Başbakan Akman’ın istifasını isteyebilir mi?

Haberin Devamı

Günlerdir konuşuluyor, yazılıyor; RTÜK Başkanı Zahid Akman Deniz Feneri davasıyla ilişkisi nedeniyle istifasını isteyen Bülent Arınç’a “Neden istifa edecekmişim, Başbakan arkamda” dedi ama Başbakan Erdoğan nedense bu önemli sözle ilgili bir açıklama yapmadı.

Alman Mahkemesi’nde çoktan biten dava sonunda Türk Adalet Bakanlığı’na “asıl failler ve para aktarılan şirketler” olarak verilen isimlere karşı da dava açılmadı, “didik didik aranmalılar” dendiği halde -Türkiye’de artık “didik didik arama” sadece iktidarı rahatsız edenlere yapıldığı için- arama filan da olmadı.

Bu durumda ve verilen bunca zamanda tabii tüm deliller kolayca karartılacağı için “gitti gider”, kimse de kolay kolay bir şey bulamaz. Yani Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in kısa süre önce söylediği: “Deliller toplanınca gerekirse dava açılır” sözü doğru çıkacak. Delil kalmayacağı için “gerekmeyecek.”

Cemil Çiçek son olarak “Başbakan, Akman’ın istifasını isteyemez. RTÜK gibi özerk kuruluşlar hükümet tasarrufunun dışındadır” demiş. İlk duyduğunuzda haklı görünebilir bu sözler ama acaba doğru mu?

Acaba Cemil Çiçek’in sözlerinde bir “koruma” mı var, yoksa istenseydi bu konu şimdiye kadar halledilemez miydi?

İşte birçok uzman hukukçunun ortak görüşü:

Akman’ı Meclis kararıyla seçilen RTÜK üyeleri seçtiğine göre belki Başbakan direkt olarak istifasını isteyemezdi, azledemezdi ama bu kadar bilgiye, bulguya, belgeye karşılık eğer hükümette yolsuzluğun üstüne gitme isteği olsa idari soruşturma izni vererek Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu devreye sokabilirdi. Ve soruşturmanın güvenliği açısından RTÜK Başkanı Akman’a görevden el çektirilmesini sağlayabilirdi. Bunu olaylar açığa çıkıp “asıl failler” listesi açıklanır açıklanmaz yapsaydı hem delil karartma önlenmiş, hem de adli soruşturma olması gerektiği gibi yapılmış olurdu.

Oyalamayla, elbirliğiyle bu dev uluslararası bağış yolsuzluğunun, görülmemiş bir din-inanç istismarının üstünü kapattılar.

Ama bunlar yapıldığı için çok sayıda vatandaş hâlâ aynı soruyu soruyor;

“Acaba Zahid Akman’ın cüretkâr konuşmalarında hükümete karşı bir tehdit mi var, korktukları bir şey mi var?”

Cevabını bilemeyiz tabii ama hükümet de kasıtlı bir oyalama ve gerçeği saptırmayı uzun süredir devam ettirmediğini söyleyemez. Sadece Türkiye’de ve sadece bu “hukuksuzluklar” döneminde olabilirdi bu kadarı!

*****


BU ISRAR NİYE, MAYIN ANLAŞMASI YAPILDI MI?

AKP Hükümeti maalesef yine her zamanki yolunu izledi, ülkenin güvenliğinin söz konusu olduğu böylesine önemli bir konuda bile uzlaşmaya gerek duymadı ve mayın tasarısını kanunlaştırdı.

Tabii Cumhurbaşkanı da partisinin hiçbir kararına “hayır” demeyeceği ve hatta gerekirse gece yarıları bile imzayı atacağı için kanun çıkarmak son derece kolay... Asıl mesele iktidar gücünü “demokrasiyi, uzlaşıyı , toplumun tepkilerini” de göze alarak kullanmak... Yoksa zaten ortadan kalkmış olan erkler ayrılığı sonunda yasama, yürütme tek elde... Cumhurbaşkanı da “tekel” e dahil... Bu durumda istenen her yasa çıkarılabilir.

Ama buna demokrasi denmez, kesinlikle “ele geçirilmiş Meclis çoğunluğunu baskıcı yönetime çevirme” denir.

Yalnız burada Anayasa Mahkemesi’nin “toprak satışına, egemenlik kavramına” yönelik kararları var. Çıkarılan yasada Yap-İşlet Devlet Kanunu’na da aykırılıklar var. Yani Anayasa Mahkemesi’nin, muhalefet partilerinin itirazı halinde bu kanunu “esastan” bozma ihtimali yüksektir. Ama...

Bozulsa bile o arada istenen ülke veya şirkete (Türkiye ve ordusu mayınları temizleyemiyor ya, büyük ihtimalle başka bir ülkeye verilecek) ihale yapılıp arazi teslim edilirse AYM’nin reddetme durumunda söz konusu firma Türkiye aleyhine büyük bir tazminat davası açabilir. Bu nedenle CHP önergeler vermiş ve; “Bu kanunu ısrarla çıkarmak istiyorsunuz, hiç değilse ’yürürlük tarihini’8 ay-1 yıl öteleyin, mahkeme itirazı kabul etmezse rahatlarsınız, ederse en azından Türkiye tazminat ödemez” demiş ama AKP dinlememiş.

Şimdi yine bir Anayasa Mahkemesi süreci yaşanacak.

Akla gelen en önemli soru ise şu: AKP neden ısrarla bu yasayı “yabancı bir devlete verecek şekilde” çıkarmak istiyor? Acaba bunun için önceden söz verildi ya da anlaşma yapıldı da biz mi bilmiyoruz?

TSK daha önceden “Temizlemek için gerekli teçhizat 44-45 milyon dolara mal olur” dediğine göre istese temizleyebilir, bu neden sağlanmıyor?

Yabancı firma temizlediği takdirde ise Türkiye en az 450-500 milyon dolar civarında para ödeyecek, bu kriz döneminde (her ne kadar hâlâ “teğet geçti” deniyorsa da) neden bu kadar para yabancıya gidiyor ve bunun üstüne bir de bölgenin güvenliği, kullanımı 44 yıllığına başkasına havale ediliyor?

Vatandaşlar “İstihkam birliklerimiz mayın döşemeyi biliyor da temizlemeyi mi beceremiyor” diye sormakta yerden göğe kadar haklılar doğrusu!

DİĞER YENİ YAZILAR