“Yaradılanı Yaradan’dan ötürü” sevmek!

Haberin Devamı

Ne kadar güzel bir sözdür bu; Allah’ın yarattığı her şeyi O’na sevgiden, saygıdan, “en güzeli, en doğruyu yaratacağına” olan inançtan dolayı sevmek... Ne mutlu bunu başarabilen iyi insanlara...

Ama tabii konu ‘insan’ olunca Allah’ın yarattığı gibi kalmayabiliyor; bazen çevre, bazen çıkarlar, bazen karakterin zaman içinde “olumsuz bir dönüşüm”e uğraması o insanı sevilmeyecek hale getirebiliyor. Düşünecek beyin yapısına sahip olmayan, sadece içgüdüleriyle hareket eden diğer canlılar bile bunların yanında daha sevecen, daha saygın kalabiliyorlar.

Meselâ küçücük bir bilgisayar meraklısı çocuğu öldürebilecek kadar cani bir ruha sahip olan, hangi nedenle olursa olsun bu hale gelmiş bir yaratığı “Yaradan’dan ötürü” sevmeye devam etmek mümkün değildir.

Kendinden güçsüz kadınlara ve hatta çocuklara (bebekleri bile duyduk) saldıran, taciz, tecavüz eden alçakları sevemezsiniz.

İnsanların toplu şekilde bulunduğu mekânlara, otobüslere patlayıcı madde atan canavarları sevemezsiniz.

Ehliyetsiz olduğu halde veya içkili ya da uykusuz halde direksiyona geçebilecek ve masum insanların ölümüne sebep olacak kadar acımasız ve beyinsiz yaratıkları sevemezsiniz.

Kendi cebini ve çıkarını düşünerek yanlış işler yapan veya “yapanları destekleyen” ya da plânlarını gerçekleştirmek uğruna yakıp yıkan, katliamlar yapan, en ufak bir etik değeri bile olmayan kötü ruhlu yaratıkları sevemezsiniz.

Hepsine “insan” deniyor (ben diyemiyorum) ama insanlıkla ilgileri kalmamıştır bunların. Bir yandan lanetler, bir yandan da hiç değilse bir daha olmasını engellemeye çalışırsınız. Bu tür eylemlerin cezalandırılması aynı eylemin tekrarlanmaması açısından son derece önemlidir.

İşte “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü” sevenlerin bunu yapması; önce kendisinin yanlış yollara girmekten kaçınması, sonra da “masum yaradılanları korumak üzere” kötülerden hesap sorması ve o hesaplar sonunda doğruyu görmesini sağlaması gerekir.

Bu ülkede yukarda saydığımız suçların, kötülüklerin hesabı en ağır cezalarla sorulmuyor. Katilinden tecavüzcüsüne, ehliyetsiz katillerden, en büyük sahtekarlıkları, yolsuzlukları yapanlara kadar tüm suçlular serbest... Veya serbest bırakılmaktan farksız hafif cezalarla kurtuluyorlar.

YETER ARTIK, ÖNLEYİN!

Bir kadına tecavüz edip bir de üstüne bunu kaydederek yayınlayacak kadar büyük bir suç işleyene kim ne hakla “iyi hal” indirimi yapabilir?

Küçük Musa’yı öldürdüğü iddia edilen zanlının 60 bin TL kefaletle serbest bırakılabileceği nasıl söylenebilir? Birkaç kişiyi öldüren katillere nasıl “yakında çıkarım, hesabını sorarım” diyecek kadar “adaletin olmadığı” duygusu verilebilir? Kadınları, genç kızları öldüren canilere “hafifletici neden” olduğunu iyi bildikleri için “başka erkeklerle beraberliğini öğrendim, ondan öldürdüm” kolaylığı sağlanabilir?

Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevenlerin ülkede (tüm diğer hukuksuzlukların yanında) had safhaya çıkmış adaletsizliği durdurmak için derhal harekete geçmeleri, bu ağır suçların mağdurları ve aileleri -eğer hâlâ yaşayacak kadar şanslılarsa- başta olmak üzere vatandaşlara “olayla ilgilendiklerini, adaletin yerini bulmasını sağlayacaklarını” bildirmeleri toplumun can-mal güvenliğini sağlamak için harekete geçmeleri gerekir.

İETT saldırısında ağır şekilde yanan kız öğrenciyi ve ailesini aradıklarını neden duymadık? Bu olaylarla ilgili bir bakan veya milletvekilinin ya da Emniyet’in açıklama yaptığını neden duymadık?

Bir hafta bekledim ‘kim ilgilenecek’ diye, artık dayanamadım.

Sadece öğrenciler türbanla ödül alamadıkları zaman mı demokrasi, insan hakları söz konusudur, ancak o zaman mı aileler telefonla aranır?

Can kaybı veya tepeden tırnağa tanınmaz hale gelmek daha mı az önemlidir? Bu insanları da “Yaradan” yaratmadı mı?

*****


Gazete neden alınır?

Cumartesi günü bindiğim takside bulunan gazeteye göz atarken merak ederek şoföre “bu gazeteyi tercih etmesinin nedenini” sordum. Gazetenin içinde çok kabarık bir “ilâve gazete”ler grubu bulunduğu için nedenin bu olduğunu düşünmüştüm.

Malûm, biz VATAN olarak kendi yağıyla kavrulan ve fazla ek veremeyen, kısıtlı imkânları ve sayfa sayısıyla mümkün olan ‘en gerçekçi, en dürüst ve en iyi’yi başarmaya çalışan bir gazeteyiz, yarış eşit şartlarda olmuyor yani... Toplam 100 sayfa bir gazeteyle, 35 sayfa nasıl yarışsın? Merakım, biraz da kızgınlığım bundan.

Neyse şoför cevap verdi;

“Yoo, ilavelerden dolayı değil, hediyeler veriyorlar da ondan. İki gazeteyi birden aldım, birini arabaya koydum.”

İşte “cinin tepeye çıktığı an” budur. Vatandaşta “gerçekleri en doğru şekliyle duymak için gazete alma” bilinci gelişmemişse, “hediye için gazete” almaya alıştırılmış ve durum böyle olduğu için de istemeyen gazeteler bile imkânına göre “verebileceği en büyük promosyon” için uğraşıyorsa, daha büyük promosyon verenler öne geçiyor hatta bazıları tirajını yüksek göstermek için iş hanlarına kolilerle bedava gazete dağıtıyorsa gazeteciliğin geldiği noktaya üzülmez misiniz?

Şoför haklıydı, ister istemez hepimiz bu hataya bulaşmıştık. Acı acı gülümsedim. (Her şeye rağmen, istese “okuyucunun kendisi” bu yanlışa “dur” diyebilir.)

DİĞER YENİ YAZILAR