Atatürk’ten ve ordudan ne istiyorsunuz?

Haberin Devamı

Milletten, özellikle gençlerden gelen mektup ve yorumlara bakıyorum, çoğunda “Atatürk’e dil uzatılmasına ve ordunun bir tartışma içine çekilme gayretine” büyük tepki var. Düşünün, bu ülkede Meclis Başkanlığı yapmış hukukçu bir kişi; Bülent Arınç (ki bu konuyu dün yazacaktım yer kalmadı) “sanki iyi düşünülerek planlanmış bir adım gibi” aniden ortaya çıkıyor ve “Biz yargıya intikal etmiş bir olay hakkında konuşmayız” diyen ordu mensuplarına tam bir kışkırtma içeren sözleriyle hakaret ediyor.

Kemal Kılıçdaroğlu ile partisini ve herkesi “Deniz Feneri ve Şaban Dişli davalarını ağzınıza alamazsınız, gizlilik kararı var, yayın yasağı var” benzeri çıkışlarla sustururken yine yargıda olan ama “yargı kararı çıkmamış” henüz sadece iddialardan söz edilen bir davayla ilgili suçlamalarda bulunuyor. Yaptığı yanlışa sıkılmadan bir de “Allah”ın adını karıştırarak emekli orgeneraller için “Allah’a şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa filan girmemiş. Bunların savaşacak halleri yok. Savaştan, askerlikten başka her şeyle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar, dış güçlerle işbirliği bile yapmışlar” diyor.

Şimdi, bu cümlelerin her biri kışkırtma veya ağır suçlama olduğu gibi mahkemeyi etkileme anlamını en güçlü şekilde taşımıyor mu? Taşıyor...

Peki neden Deniz Feneri ve Şaban Dişli için Kemal Kılıçdaroğlu konuşamasın da, bir başka dava için Bülent Arınç konuşabilsin? Bir gazete “Darbeder Paşalar” başlığı atabilsin ya da verilecek müebbet hapis cezaları dava bitmeden liste halinde yazılsın?

Bülent Arınç’ın konuşmasına TSK’dan haklı bir cevap geldi tabii ama beklediği 22 Temmuz öncesi muhtırasına benzer, partisine oy katacak, mağdur rolü oynamasını sağlayacak (lütfen ama lütfen biri bu görevi üstlensin, bütün hesap bu) sertlikte değildi. Sadece “bir hukukçunun yargı kararı olmadan kimseyi suçlamaya hakkı olmadığını” bildiriyordu.

MAĞDUR ROLÜ ŞART!

Ama Bülent Arınç kesin kararlıydı, sanki “hukuk” hatırlatılmamış da kendisinin yaptığı gibi “hakaret edilmiş” havası yaratarak aynı gün: “Bunun hukukla ne ilgisi var, bu suçlamayı kabul etmiyorum, Türk siyasetçisi cesur olmak zorundadır, sivilleri azarlamak olmaz, siyasetçi paspas değil” benzeri (bu durumda çok) anlamsız cümleleri ardarda sıraladı.

Devam eden bir davayla ilgili sonuç söylüyorsun, bunun hukukla ilgisi yoksa, “masuniyet karinesi” ile ilgisi yoksa neyin var? Ayrıca o kadar hakarete karşılık yapılmış bir hatırlatmanın paspaslıkla, azarla ne ilgisi var? Yani herkes ve her kurum sizin baskınıza, hakaretinize susmak zorunda mı?

Seçim öncesi (22 Temmuz’dan tadı damaklarında kalan) muhtıra beklenmiyorsa ne bekleniyor da bu kışkırtma yapılıyor?

TSK’nın bu oyuna gelmemesi ve asla iktidarla tartışmaya girmemesi gerektiği apaçık ortada...

Öte yanda Atatürk’le ilgili “Vahdettin ona on bin altın verdi” benzeri sözleri gündeme getirmelerinin de toplumda tepki yarattığını bilmeleri lazım. Seçim öncesi Atatürk’e, orduya, laikliğe sataşmadan istedikleri oya ulaşmaları zor mu olacak, endişe bu mudur acaba?

Her neyse, bu Pazar Her Açıdan’da bunlar da dahil olmak üzere; yargı ve medyadan sonra halka yönelen aşırı baskıları, SP İstanbul Bel. Bşk. adayı Mehmet Bekaroğlu’nun “seçim öncesi 28 Şubat’ın aktörlerini içeri alacaklar” sözünü, seçimin yolsuzluk, ekonomik kriz ve “seçim rüşveti” denen dağıtımlardan ne kadar etkileneceğini, TÜBİTAK’ın “Darwin sansürü”nü, kısacası her zamanki gibi haftanın önemli olaylarını tartışacağız.

İstanbul Barosu eski Bşk. Avukat Turgut Kazan, ANAP Gnl. Bşk. Yrd. İlahiyatçı/Siyaset Bilimci Doç. Dr. Niyazi Kahveci, A&G Kamuoyu Araştırma Şirketi Bşk. Adil Gür, Ekonomi Yazarı Yiğit Bulut ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Meral Öztoprak Sağır’ın stüdyoda, SP İstanbul Büyükşehir Bel. Bşk. Adayı Mehmet Bekaroğlu ile Zaman Yazarı Hüseyin Gülerce’nin telefonla katılacağı programa yine hepinizi bekliyoruz.



***




Baskıya bakma, trene bak!

Şimendifere bak” mı demeliydim bilmem, hesap öyle aslında... Yolsuzluğa bakma, metrobüse bak, işsizliğe bakma trene bak, halka atılan tokatlara, “protesto yaptı diye” verilen hapis cezalarına bakma metroya bak...

“Aa, kuş uçuyor bak, bak”, olay bu.

Lise öğrencileri slogan attıkları için 11 ay hapis, Mersinli çiftçi (namı diğer “Ananı da al git”) gözaltında, “Seçimde Allah cezanızı verecek” diyen 13 yaşındaki öğrenci tırnaklandı ve korumalarca tartaklandı, pankart açan ÖDP’liler önce tartaklandı, tekmelendi sonra gözaltında...

Çevre Bakanı Eroğlu, süper lüks yaşamında krizi hissetmediği için iş isteyen kadınlara “Evdeki işler yetmiyor mu” esprisi (!) yaptı, aynı gün Tarım Bakanı Eker soru sormak isteyen genci, tartaklandıktan sonra tabii “Artistlik yapma” diye aşağıladı... Daha ne istiyonuuuz, alın size demokrasi, alın size hukuk devleti, tepe tepe kullanın.

Ben asıl bu olaylar olurken çevrede susup öylece seyreden halka bozuluyorum; topluca “Bu nasıl demokrasi” diye bağıramadıkları için... Yazıklar olsun bu ruhsuzluğa!

DİĞER YENİ YAZILAR