Şeffaflaşmayı yargı yürütsün!

Başbakan Erdoğan Ergenekon kapsamındaki son gözaltılara, ev aramalara yapılan tepkilerin “hangi noktada” yapıldığını gözlerden kaçırarak genellemeye gidiyor ve “Nedir bu telaşınız, öfkeniz, saldırganlığınız? Türkiye’nin şeffaflaşmasından mı korkuyorsunuz. Türkiye prangalarından kurtuluyor” diyor.


Oysa hayır, gerçek bu değil. Gerçek Ergenekon soruşturması denen soruşturmanın adil bir şekilde yürütülmediği... Olayın hukuki bir soruşturma olmaktan çıkarılıp siyasi bir kimliğe bürünmüş olması.

AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün’den başlayarak İzmir Milletvekili İbrahim Hasgör’e kadar birçok AKP’linin operasyonu ilgili savcılardan daha iyi biliyor havaya girmesi... Tepkiler bunlara geliyor.

Ne demişti Hasgör: “Biz bu dalgaları bekliyorduk. 30-35 kişiyle olmaz, devamı gelecek. Bunlardan daha çok var.”

11 Ocak Pazar günü Her Açıdan’da CHP Genel Bşk. Yardımcısı Onur Öymen çok önemli bir olay daha anlattı. “Gerekirse ismini de açıklarım” dediği çok üst düzey bir AKP yetkilisiyle birkaç ay önce bir uçak yolculuğunda karşılaştığını ve kendisine “Siz bekleyin, daha muvazzaf subayları tutuklayacaklar, onun arkasından sıra yargı mensuplarına gelecek” dediğini söyledi ve sordu:

“Her şeyi çok önceden biliyorlar. Nereden biliyorlar?”

Bond’dan al haberi

Şimdi “Nedir bu telaşınız” diyen Başbakan çıkmalı ve açıklamalı; nereden biliyorlar? Savcı Öz önceden gözaltına aldırıp sonradan Kanada’daki haham Tuncay Öz’e “Şu şu kişilerin örgütle ne ilişkisi var, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığıyla veya cinayetlerle ilgileri var mı” gibi soruları sorarken bir sonraki operasyonda (veya DALGADA) gözaltına alınacakların listesini de AKP’ye ve isimleri önceden listeler halinde yazan malum gazetelere mi veriyor, nedir?

Nereden ve nasıl biliyorlar?

Bunları, “Bana yapılan işkencenin intikamını Türkiye’den alacağım, bu avantajı sonuna kadar kullanacağım. Ben James Bond’dan daha ünlü bir ajanım” diyen yarı kaçık bir adamdan Türk mahkemelerinin medet umduğunu (Türkiye’yi prangalarından o kurtaracaksa vay haline bu devletin), hayatı boyunca onuruyla yaşamış, en önemli görevlerde ismine gölge düşürmeden çalışmış yargı, üniversite, TSK, medya mensuplarının önce “örgütle bağlantılı, şüpheli” denerek gözaltına alınıp veya evi aranıp yeterli suç delili bulunamadığı için serbest bırakıldıklarını gören millet neden telaşlanmasın?

Operasyonlar “piyango gibi” yapılıyorsa “herkese çıkabilir”, öyleyse herkesin adaletsizliğe, hukuksuzluğa, dinden sonra sıranın hukukun siyasallaşmasına gelmesine itiraz etme hakkı yok mudur? Aynı halk, aynı medya Susurluk olayında “1 dakika karanlık” eylemi yapar, herkes araştırmanın, soruşturmanın yanında yer alırken neden Ergenekon’da tepki vermektedir, Başbakan hiç düşünüyor mu acaba?

Haydi bırakın Türkiye’yi Batılı gazeteler “AKP’nin laik rakiplerine karşı sürdürdüğü cadı avı” şeklindeki yorumları neye bakarak yapmaktalar?

