“Kağıt parçası” meselesi!

Haberin Devamı

Askerî Savcılığın “İrticayla Mücadele Eylem Plânı” isimli belgeyi Kurmay Albay Dursun Çiçek’in hazırlamış olduğu sonucuna varmasıyla birlikte vatandaşlardan sorular gelmeye başladı.

Tabii aynı vurgular köşe yazılarında da yer alıyor... Bunlar arasında en çok üstünde durulan nokta Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bu plânla ilgili iddia ilk ortaya atıldığı günlerde yaptığı basın toplantısında Dursun
Çiçek imzalı belge için “kağıt parçasından farksız” demiş olması. Hem bu vurgulanıyor, hem de “Sivil Savcılığın bu konudaki açıklamalarına aynı derecede önem verilmemiş olması...”

İlker Başbuğ bu konuşmayı yaptığında ortada sadece belgenin fotokopisi vardı. Ve uzmanlar “ıslak imzalı asıl belgenin bulunması gerektiğini, fotokopinin delil olarak kabul edilemeyeceğini” açıklamaktaydılar. Aynı sıralarda özel imza makineleri ile imzaların “orijinaline tıpatıp benzer şekilde” atılmasının mümkün olduğu örneklerle ‘haberler’deydi.

Bu nedenle zaten birçok kararındaki tutarsızlıklar yüzünden kendisine duyulan güven sarsılmış olan Adli Tıp’ın veya “siyasetin etkisine alındığı” bilinen TÜBİTAK’ın raporları pek inandırıcı olamadı.

Açıkçası artık her tür katakullinin yapıldığı bir ortamda, Türkan Saylan’a bile darbecilik iddialarının yapıştırılmaya çalışıldığı bir ortamda kimsede “inanacak hal” kalmamıştı.
Ama tabii Askerî Savcılığın, TSK bünyesindeki bir olayı doğrulaması ciddi ve inandırıcı bir gelişmedir, zira bu durumda hatasız sonuç için daha fazla gayret gösterecek bir başka kurum olamaz.

“Kağıt parçası” sözüne açıklık getirmek ise İlker Başbuğ’dan beklenen bir sorumluluktur.
Eğer kamuoyunun düşüncelerine önem veriyorsa bunu yapması, gelinen noktada halkı onun
bilgilendirmesi gerekmektedir.
Hatta “Dursun Çiçek’in günah keçisi olarak kurban edildiği” iddiası bile cevaplanmalı!

*****

40 soru, 40 cevap

AKP halkın Anayasa değişikliğini daha iyi anlaması için
40 soru-40 cevaplı bir kitapçık bastıracağını açıklamıştı. Başbakan dün TV’lerde bu kitapçığı gösterdi, bilgi verdi.
“Tek başlarına hazırlayıp Meclis’ten de (birkaç oy dışında tek başlarına) geçirdikleri”, Anayasa Mahkemesi’ne tüm gazete ve TV’leriyle, bakanlarıyla yaptıkları baskı sonunda Mahkeme’nin de “yargı bağımsızlığına vuracağı darbe nedeniyle hukuk devleti ilkesine aykırılığı gözardı ederek” iptal edemediği bu değişikliklerin ne güzel bir yargı reformu olduğunu, zaten AB ülkelerinde de böyle olduğunu, yargının eskiden daha siyasallaşmış bundan sonra ise daha demokratik olacağını bu kitapçık ballandıra ballandıra anlatıyor.

Bu durumda, yapılan Anayasa değişikliğinin aslında demokrasiyi nasıl ortadan kaldıracağını, milletvekillerini milletin seçemediği, yüzde 10 barajıyla milyonlarca vatandaşın oyunun çöpe gittiği bir Meclis ve cumhurbaşkanının yüksek yargı üyelerini seçmesinin yaratacağı sonuçları muhalefet partilerinin de ‘50 soru-50 cevap’lık bir kitapçıkla halka anlatması gerekecek kuşkusuz.

REFERANDUM SANDIKLARI

Bilgisayarla oy toplama sisteminin “dışardan müdahale”ye ne kadar açık olduğunu, bunun kolayca yapılabildiğini daha önce defalarca yazdık.

Şimdi “karar halkın” diyorlar. Kararın halka ait olması için sandıkların yüzde yüz güvenceye alınması şarttır. Konunun seçimden bile daha önemli olduğu unutulmadan bu garantiyi her sandık için sağlamalarını bekliyoruz.

*****

AYM yetkileri!

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in “Anayasa Mahkemesi’nin sorunlu noktalarda bir değişiklik yapmadığı”nı söylemesi “sorunlu noktalar”ı HSYK’da Adalet Bakanı ile müsteşarının kalması olarak açıklaması, “Anayasa değişikliğinin yürütmeye yargı üzerinde ciddi bir yaptırım gücü” sağladığını belirtmesi tartışılıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin “HSYK’ya Adalet Bakanı’nın başkanlık etmesini engelleyecek” bir yetkisinin olmadığını, Anayasa değişikliğinin ise ‘yürütme’ye (hükümete) yargı üzerinde güç sağlamadığını gayet emin şekilde söyleyenler, yani halka yanlışları doğru diye yutturmaya çalışanlar var.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun başında Adalet Bakanı ile müsteşarın olmaması gerektiğini AB de söylemişti ve AB ülkelerinde de yok. (Son olarak Fransa’da değiştirildi.)

AYM’nin bu neden de dahil olmak üzere yüksek yargı üyelerini TBMM’deki iktidar çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı’nı birlikte seçmelerini önleyerek o iki maddeyi “hukuk devleti ilkesine aykırılık” nedeni ile iptal etmesi gerekirdi. Ama hükümet ile medyası YARGI SÜRECİNDE öyle yoğun bir baskı kampanyası yürüttüler ki bu mahkeme sorumluluğunu yerine getiremedi.

HSYK ile Anayasa Mahkemesi üyelerini cumhurbaşkanı ile AKP’nin seçiyor olması, bağımsız kalabilen Danıştay’ın seçeceği üyeler azaltılırken siyasallaşmış Sayıştay’ın seçeceklerinin arttırılması hükümete ciddi yaptırım gücü sağlamıyorsa ne sağlıyor?
“Anlamayana masallar” kendilerini iyi hissetmelerine yarıyordur herhalde!

DİĞER YENİ YAZILAR