Kıyamet kopsa da inadım inat!

Haberin Devamı

Bakmayın siz gazetelerde bahar havası estiğine artık baskı altında ülkenizde hep güllük gülistanlık (!) yaşayacaksınız ama eğer israrla gerçeği öğrenmek isterseniz hayati önem taşıyan iç ve dış olayların arkasının kesilmediği günler yaşıyoruz.

Dün yazımı yazdığım sıralarda (ki 20.30-21.00’e kadar bekledim) Türkiye ile Ermenistan arasında İsviçre’de imzalanacak olan protokolde çıkan kriz henüz aşılmamıştı. Araya ABD, İsviçre ve Fransa’nın dışişleri bakanlarının girmesiyle daha sonra bir ara krizin aşıldığı haberi geldi ama nasıl aşıldığı açıklanmadı.

Zaten Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın son dakikaya kadar yoğun diaspora etkisinde olduğu bilinirken ve kendisi Ermeni soykırım iddiasının araştırılması için kurulacak ortak komisyona katılmalarının ya da Karabağ sorununun halledilmesi konusunun bu protokolden “bağımsız” konular olduğunu tekrarlayıp dururken neyi imzalayacaklarını da doğrusu herkes gibi ben de merak ediyorum.

Öte yanda teröristbaşının Suriye’den çıkarılmasının yıldönümü diye Cuma günü Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve birçok yerde başlatılan terörist yandaşı gösterilerinin dün de Yüksekova’da “savaş alanı” havasında sürdürüldüğü görüldü.

Çok önemli bir başka gelişme bir grup akademisyenin başlattığı “Sivil ve Demokratik Bir Anayasa” girişimiyle ilgili konferanstı.

İlk gün oturumuna Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un başkanlık ettiği konferansta Selçuk “82 Anayasası’nın hem öz, hem de biçim açısından meşru olmadığını” tekrarladı, daha sonra söz alan bazı konuşmacılar ise yaptıkları konuşmalarla “Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerinin değiştirilmesi”ni gündeme getirmek üzere girişimi başlattılar.

Böylece bugüne kadar sadece küçük bir grup gazeteci ve akademisyen ile iktidara ait bazı siyasetçilerin dile getirdiği bu konu da tartışmaya açılmış oldu.

Bunlar hayati önemdeki olayların sadece birkaçı... Daha çok var (ve çoğunu bugün öğlen Her Açıdan’da öğreneceğiz).

Ama... Başbakan Erdoğan’ın 34 ülkeden temsilcilerin katıldığı uluslararası bir kongrede “dünya nüfusunun yaşlandığı”ndan başlayarak Türkiye’nin genç nüfusunu korumak için “en az 3 çocuk yapın” israrını sürdürmesi de oldukça hayati bir konu.

Memlekette olaylar tamamen kontrolden çıkmış, terör, şiddet ve sorunlar tavan yapmış, gençler “açız, işsiziz” diye toplu protestolara başlamışken, memura emekliye 3-5 kuruş zam yapılır fabrikalar/işyerleri arka arkaya kapanırken, yüzlerce esnaf çeklerini ödeyemediği için hapse girerken bu israra PES’den başka ne denebilir ki?

Bence Başbakan gençlerle ve ailelerle bir toplantı yapıp “Nüfus açılımı”nı önce onlarla tartışmalı. Bakalım böyle şartlarda, “üniversite bitirse bile iş bulamayacağı” söylenen yeni gençlerin ortaya çıkmasını halk onaylıyor mu?

Aslında referandum için daha uygun bir konu olamaz. Hemen yapılmalı!!

*****


Hayvanlara işkence

Kedi ve köpek satan mağazaların vitrinine bakarken insanın içi parçalanıyor. Hayvan ticareti yapanların para kazanması uğruna annelerinden daha birkaç haftalık iken ayrılan yavrular, ikisi üçü bir arada küçücük, sıcak, havasız bölmeler konmuş bu nedenle bitkin köpekler, kediler... Yani kısacası dayanılır gibi değil!

Geceleri havalandırmaları da kapatılan o bunaltıcı, karanlık ve aynı zamanda tuvalet ihtiyacı giderdikleri için gayet de pis bölmelerde ızdıraplarını görmelisiniz. Bitkin ve hayatlarından bezmiş vaziyette baygın seriliyorlar. Hani elinizden gelse camı kırıp onları kurtarıvermek istiyorsunuz. Hemen tüm pet shoplarda, özellikle alışveriş merkezlerinde durum böyle.

Oysa Batı ülkelerinde bu hayvanlar yeterince büyümeleri beklendikten sonra özel çiftliklerde veya geniş mağazalar, rahat alanlar içinde tutulur ve satışa çıkarılırlar.

Gerçi insanların büyük bir kısmının “insanca yaşam şartları”na sahip olamadığı, sıkıntı içinde hayatını sürdürdüğü, insanlara işkencenin bitirilemediği bir ülkede “hayvanların lafı mı olur” diyenler de çıkabilir ama öyle değil işte.

Ne şikayet edebilecek bir dilleri, ne de karşı koyacak güçleri var ve bu “pet shop”ların her bir kedi ve köpekten alacakları yüzbinlerce TL için (evet aynen öyle) onlara işkence benzeri günler/aylar yaşatmasına birilerinin (buna her kim izin veriyorsa) engel olması lazım. Ben hayvanları koruma derneklerinin toplu şekilde bu konuya eğilmesi ve çözüm istemesi gerektiğini düşünüyorum. Hem de acilen...

Sokaklara terk edilen hayvanlar kadar çaresiz ve kötü durumdalar çünkü!

DİĞER YENİ YAZILAR