’nın seçmek istemeleri... Hali hazırda hükümetin yargı üzerindeki etkisi yeterinden fazla iken, Cumhurbaşkanı’nın yetkileri de aynı durumda iken bununla yetinmemeleri... Yapılan anayasa değişikliği sonucunda ortaya geri dönülemez bir büyük sorun çıkacak.

LİDER SEÇEN PİŞMAN OLUR

Öyle büyük bir sorun ki demokrasi tümüyle hayal olabilir. Ama referandum kampanyalarına bakıyorsunuz bu konudan başka her şeyden söz ediliyor. Türban kavgaları öne çıkıyor, Başbakan “diğer partiler bizi indirmek istiyorlar” diyor ve sanki referandum Anayasa için yapılıyor değil de ortada bir seçim varmış gibi liderler yarışta...

25 Ağustos Çarşamba günü bir gazetede İngiliz The Guardian’dan alınan İran’la ilgili bir haber vardı. Ortada düzgün, dürüst çalışabilen bir medya ve yargı olmadığında (buna izin verilmediğinde) ne sonuçlar çıkabileceğini çok güzel anlatan bir haber.

İRAN’DA NELER OLUYOR?

Haziran 2009’da yapılan ve seçimde hile yapıldığı iddiasıyla binlerce kişinin sokaklara döküldüğü, sonunda devrim muhafızları tarafından bastırılan olayların halâ durulmadığı anlatılıyor. Haber şöyle:

“İran tartışmalı seçimin sendromundan çıkamıyor. Muhafazakâr Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın seçiminden sonra muhalif gazete ve dergilerin kapatılması rutin hale gelirken, bu kez reformcu liderler için görülmemiş bir sansür mekanizması devreye sokuldu.

İyi bilinen bir sitenin haberine göre Kültür Bakanlığı 18 Ağustos’ta ‘Çok gizli ve acil’ damgası ile bir talimat yayınlayarak Ahmedinecad’ın reformcu rakipleri eski Başbakan Musavi, eski Meclis Başkanı Kerrubi ve eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin haber ve fotoğraflarının medyada yayınlanmasının yasaklandığını bildirdi.
Devlet medyasında çalışan bir gazeteci, seçim sonrası hükümetin emri üzerine muhalefetle ilgili haberleri yayınlayan gazetelerin kapatıldığını, muhalif liderlerin adının yerine dini lider Hameney’in icadı olan ‘fitnenin liderleri’ ifadesinin kullanıldığını anlattı.”
Aynı gazeteci “Anayasa’nın sansürü yasakladığını, Kültür Bakanı’nın bu tür talimatlar verme yetkisinin olmadığını ama kimsenin şikâyet edemediğini, şikâyet edenin gazetesinin derhal kapatıldığını” söylemiş.

BURADA DİKKAT

Ortada iktidarı elinde tutanları denetleyen bağımsız yüksek mahkemeler, vatandaşın hakkını arayacağı yerel mahkemeler olmayınca, tüm kurumlar gibi yargı da bir kişi veya bir zümrenin emrine girince kimi nereye şikâyet edecekler ki?
Seçimde hile de yapılsa, gazeteler, dergiler kapatılıp gazeteciler hapse de atılsa, muhalif siyasetçilere medya sansürü de konsa seslerini çıkaramıyorlar işte.
Aynen Gazze’de Hamas’a oy veren ama sonra baskılarından yılarak “pişman olduk” diyen Gazzeliler gibi onlar da pişmanlıkları ile baş başa ağır baskılara susup oturuyorlar. Bundan sonra Ahmedinecad her seçimde hile yaparak kazansa bile yine susup oturmak zorunda kalacaklar.
Guardian’ın haberi demokrasiyi zamanında korumayı bilmek, hele de son şansları kaçırmamak açısından gerçekten de uyarıcı değil mi?

DİĞER YENİ YAZILAR