Referandum sürecinde istenmeyen isimler... Ve RTÜK!

Haberin Devamı

Referandum ve seçim öncesinde, neredeyse tüm TV kanallarında ve gazetelerde tek ses haline gelen iktidar partisi -halka doğru ve tarafsız bilgi verdikleri için- istenmeyen isimleri de tek tek bertaraf etmeyi, gözden uzaklaştırmayı ihmal etmiyor.

Bildiğiniz gibi kısa süre önce reyting ölçümlerine bile el attılar ve doğal olarak reklamveren firmaların yaptığı BAĞIMSIZ ölçümlerde RTÜK’ün de bulunması gerektiğini söylediler. Oysa tüm devlet kurumlarının siyasi baskı altında olduğu, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerinin bile yanlış (!) çıkabildiği bir dönemde “hatalı verilebilecek” reyting ölçümlerinin hem reklamveren, hem de izleyici açısından ne kadar yanıltıcı olacağını takdir edersiniz.

Sonunda örneğin çok düşük reyting alan, izlenmeyen bir kanal veya program yüksek izlenirlikte gösterilebileceği gibi tam aksi de olabilir. Çok önemli sonuçlar yaratacak, yanıltacak kurnazca bir girişimdir bu.

Şimdi bir başka olay; ekranlarda kan gövdeyi götüren şiddet dizilerini veya örneğin bu dizilerde “zenginlerin çantasından para çalmak hırsızlık değildir” benzeri incileri fark etmeyen RTÜK Ahmet Türk’e saldırı olayını 3 gün süreyle yayınlayan STAR’a kısa süre önce 250 bin TL ceza kesti.

Haber “Yumruk atana 7 bin, yayınlayana 250 bin TL ceza” başlığıyla verildi bazı internet sitelerinde... Medya özgürlüğü öyle muhteşem noktada ki (!) aynı dizide, aynı sınırsız şiddet bin kez tekrarlanarak yıllar boyu gösterilebiliyor ama ‘haberler’i en çok izlenen kanala, o haftanın en önemli, en çok tartışılan olayını “sık gösterdiniz” diye ağır para cezası kesiliyor.

Cezanın kendisi değildir önemli olan, bu ‘haberler’i hazırlayan gazetecilerle ilgili olarak verilen mesajdır.

Referandum yaklaşırken o “haberler” ve o gazetecilere yapılan baskıdır.

Ne kadar demokratikleşiyoruz giderek değil mi?

Referandum sonucuna göre, hesap soracak tek yargı kurumu kalmazsa daha çok demokratikleşeceğiz (!), herkes bu referandumun hayati önem taşıdığını bilerek oy vermekten kaçmamak zorunda. “Hayır”lı oylar bunun için çok önemli

*****


Bodrum’da müzik ziyafeti!

Türkiye’de güzel şeyler de oluyor ve bu güzel şeylerle moral bulmamız da gerekiyor.

Kısa bir “yazılı tatil” için geldiğim Bodrum’da iki muhteşem konser izledim ki yazılmadan geçilecek gibi değil... Fazıl Say ve Zülfü Livaneli konserlerinden söz ediyorum. Daha önce gelebilsem dinlemeyi çok sevdiğim, bence pop müziğin tartışmasız lider isimlerinin başında gelen Serdar Ortaç konserini de kaçırmazdım ama ona yetişemedim. (Yıllar önce yaptığı ‘Yaz Günü’ isimli şarkısını müzik kanalları çaldıkça yakalıyorum, hâlâ yepyeni, hâlâ aynı tadı veriyor.)

Fazıl Say konserini de anlatacağım ama önce 30 Temmuz gecesi Bodrum’daki müzikseverlere inanılmaz bir müzik ziyafeti veren Zülfü Livaneli’nin konserinden söz etmek istiyorum.

Ona olan benzersiz sevgiye ve ilgiye bir kez daha şahit olduğum geceden... Uzun yıllar içinde, gazeteciliğinden romanlarına, milyonlarca kişinin ezberlediği şarkılarından, yazdığı klâsik müzik eserlerine kadar el attığı her işte kazandığı büyük başarıya, uluslararası takdir toplayan bir sanatçı olmasına, yazdığı şarkıların halk türküleri gibi milletle özdeşleşmesine rağmen tevazusundan, sempatisinden hiçbir şey yitirmeyen, hiç değişmeden kalan Zülfü Livaneli her zamanki doğallığı ve içtenliğiyle, benzersiz sanat gücüyle sıradan bir yaz gecesini, bir rüyaya çevirdi.

Antik Tiyatro’yu dolduran 1500 hayran arasında kimler yoktu ki; önümde oturan ve şarkılara coşkuyla eşlik eden Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk, İmren Aykut, Seynan ve Tamer Levent, Filiz Akın-Sönmez Köksal, Claudia Roth ve daha sayamayacağım kadar ünlü isim...

O koca tiyatro saatler boyunca şarkıların estirdiği mutluluk rüzgârıyla, Livaneli’nin şarkı aralarında anlattığı müthiş fıkralarla, yaptığı esprilerle, kahkahalarla doldu taştı. Bu “milyonları gururlandıran” büyük sanatçının; aylardır terör, darbe, Anayasa, referandum tartışmalarından bunalmış olan insanlara nasıl müzik keyfi ve huzur dağıttığını bir daha yakından izledim...

Genç sanatçılara verdiği içten desteğin, kendisini tekerlekli sandalyede izlemeye gelen hayranını fark ederek gösterdiği ilgiyi binlerce izleyici gibi takdir ettim.

Kısacası Zülfü Livaneli’yle bir sanatçı, bir meslektaş, bir dost olarak yine tarifsiz gurur duydum.

VE BİR BÜYÜK ORKESTRA ŞEFİ

Livaneli’nin arkasında kusursuz bir orkestra var, bu orkestranın şefi ise yine çok değerli bir müzisyen olan kardeşi Ferhat Livaneli...

Stockholm Yüksek Müzik Akademisi mezunu olan ve koro şefliği, aranjörlük konusunda eğitim alan Ferhat Livaneli; Zülfü Livaneli dışında Teodorakis, Franduri, Arif Sağ ve daha birçok yerli/yabancı sanatçının albüm çalışmalarında aranjör ve yönetmenlik yapmış. Eserleri Berlin Flarmoni, İzmir Opera, Hacettepe, Stuttgart ve Berlin gençlik senfoni orkestralarında çalınmış. Birçok dizi, film, oyun müziği yapan Ferhat Livaneli 17 yıldır Kültür ve Turizm Bakanlığı Modern Folk Orkestrası’nda sanat yönetmeni olarak görev yapıyor, müzik okulu ve prodüksiyon stüdyosu dışında kendine ait 3 albüme sahip.

Daha ne olsun, bir aileden çıkan bu 2 dev sanatçıya saygı duymaz mısınız? Ben duyuyorum ve onları ayakta alkışlıyorum.

Bu güzel konserden son bir not daha; ‘Nerdesin’ isimli şarkıda güzel sesi ve başarılı yorumuyla genç sanatçı Özgür Kıyat’ı da takdirle izledim. Gelecekte adını sık sık duyacağımıza hiç şüphe yok!

DİĞER YENİ YAZILAR