Yalanın sınırı yok!

Haberin Devamı

İnanılmaz bir dönem yaşıyor Türkiye, nereye baksanız yalandan, sahtekarlıktan geçilmeyen ve bunu yapanların çoğunun da din-inanç istismarını yalanlarına örtü olarak kullandığı bir dönem...

Süslü, göz boyayıcı cümleler arasına okkalı provokasyonların, kötü plânların saklandığı bir dönem...

Örneğin “Genelkurmay’da hazırlandığı iddia edilen” diyerek ortaya atılan belge konusunda ortada sayısız yalan dolaşıyor. “Belgenin bulunduğu iddia edilen” aramanın hukuksuz şekilde yapıldığı, CMUK 130’uncu maddede “Avukat bürosu savcı nezaretinde olmadan, Baro’dan da Başkan veya bir temsilci olmadan aranamaz” dendiği halde polis tarafından arandığı, avukat bile bulundurulmadığı “avukatın kendisi tarafından açıklandığı halde bunların tamamen aksini” yazan (savcı da vardı, avukatlar da diyen) yazarlar milleti aldatıyor.

Savcı yok, Baro temsilcisi yok, tutanak birlikte imzalanmamış, avukatın imzası da yok.

Arama 4 Haziran’da yapılmış olmasına rağmen savcı “AKP’ye darbe belgesi”nden kimseye bahsetmiyor, susuyor, 15 gün sonra belge Taraf gazetesinde ortaya çıkıyor. “Aslı nerede” diye sorulunca da günler sonra “aslı yok, fotokopisi var” cevabı veriliyor. Kusura bakmasınlar ama zaten geriye kalanı da “inandırıcılıktan son derece uzak bir senaryo gibi” görünen bir belge konusunda bu kadar çok soru işareti varsa, RTÜK Başkanı’nın “belgede tahrifat yaptığı” ve sonra “tahrifat değil, gerçeği gizledim” diye özrü kabahatinden büyük bir durumda kaldığı ortamda buna kim inanır? “Avukata verilmeyen belge Taraf’a nasıl ve neden verildi” demez misiniz?

Ergenekon soruşturmasındaki garipliklere, soru işaretlerine paralel gariplikler ve soru işaretleri (bir türlü açılamayan) Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak da devam ediyor.

Ortada dehşet verici yalanlar dolaşır ve bunlar gizlenemezken Zahid Akman bir yandan hâlâ “insanlık” tan, “onur”dan söz etmeyi sürdürüyor, her konuda bol bol konuşan hükümet ise tek kelime etmiyor.

ASIL BENZERLİK

Dün Ahmet Taşgetiren İran’daki ayaklanma için “Cumhuriyet Mitingleri’nin Farisicesi” başlığını kullanmış, Ahmedinecad yönetiminin din baskılarından, diktatörlüğünden kurtulmak isteyen reformist Musavi taraftarı olan milyonlarca kişiyi alâkasız şekilde CHP’ye, bu koca ayaklanmayı, isyanı ise Cumhuriyet Mitingleri’ne benzetmişti. (Adamın adı Musavi ama onu da Musevi yaptılar, ne ilginç değil mi?)

“Tersinden bir Ergenekon operasyonu” diyordu. Aslında İran’da “tersinden” bir benzerlik var Türkiye’yle ama Ergenekon değil... Türkiye’de birileri “ülkeyi İran’a çevirmek için” gözünü karartırken orada büyük bir çoğunluk Türkiye’nin (onlar için hayal olan) huzurunu arıyor. Dinini, inancını polis copu, karakola çekilme korkusu olmadan yaşayabilme özgürlüğünü arıyor.

Yani bugünlerde yazılan “Batıcı yaşam tarzı isteği” yalanlarıyla alâkası yok aradıklarının.

İşte “tersinden” benzerlik bu... Cumhuriyet Mitingleri “İran’a dönme korkusu” ile yapılmıştı, oradaki ayaklanma ise “Türkiye’ye benzeme isteği” ile yapılıyor. “Farisicesi” filan da değil, hangi dille söylerseniz düpedüz böyle... (Zaten onun için yabancı gazetecileri de hemen attılar.)

Gerçekleri görmek için gözünüzü açmanız gerekiyor. Hem de hemen!


***



Vahşetin pençesinde!

Türkiye’nin en iyi gurmelerinden biri olan ve çok sayıda yemek kitabı bulunan Ayvalıklı Erkan Acurol dört gün önce birkaç kişi tarafından dövülerek öldürüldü.

Neşeli, çalışkan, hayatı ve insanları seven bu iyi insanı Vatan gazetesine duyduğu sevgi nedeniyle bizleri ziyarete geldiğinde tanımıştım. Salı sabahı uyandığımda onun ölümünü duyarak girdiğim şoku da hâlâ atlatabilmiş değilim.

Olanları duyunca hak vereceksiniz; Ayvalık’ta oturduğu sitenin yöneticisi olan Erkan Acurol “sitenin trafosunu kendi üstünde kayıtlı tutan ve Tedaş’a geçmesine izin vermeyen, toplanan elektrik paralarına da el koyduğu için sitenin karanlıkta kalmasına neden olan” müteahhitle tartışırken bu müteahhit, eşi ve adamları tarafından sopalarla eşinin gözü önünde dövülerek öldürülmüş. (Gazetelerde “iki tarafın da sopalı olduğu” yazıldı ki gerçek bu değil.)

Cinayet açıkça ortada olduğu halde (ve Acurol’un ailesi durup dururken bir yıkım yaşarken), müteahhit elbette tüm vahşi olaylarda olduğu gibi “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bırakılmış, eşi ve diğer suçlular ise zaten serbest.

İnanabiliyor musunuz? Artık Türkiye’de cinayet serbest. Cezası yok. Kanun, nizam yok, kim vurduya gidiyor insanlar.

Çocuk tecavüzcüleri, genç kız katilleri, trafikte cinayet işleyenler, dev yolsuzluklara imza atanlar, hepsi ama hepsi serbest... Öte yanda (dünkü haber) “gasp yapan birine 60 yıl hapis cezası” verilmiş.

Milletle alay ediyor bunlar...

Bu ülkenin Emniyeti, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ilgili her kim ise bize anlatmak zorundalar, bu nasıl adalettir, ülke bu hale nasıl getirilebilir?

Böyle giderse cezaları uygulamayan hakimlerin, görevini yapmayan bakanların da acilen cezalandırılmasını sağlayacak yeni bir kanun gerekecek Türkiye’ye!

DİĞER YENİ YAZILAR