Kubbede bir hoş seda!

Ne mutlu ki Tanrı bize verme imkânı ve ruhu bahşetti. Ne mutlu ki yüce Mevlâm bizleri verenlerden etti.

Haberin Devamı

Ne mutlu ki Tanrı bize verme imkânı ve ruhu bahşetti. Ne mutlu ki yüce Mevlâm bizleri verenlerden etti.

Şükürler olsun ki, üzerinde doğup büyüdüğümüz, bizi var eden bu topraklara, bu güzel vatana ve bu aziz millete, minnet borcumuzu ödeme gayretlerimiz meyvelerini verdikçe, onların başkalarına da örnek teşkil etmesi en büyük iftiharımız oluyor(...) Temennimiz odur ki, geçmişte olduğu gibi bugün de, bu yolda birbirimizi örnek alalım. Şu güzelim dünyadan geçip giderken, arkamızda bir hoş seda, bir gülüş, bir sevgi sıcaklığı bırakalım..."

Bu satırlar Sakıp Sabancı'nın "...bıraktığım yerden Hayatım" isimli son kitabından... Rahmetli Sakıp Bey kitabında hayat hikâyesinin devamını, Türkiye'nin en büyük sanayici ailelerinden biri olarak yaptıkları yatırımları, hayır işlerini anlatırken önemli olanın sadece para kazanmak değil; bu kazançları ülke ve toplum yararına kullanmak, 29 yılda 54 ilde 110 u aşkın kalıcı eser dikmek olduğunu anlatıyor.

Sabancı resim ve hat koleksiyonunun ünlü Metropolitan Müzesi tarafından nasıl onların teklifiyle Amerika'ya götürüldüğünü, daha sonra Los Angeles Müzesi'nin talip oluşunu, Harvard'daki üçüncü sergiyi... Fransa ve Almanya'dakileri...

O gurur duyardı!
Bazı Türklerin kendi tarihlerini, sanatlarını küçümsemesinin tam aksine onun tarifsiz bir gurur duyduğunu "Bizim sanat tarihimiz bir hazine. Bizim hazinemizdeki çizimler, desenler, renkler beş yüz yıl sonra bile güncelliğini koruyor. Rekabette tepede oturuyor" sözlerinden anlıyoruz.

Gençlere verdiği önemi ise şu sözlerle anlatıyor;

"Kalkınma ve başarı sadece paraya bağlı değildir. Bir çadırda orta direk nasıl önemli ise, eğitilmiş gençlik de bu ülke için o kadar önem taşır(...)

Neden ağladılar?
Dün sabah Sabancı Center'daki törende Finans Bank'ın sahibi Hüsnü Özyeğin'le "ne büyük bir kayıp" için orada olduğumuzu konuşurken Hüsnü Bey şöyle dedi;

"Ablamı hayatında iki kez hiç tanımadığı insanların ölümüne ağlarken gördüm; birincisi Uğur Mumcu idi, ikincisi de Sakıp Sabancı..."

Biraz ilerde Vitali Hakko derin bir üzüntü içinde, bembeyaz bir yüzle durmuş, Şevket Sabancı'nın aynen Sakıp Bey'in sesi ve onun üslubunun benzeriyle yaptığı konuşmaya dalıp gitmişti. Bir an bayılacak sandım. Hızla yanına yaklaştım, gözleri yaşlıydı.

İçeri girelim, oturun isterseniz' dedim. "Ne büyük bir kayıp, ne iyi bir çocuktu" diyerek iki üç gün önce hastanedeki konuşmalarını anlattı.

Törenden sonra çıkışta Deniz Adanalı'ya rastladım, ağlıyordu. 'Bu kadar kaptırmayın kendinizi' diyecek oldum daha çok ağlamaya başladı: "Sen buradakilerin yalnız Sakıp Bey'e ağladıklarını mı sanıyorsun. Onlar kendilerine, sahipsiz kalışlarına ağlıyorlar. Düşünen, konuşan, çalışanları gidince ne olacaklarına ağlıyorlar. Teker teker, arka arkaya gidiyor bu gerekli insanlar."

Sakıp Sabancı tam da kitabında söz ettiği "örneği" yaratmayı başarmıştı. Ona herkes ağladı.

"Bir hoş seda, bir gülüş, bir sevgi sıcaklığı" kaldı geriye. Ve ülkesine bıraktığı yüzlerce eser.
Yeri cennet olsun!

Kolay gelen şöhret (2)
Dün yazının ilk bölümünde İbrahim Tatlıses'in "Türkiye'nin kendine özgü müziği olmadığı"nı, Arabesk'in varlığının bu nedenle iyi olduğunu söylediği programdan söz etmiştim. Yazı 'Bizde popülaritenin kötüye kullanılmasına iyi bir örnek bu' cümlesiyle bitmişti. Devam ediyoruz.
"Biz Evleniyoruz "un "Caner'le Tülin"inin yaptıkları da bir başka örnek. Öyle hoşlarına gitti ki fazlasıyla kolay gelen şöhret istismara dönüştü olay. Bir küs, bir barış, bir küs, bir barış. Yutacak enayi çok nasıl olsa... "Ayy yine küstüler, camım, keşke evlenseler..."

Başka derdimiz olmadığı, çıktıkları programlar "iş yaptığı" için her gün ayrı bir kanalda boy gösteriyorlar. Bir de değiştiler, bir de değiştiler ki. Caner Bruce Willis'i. Tülin Britney Spears'i aratmıyor. Her gün saç sakal traşları, inanılmaz şık kıyafetler, Tülin'de omzu açık bluzlar, artistik saç modelleri... Eş bulmak için çıktıkları program "iş" de getirecek neredeyse (ki sayısız teklif aldıklarını söylemekteler.)

Yakında birlikte program sunmaları veya dizi yapmaları için teklif gelirse hiç şaşırmayın.

Neden bizde hiçbir şeyin sonu yok? Neden her konu sakız gibi çektikçe uzuyor? Neden insanları tepemize çıkartmakta bu kadar aceleci, neden lüzumsuz konularda bu kadar çok hoşgörülüyüz? Ve neden Mehmet Ali Erbil bu duruma tahammül edemeyenlere bozulup hakaret ediyor?

Anlamıyorum. Bildiğim bir şey varsa sabıra ihtiyacımız olduğu. Öyle böyle değil, çok sabıra..!

DİĞER YENİ YAZILAR