Hiçbir neden yapılanı mazur gösteremez!

Haberin Devamı

Bazı gazetecilerin, akademisyenlerin, parti veya vakıf başkanlarının son Ergenekon operasyonu ile ilgili basın açıklamalarını, yazılarını okuyorum dikkatle...

Kimi “son olarak ortaya çıkan cephanelerin toplum görüşünde farklılık yaratacağını, ‘Bu işin altı boş değilmiş’ deneceğini ama toplumda bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir panik havası olduğunu”, kimi “devrimciler ve sosyalistlerin yıllarca Susurluk ile 12 Eylül darbesinin bağlantılı olduğunu zaten söylediğini” anlatıyor, kimi ise “Sadece Susurluk araştırılmıyor, Türkiye’nin bugünü araştırılıyor” diyor.

Ruşen Çakır’ın “Fethullah cemaati başta olmak üzere İslâmi camianın sonsuz desteklerine rağmen Ergenekon’un tam anlamıyla topluma mal olabildiğini söylemek mümkün değil” cümlesi de dikkat çekici... Ben böyle bir özel destek olduğunun açık ifadesini ilk kez duyuyorum. Hani polisle ilgili “yakınlık, kadrolaşma” iddiaları vardı ama “Ergenekon için sonsuz destek”ten söz edilmemişti (benim bile gözümden kaçmış olabilir mi? Hafif “şahinimtrak” gözlerim vardır da üzerinize afiyet).

Her ne kadar “sadece Susurluk araştırılmıyor” dense de Ergenekon dönüp dolaşıp Susurluk’ta kilitleniyor. O zaman da “elinde devletin tüm belgeleri, savcıları, polisi bulunan hükümet 7 yıl neden bekledi de bütün bu suçlular ve cephaneler bir arada ve bugün ortaya çıktı” sorusu geliyor akla. Ki bu soru okurlardan da en çok gelen sorulardan biri.

Ve tabii yine “İbrahim Şahin ve onun gibi evinde, orada burada cephane bulunan bir grup ya da birkaç grup suçlu”nun, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç gibi insanlarla aynı kareye sokulması konusu akıllardan çıkacak gibi değil. İster Susurluk, ister 12 Eylül veya bugün için “bilindik suçluların, karanlık grupların, çetelerin” planladığı olaylar olsun, hiçbir neden, hiçbir bahane toplumun temiz, dürüst, saygın insanlarının adının “cinayetler işlemiş ya da planlamış” isimlerle bir araya getirilmesini; aynı gün, aynı operasyonda ve neredeyse beter şartlarda aranmalarını, gözaltına alınmalarını (bkz. Kemal Gürüz) mazur gösteremez. Unutturamaz.

Bizlere gelen yüzlerce okur maili ve yorum da toplumdaki huzursuzluğu, bu yanlışa gösterilen büyük tepkiyi açıkça ortaya koyuyor.

“BAĞIRSAK TEMİZLEMEK” DEYİNCE!

Öte yanda The Guardian’ın “AKP’nin laik rakiplerine karşı sürdürdüğü cadı operasyonu” yorumu var. Madem ki bu dürüst bir “çeteleri yakalama operasyonu” dur, haydi Türkiye içinde görülen tepkiye kızıyorsunuz ve onları “yargıyı rahat bırakın” diye paylıyorsunuz (bu konuda sabıkalı olmanıza rağmen) ya dışardan yapılan bu yoruma ne diyeceksiniz?.. Uzaktan gözleri iyi görmüyor mu acaba, miyopları mı var?

Yoksa tam aksine uzaktan bakınca olaylar içerdeki kafa karıştırmalardan bağımsız daha net mi görünüyor?

(“AKP’nin laik rakiplerine karşı sürdürdüğü” tanımı da ilginç, bunlar AKP’nin laikliğe ve laiklere karşı olduğu kanısına nasıl varmışlar??)

Ve üstelik henüz AKP Grup Bşk. Vekili Nihat Ergün’ün Deniz Baykal’ı neredeyse “Ergenekoncu” ilan ettiği tehditkar konuşmayı, bir AKP milletvekilinin “Durun bekleyin, daha başkaları var. Sıra onlara da gelecek” dediğini, sanki soruşturmayı AKP yürütüyormuş havasına girdiklerini duymadan yaptılar “AKP’nin cadı operasyonu” yorumunu.

Bunları da duysalar daha emin yazarlardı... Deniz Feneri davasının açılmasını sağlayacak dosyayı hâlâ (ne hikmetse) bir türlü getirtemeyen, Şaban Dişli ve diğer dev rüşvet, belediye yolsuzluğu olaylarını, Hüseyin Üzmez’in tahliyesini ağzına bile almayan, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması böylece herkesin bağırsaklarının temizlenmesi için kılını kıpırdatmayan ama Ergenekon için “Biz yargıya yasadışı faaliyet görüyorsanız, şaibe görüyorsanız ucu nereye varırsa varsın üzerine gidin diyoruz. Türkiye bağırsaklarını temizliyor, gelecekte daha şeffaf olacaktır” diyen Adalet Bakanı Şahin’i duymuş olsalar hiç şüphe yok bu komediyi de yazarlardı. Tabii “bu nasıl temizlik, nasıl şeffaflık Bay Bakan” sorusuyla birlikte...

ÖNCE TUTUKLA, SONRA SUÇ ARA!

Yasadışı faaliyet yapanların, hem de 7 yıl beklenmeden derhal yakalanması gerekirdi.

Ama medyadaki son haberlerde; “operasyonla ilgili gözaltına alınan 7 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı... Gözaltına alınan 6 subaydan bazıları serbest bırakıldı” gibi haberler var. Bundan önceki operasyonlarda da gözaltında günlerce tutulup serbest bırakılanları gördük.

Nedir bu? Ağır suçlulara, hırsızlara, tecavüzcü ve katillere iyilik düşünülen ve yapılan bir dönemde, elinde yeterli suç delili olmadan böyle büyük bir sıkıntı ve mağduriyet insanlara nasıl yaşatılabilir?

Yargıtay Onursal Başsavcısı olan, ülkenin yüksek mahkemesinin onur payesine erişmiş bir insanın evi cinayet örgütleriyle aynı operasyonda nasıl aranabilir?

Elde onu gözaltına alacak bir suçlama, delil yoksa “örgüt mensuplarıyla irtibatta olduğu değerlendirilen şüphelinin” diye başlayan bir arama emri nasıl yazılabilir? Sabih Kanadoğlu’nun uğradığı büyük manevi zararı kim telafi edecek?

“Durun bekleyin, sırada başkaları var, onları da içeri alacağız” diyenler mi, yoksa 2001 yılında çalıntı bir aracı satarken yakalanıp sorgulanan ve “Kendi kendime bir gün bunun intikamını muhakkak alacağım dedim” sözlerinin sahibi Tuncay Güney’e “önce tutuklattığı kişilerin Ergenekon’la ilişkisi olup olmadığını soran” ve ondan medet uman Savcı Zekeriya Öz mü?

Ne çok soru işareti var görüyorsunuz. Ama cevapları yok maalesef!

DİĞER YENİ YAZILAR