Başbakan bir şeyi daha unutuveriyor; bugün hukuksuzluğa karşı, suçlularla suçsuzları, dürüst ve onurlu insanları aynı kefeye koyma gayretine karşı gösterilen telaş, hâlâ dava açtırmadıkları Deniz Feneri yolsuzluğunda, Şaban Dişli ve diğer belediye yolsuzluklarında, dev rüşvet olaylarında, hakim ve savcıların hükümet baskısında olması konusunda, çocuk tecavüzcüsü Üzmez’in serbest bırakılması için Adli Tıp’ta döndürülen dolaplarda, 7 üniversiteli gencin Doğalgaz’ın açık ve net ihmaliyle ölümüne kayıtsız kalınması ve hatta arkalarından yapılan çirkin yakıştırmalarda, Aktütün terör saldırısında ihmal var mıydı konusunda da gösterildi.

Şimdi “bağırsaklar temizleniyor” derken daha önce dokunulmazlıkları kaldırıp ülkenin meclisinin bağırsaklarını temizlemeye yanaşmadıklarında da.

Erdoğan bunlar olurken neredeydi bilmem ama belli ki hiç hatırlamıyor... Ama bu çıkışlarıyla insanları sindirmesi, olayların halk, muhalefet partileri ve medya tarafından sorgulanmadan kabulünü sağlaması çok zor.

Ankara’da dün yeni silahlar bulunmuş, hükümet yargıyı rahat bıraksın da bu karanlık olayın ne olduğu bir an önce ortaya çıkarılsın. Her dalgada suçlunun yanında suçsuzlar da okka altına gitmesin. Seçim öncesi dev yolsuzluklar konusunda ağzını açmayan (davaları da açmayan) hükümet işi gücü bırakıp gece gündüz sadece Ergenekon’la uğraşmasın, şeffaflaşmayı yargı yürütsün.

Keşke “bağımsız yargı” diyebilseydim!

Haberin Devamı
*****



Bahçeli’nin kaybettiği dava

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KA- DER’in yerel seçimlerde kadınların desteklenmesi için başlattığı “Gerçek Demokrasi İçin Yüzde 50 Kadın Aday” kampanyasının afişini görmüş müydünüz bilmiyorum.

Her ne kadar böyle bir teklifi kabule hiçbiri yanaşmayacaklarsa da üç büyük partinin liderleri Erdoğan, Baykal ve Bahçeli’yi gülerken, ortadaki Erdoğan’ın ellerini diğer iki liderin omzuna atmış şekilde gösteren ve üstünde “Üçümüz de aynı fikirdeyiz” yazan bir posterdi bu...

Ve Devlet Bahçeli “Belediye seçimleri öncesinde kendisini siyasi rakibi Erdoğan’ın kolları altına girmiş gibi gösteren bu afişin seçmenlerinin tepkisine neden olacağını, kendisinin de kişilik haklarına tecavüz niteliğinde olduğunu” söyleyerek dava açtı.

Fotoğrafın görsel basın ve internette kullanımının durdurulmasını, afişlerin de toplatılmasını istiyordu.

KA-DER Bşk. Hülya Gülbahar ise dava için “Bu birbirimize ve mizaha ne kadar tahammülsüz olduğumuzu gösteriyor” demişti.

Devlet Bahçeli sonunda açtığı davayı kaybetmiş... Yani KA-DER isterse bu posteri kullanmayı sürdürebilir. Ama bence Bahçeli üzülmemeli, hatta tam aksine memnun olmalı... Her ne kadar Türk halkı gerçek hayatta böyle dostça bir fotoğrafı görmeye hasret ise de düşmanlıklardan, kutuplaşmalardan, sıkıntılardan öyle bıktı ki posteri bile onun içini ısıtmaya ve her üç lidere de “olduğundan daha fazla sempatiyle” bakmasına yeter. Yani puan kaybettirmez, kazandırır.

Buna hiç şüphe yok!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR