“Monşer”lerden öğrenin!

Haberin Devamı

Deneyimli diplomatların görüşleri Başbakan tarafından “tukaka” ilan edildi, “monşer” sözüyle bir de alaya alındılar ya yazarlarda modaya uymak için yarışıyorlar adeta...

Oysa tam tersine uluslararası kulvarlarda diplomasi kuralları önemlidir, bunları bilmek ya da bilmemek, uymak ya da uymamak bir ülkenin kültürü, siyasetçisi, insanları hakkında dünyaya toptan fikir verir. Bu nedenle de deneyimli, konuyu bilen uzmanların görüşünü mutlaka almak gerekir.

Çünkü örneğin; Türkiye’de, İran’da, Filistin’de alkış tutulan bir davranış bizim girmek için yıllardır bin takla attığımız Batı ülkelerinde tamamen farklı yorumlara neden oluyor. Davos olayı ile ilgili olarak ABD’nin Newsweek Dergisi’nin son sayısında “Türkiye’nin yeni eğilimi” başlıklı yazıda “Türkiye Batı’dan uzaklaşarak Arap radikallerine mi yaklaşıyor” sorusu sorulduktan sonra “Batı karşıtı tutumu benimsediği” belirtildi.

Ahmedinecad vurgusu

İngiliz basını “Türkiye’nin arabuluculuk rolünü tehlikeye attığını” yazarken Alman gazeteleri de Davos krizini manşetten verdiler ve aynı şekilde “Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını, AB ilişkilerini tehlikeye attığını” yazdılar. Özellikle vurguladıkları nokta ise “Başbakan Erdoğan’ın giderek Ahmedinecad’a benzediği, İsrail karşıtlığını seçim kampanyasına taşıdığı” idi.

Şimdi “bütün bu ülkelerin görüşü bizi ilgilendirmez” diyorsak önemli değil tabii ama “Türkiye’nin Batı’dan kopmakta olduğu” vurgusu bir ağızdan yapılırken bunun bizi ilgilendirmeyecaği ancak “Artık AB’den vazgeçmişsek ve inceldiği yerden kopsun diyerek kendiliğinden bir kopma bekliyorsak” düşünebiliriz. (Yoksa istenen o mu?)

İşte bu nedenle “Monşerlere” kulak vermek lazım. Çünkü dikkat ederseniz monşerlerin söyledikleriyle tüm yabancı basının eleştirileri aynı noktalarda buluşuyor. Evet, monşerler her zaman sırt sıvazlayıcı, duyguları okşayıcı destek konuşmaları yapmayabilirler ama zaten böyle bir görevleri de yok. Onlardan beklenen deneyimleriyle olaylara evrensel gözlükle bakmak...

Belki de Davos öncesi bu “monşer”lerden birkaç tanesinin görüşü alınsa, Türkiye’nin önemli olaylarında onlarla fikir alışverişi yapılsa bugüne kadar karşılaştığımız olumsuz tabloların çoğunu önlemek mümkün olurdu.

Mesela Emine Erdoğan’a da ağlamanın (hele de uluslararası toplantılarda ağlamanın) birçok Batı toplumunda “kişilik zaafiyeti, duyguları kontrolden aciz olma” olarak değerlendirildiğini, devlet adına görüş bildirmesinin ise kabul edilemeyeceğini anlatabilirlerdi.

Onun için bırakalım popülist, alaycı yaklaşımları da gerçeklere bakalım. Söz konusu ülkemizin geleceği çünkü!

*****

Deniz Feneri davası nerede?

Ekim ayında “Dosyası Kasım’da gelecek” deniyordu, ondan sonra da kaç kez “geldi, gelecek, istedik, yolda” gibi oyalamalar yapıldı ve hâlâ dosya görünürlerde yok.

Ne oldu kaplumbağa veya kağnı ile mi gönderiyorlar belli değil... Bir ara “gerekçeli kararı bekliyoruz” bahanesi de çıkartılmıştı, oysa dava Almanya’da bitmiş, suçlular belirlenmiş, ortada milyonlarca dolarlık “yüzyılın bağış yolsuzluğu” denen bir olay var.

Dava neden açılmıyor?

Acaba AKP’nin Deniz Feneri, Şaban Dişli rüşvet olayı ve diğer yolsuzlukların üzerine gitmesi mümkün olmayacak mı?

Yoksa burada da “seçim öncesi duyulmasın, tekrar gündeme gelmesin” politikası mı izleniyor?

Zaten yeterince zaman kaybedildi, Adalet Bakanı Şahin halka açıklama yapmak zorundadır.

Bu arada... Bari dosyayı “güvercinle” getirtsinler. O durumda bile bir gün gelir nasılsa!

DİĞER YENİ YAZILAR